GüncelManşet

19 ARALIK 2000… “HAYATA DÖNÜŞ”

Tarih 19 Aralık 2000’i gösterdiğinde “bedenleriyle ölümün üzerine üzerine yürüyenler” haykırıyordu “ dışarıda sizi teslim almak için içerde bizi katledecekler.”

Katliamcı geleneğini Osmanlı’dan alan ve bunu, istikrarı bozmadan, günümüze kadar sürdüren TC devleti; komünist, devrimci güçlere yönelik imha, teslim alma saldırıları kapsamında yeni projeler, politikalar geliştirecek, yeni katliamların altına imza atacaktı.  İşte bu projelerin, politikaların temel ayaklarından birisidir hapishaneler.

Devrimci tutsakların F tipi hücrelere doldurulmak istenmesi de, en küçük muhalefete dahi izin vermeyerek 19 Aralık 2000’de hapishanelere saldırılması, devrimcileri hunharca katletmesi de bundandır.  Onlarca devrimcinin katledilmesi, yüzlercesinin yaralanması,  öyle sıradan bir saldırı, sıradan bir uygulama değildi. Askerlerin aymazca çikolatalarla kutladığı, dönemin başbakanı Ecevit tarafından “kutlandığı, tebrikler edildiği” bir saldırıdır.

Bu saldırı, bu katliam elbette devrimci, komünist güçler tarafından direnişle karşılanan, bedeller ödenen, hesabı sorulacaklar listesine yazılan bir saldırıdır. Ve devletin devrimci, komünist güçlerin direnişi karşısında acze düştüğü, zindanlarda dahi kavgaya, devrime bağlılığın yükseltildiği bir süreçle karşılanmıştır.

“Hayata Dönüş”e hazırlık

Adına “Hayata Dönüş” denilen bu saldırıyı anlamak, anlatmak, devletin hapishaneler politikasını anlamak, incelemekten geçer. 19 Aralık katliamı devletin IMF’nin talimatlarıyla yürürlüğe sokmayı hedeflediği yasalar karşısında durabilecek en diri ve örgütlü güç olan devrimci, komünist hareketi tasfiye etmeye yönelik bir projeydi ve bunun öncesi olduğu gibi sonrası da olacaktı.

12 Eylül Askeri Faşist Cuntasıyla her şeyi teslim almayı hedeflemişti egemenler ancak devrimci ve komünistler direnişi büyütmüş, hapishanelerde kendini var etmiş, üretebilmiş hatta firarlarla her seferinde TC’yi şok etmişti. Devlet buna yani hapishaneler politikasına “ayar” vermeliydi. İşte tam bu süreçte (1991) çıkartılan Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ile hücre tipi hapishanelerin yasal alt yapısı oluşturuldu. 1996 yılında Mehmet Ağar tarafından hazırlanan bir genelge ile tutsaklara yeni saldırıların ilk adımları atıldı.

Ağar’ın sunduğu genelgeye göre Eskişehir Tabutluğu açıldı ve hücre tipi hapishaneye geçişin ilk adımı atıldı. Saldırı tutsaklar tarafından 69 gün süren ölüm orucu direnişi ile karşılandı. Ve 12 devrimci şehit düştü. Öncesiyle birlikte bu süreçte Buca (19 Eylül 1995), Ümraniye (4 Ocak 1996) ve Diyarbakır hapishanelerinde (24 Eylül 1996) toplam 17 devrimci katledildi.

26 Eylül 1999 yılında Ulucanlar katliamı ile ise 19 Aralık’ın provası yapılacaktı.  Aslında bu katliamla tutsaklara verilmek istenen mesaj açıktı; “Direnirseniz sonunuz Ulucanlar gibi olacak”; kamuoyuna verilmek istenen mesaj da koğuş sisteminin “tehlikeli”; “oda” sisteminin güvenli olduğu saçmalığıydı.

Bir yandan da hücreleri inşa eden TC’nin ne yapmak istediği ortadaydı, daha sistemli bir şekilde saldırarak tutsakları hücrelere koymak, nihayetinde tasfiye etmek. Bu durumu kabul etmeyeceklerini deklare eden devrimci güçler direnişe geçti. DHKP-C, TKİP ve MKP, 20 Ekim 2000 başlattıkları Süresi Açlık Grevini 19 Kasım 2000’de Ölüm Orucuna dönüştürdü. MLKP, TKP/ML, TDP, THKP-C/MLSPB, Direniş Hareketi, TİKB, Dev-Yol ve TKP/Kıvılcım ise 10 Aralık 2000’de başlattıkları Süresiz Açlık Grevi’ni 3 Şubat 2001’de Ölüm Orucuna çevirdiler. 10 Şubat 2001’de ise TKEP/L ölüm orucuna başlayacaklarını deklare etti.

Diri diri yaktılar

Devletin yalanlarıyla, yasaklarıyla, çarpıtmalarıyla aynı zamanda gerçeklerle, direnişle geldi 19 Aralık günü.  Sabaha karşıydı, “su uyumuş, düşman uyumamıştı”, yeni bir katliam için gelmişti. Tanklarıyla toplarıyla, binlerce askeriyle çatılarda geziyor, “sizi öldürmeye geldik” diyorlardı. Namlular tutsaklara çevrilmiş, tavan delinmiş, içeriye sinir gazları, gaz bombaları atılıyor, lavlar dökülüyordu. Böyle başlamıştı 19 Aralık günü.

20 hapishanede yapılıyordu bu katliam, hedefte halk vardı. İçerdekiler susturulmalı ki dışardakiler de teslim alınabilsindi. 3 gün sürdü katliam ve buna karşı gelişen onurlu direniş. Katliamın sonunda 28 tutsak şehit olurken,  yüzlerce tutsak yaralanmış, devlet iki askerini de öldürmüştü. Buca, Ümraniye, Diyarbakır ve Ulucanlar katliamı unutulmamışken bu defa TC tarihinin en büyük hapishane katliamına imza atacaktı egemenler.

Bugün 19 Aralık Katliamına demediğini bırakmayan medya, her zamanki görevini yerine getirerek katliamı; “Örgüt yaktı, jandarma kurtardı”,  “Yürüyen çıraya döndü”, “Sahte oruç, kanlı iftar” manşetleriyle verdi ve gerçek kimliğini bir kez daha gözler önüne serdi.

ANAP, DSP ve MHP koalisyon hükümetinin  “Hayata Dönüş” adı verdiği, 12 ayrı jandarma taburu, 42 ayrı bölük ve 10 binlerce askerin katıldığı katliamda helikopterler dahi kullanıldı.

Katliamın ardından ise bazı görevli, asker ve gardiyanlar hakkında “kötü muamele” ve “adam öldürme” suçlarından, Bayrampaşa’daki görevliler hakkında da “görevi kötüye kullanmak” gibi basit davalar açıldı. Yaşanan katliamla dalga geçer gibi davalardan faillerin hiçbir ceza almayacağı başından belli olduğu gibi tutsaklar hakkında da “cezaevi yönetimine karşı toplu ayaklanma” suçundan dava açıldı.

Gümümüzde ise katliama katılan askerlere, katliamı komuta edenlere açılan davaların birçoğu zaman aşımına uğrayarak kapanırken bir kısmı ise unutturulmak isteniyor. Devletin katliamcı geleneği 19 Aralık’ta gün yüzüne bir kez daha çıkmıştı, hedef belliydi, kutlaması bile hazırlanmıştı.

Ama bu, o kadar kolay olmayacaktı. Devrimci ve komünist güçler ortaya koydukları direnişle tarihe bir not düşecekti! Hesabı sorulacaklar listesine bir not… Tarihe bir katliam günü daha yazılacak, bir direniş günü daha işlenecekti.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu