Güncel

HBDH 2019 yılını değerlendirdi: Birleşik Devrim Kazanacak!

2019 yılına dair değerlendirmesini kamuoyuna duyuran HBDH, sistemin krizinin büyüdüğü ve çelişkilerin keskinleştiğini dile getirerek direniş ve mücadele çağrısı yaptı.

“Emperyalist kapitalist sistem kriz içindedir. Bir tıkanma hali yaşamaktadır. Bu nesnel durum bir yandan emperyalist kapitalist devletler arasında çelişkileri keskinleştirip derinleştirirken diğer yandan dünya halklarının sürekli bir devinim halinde olmasına yol açmıştır. Özellikle de 2019’un ikinci yarısında dünyanın dört bir yanında 40’ı aşkın ülkede kitlelerin hareketi bunun somut kanıtıdır.” sözleriyle başlayan ve tkpml.com isimli internet sitesinde yer alan açıklamada emperyalist mali sermayenin 2008’de başlayan ve bir türlü atlatamadığı genel krizinin yanı sıra emperyalist kapitalist sistemin siyasi krizinin de derinleştiği, bu anlamıyla ekonomik krizin yanına siyasal kriz de eklendiği, bir avuç tekelci burjuvaziyle işçi sınıfı ve ezilen halklar arasında gelir dağılımı oranlarının tarihte hiç olmadığı kadar açılmış durumda olduğunun altı çizildi.

Açıklamada şunlar kaydedildi:

“Başta emperyalist kapitalist devletler olmak üzere, hakim sınıflar ekonomik ve siyasi krizin ortaya çıkardığı sonuçları kendi iktidarlarının devamı için kullanma eğilimi içine girmiş; ırkçı, faşist, göçmen, kadın ve LBGTİ+ düşmanı politikalar içine girmelerine yol açmıştır. Dünya çapında “sağ popülist” anlayışın güçlenmesi, seçimlerin kazanılması bununla ilgilidir. Ve esasen tüm bunlar faşizmin ayak sesleridir. En “burjuva demokrasi”ne sahip devlet bile son tahlilde burjuvazinin diktatörlüğüdür.

Emperyalist burjuvazinin bu yönelimi, başta işçi sınıfı olmak üzere ezilen ulus ve halkların, kadınların, gençlerin kısacası var olan düzene itiraz eden bütün kesimlerin kriminalize edilip “terörist” olarak hedefe konmasını doğurmuş durumdadır.”

 

“İşçi sınıfı ve ezilen halklar isyan ediyor devrimi mayalıyor!”

Emperyalist kapitalist sistemin krizi ve uygulamaya koyduğu politikaların beraberinde işçi sınıfının ve ezilen dünya halklarının isyanını da getirdiğine, özellikle 2019 yılının ikinci yarısında Güney Amerika’dan Ortadoğu’ya, Avrupa’dan Asya’ya onlarca ülkede dünya halklarının yeni bir isyan dalgasına tanık olunduğuna, yaşanan bu isyan dalgasının farklılıkları olmakla birlikte ortak noktaların da bulunduğuna dikkat çekilen açıklamada şunlar ifade edildi:

“İsyanların ortak özellikleri arasında kitlelerin aşırı vergilere, yoksulluğa, işsizliğe, yolsuzluğa, hırsızlığa yönelik tepkileri bulunmaktadır. İsyan dalgasının genel eğilimi, kitlelerin kapitalist sistemin kendilerine dayattığı ekonomik ve politik koşullara karşı olmasıdır. Bu son derece önemlidir. Bu anlamıyla isyan dalgası güçlü bir anti-kapitalist, anti-feodal, anti-ataerkil özellikler taşımaktadır.

Birçoğu barışçıl başlayan eylemler süreç içinde devletlerin şiddetle yanıtına şiddetle yanıt vermiş, direnişler geri çekilmek bir yana kayıplar pahasına kitleselleşerek sürmüştür. Yaşanan isyan dalgasının devlet aygıtlarının gerici-faşist saldırılarına karşı sokakları savaş alanlarına çevirme dinamizmine sahip olması önemlidir ve önümüzdeki süreçte yaşanacaklara dair ipuçları barındırmaktadır. Yine isyanların kısa süreli değil, uzun süreli bir direniş içinde olması da son derece önemlidir.”

“Faşizmin saldırganlığı güçsüzlüğündendir”

“Emperyalist kapitalizmin ekonomik ve politik krizi, Türkiye gibi ülkeleri doğrudan etkiliyor. Bunun sonuçları hemen hemen her alanda kendini gösteriyor. TC rejimi AKP’li yıllarda tarihinin en büyük dış borcu sarmalında, ekonomik olarak iflas etmiş ve her zamankinden daha fazla olarak uluslararası mali sermayeye bağımlı hale gelmiş bulunuyor. Ortaya çıkan bütçe açığı, yeni zam ve vergilerle giderilmeye çalışılıp halkın daha da yoksullaşmasıyla sonuçlanırken, gelinen aşamada 7 milyona ulaşan genç işsizlik sayısı ve yüzde 60’ı yoksulluk sınırı altında yaşayan nüfus, açlık ve borç batağında artık toplu intiharları seçiyor.” sözleriyle krizin Türkiyeye yansımalarına dikkat çekilen açıklamada, Türk devletinin, bölgede istikrarsızlığın temel kaynaklarının başında geldiğinin, genel politikasının Kürt halkına ve Türkiye işçi sınıfına dönük topyekün savaş siyaseti olduğunun, bulunduğu bütün alanlarda bu politika paralelinde Kürt halkının kazanımlarını yok etme siyaseti izlediğinin, ülke içerisinde ve Irak Kürdistanı’nda gerillaya karşı kapsamlı askeri operasyonlar yürütüldüğünün altı çizildi.

Açıklama şu sözlere yer verildi:

“Yaşanan gelişmeler TC rejiminin içte yaşadığı kriz halini sınır dışında saldırgan ve provokatif bir siyaset izleyerek ötelemeye çalıştığını göstermektedir. Yayılma ve işgal siyaseti, belli bir konseptin ürünüdür. Ermenistan’a askeri müdahale planlarının basına sızdırılması, Doğu Akdeniz’de yaşanan gerginlik, Libya’da yaşananlar bunun son örneğini oluşturmaktadır. Önümüzdeki süreçte TC rejimi bütün imkan ve olanaklarını kullanarak, emperyalistler arasındaki çelişki ve rekabetten sonuna kadar yararlanma ve mülteciler gibi kimi sorunları şantaj aracı olarak kullanarak, işgal ettiği bölgelerde kalmaya çalışacağını ve giderek bu bölgeleri tartışmalı olarak ilhak etmeye yöneleceğini göstermektedir.”

“Krizi işgal saldırılarıyla aşma konseptine karşı devrimci direniş”

Açıklamada TC devletinin Rojava’ya önelik askeri sadırganlığına dair ise şu bilgilere yer verildi:

“9 Ekim’de TC devletinin elindeki hava ve teknik üstünlüğünü kullanarak, önde çeteleri arkasında kendi askeri gücünü konuşlandırarak, saflar arasında son derece eşitsiz askeri kapasiteye yaslanarak işgale başvurmasının tarihsel güncel nedenleri vardır. Bölgede emperyalist kapitalist sisteme boyun eğmeyen, ona tabi olmayan Rojava’daki devrimci irade ve yönetimin varlığına ve yaşamasına müsaade edilmemiştir. Emperyalist kapitalist sistemle Rojava’da ortaya çıkan “toplum modeli” bir kan uyuşmazlığı yaşamıştır.”

Rojava’ya yönelik saldırının süreç içerisinde kendi öz gücüne dayanan bir anlayışla meseleye bakmanın daha doğru olduğunu ispatladığı, ABD ve Koalisyon Güçlerinin, hava sahasını TC ordusunun uçuşuna kapatmasını, müdahale etmesini vb. beklemenin yanlış olduğunun bir kez daha yaşam tarafından doğrulandığı, teknik olanakların bu denli yoğunluğuna rağmen diplomasiden ve “dış güçler”den bu derece beklenti içine girmenin sahada savaşan güçleri zayıflatttığı dile getirildi.

Açıklamada gelişen direnişe dair şunlar kaydedildi:

“Rojava Devrimi, emperyalist güçler ve bölgesel güç odakları tarafından kuşatılmış durumdadır. Bu yönüyle Rojava Devrim güçleri zaman zaman bu güçlerden bazılarıyla taktiksel anlamda “yan yana” düşse de aralarında stratejik bir ittifak olamaz. Rojava Devrimi’nin kalıcı tek dayanağı, kendi öz gücü ve onunla dayanışma içerisinde olan dünya halkları ve devrimci güçlerdir.
Faşist rejimin işgal saldırıları karşısında uluslararası alanda ciddi bir duyarlılık oluşmuştur. 2 Kasım Dünya Rojava Günü’nde dünyanın çeşitli coğrafyalarında yaklaşık 4 milyon insan sokağa çıkmıştır. Bu yönüyle Efrin’in işgali sürecinde yaşanan dayanışmayı kat kat aşan bir dayanışma yaşanmıştır.”

“Kürdistanlı ve Türkiyeli devrimciler önemli bir sınav vermiştir”

Açıklama HBDH’nın tarihsel önemine ilişkin tespitlere de yer verildi.

Açıklamada, Türkiye devrimci hareketi açısından HBDH bileşenlerinin Rojava’daki direnişte yer alması ve devrimi işgal saldırılarına karşı savunmasının son derece önemli olduğu, bunun Türkiye’de Türk ve Kürt uluslarından, çeşitli milliyet ve inançlardan emekçiler arasında propaganda edilen savaş kışkırtıcılığına ve şovenizme güçlü, devrimci bir yanıt olduğu halklar, uluslar ve inançlar arasında ekilmeye çalışılan düşmanlık tohumlarına anlamlı bir yanıt olduğu ifade edildi.

2019 değerlendirmesi şu sözlerle sona eriyor:

“Askeri açıdan HBDH bileşeni örgütler Enternasyonalist Özgürlük Taburu aracılığıyla silahlı direnişe dahil olmuşlardır. İşgalcilere ve çetelere karşı kararlı bir mücadele verilmiş, bu yönüyle Kürdistanlı ve Türkiyeli devrimciler önemli bir sınav vermiştir. Kuzey Doğu Suriye halklarından onlarca şehit verilmiştir. Bu savaşta Aynur, İmran, Ceren ve Demhat yoldaşlar şehit düşmüş, bunun dışında yaralanan yoldaşlar olmuştur.

HBDH güçleri olarak süreçten gereken dersleri çıkartıp önümüzdeki savaş yılını bu temelde en güçlü şekilde örgütlemek temel görevimiz olmalıdır. Özellikle Rojava’daki işgale karşı aktif saldırı politikası izlemek ve işgali kanıksatmamak için güçlü politik kampanyalar yürütmek diplomatik çalışmalara hız vermek gerekir. Rojava’daki işgal saldırısına vurulacak her darbe Türkiye devrimine katkı sunma anlamına gelmektedir.

2019 yılında çok değerli isimleri şehit verdik. Adil Yıldırım (Taylan Kutlar), Özkan Aslan (Hıdır Çallı), Ozan Sökmen, Fırat Şeran, Alper Koçer Çakas (Fırat Çaplık), Çayan Kızılbaş (Umut Özsepet), Tamer Kasabalı (Fırat Yıldırım), Mahir Ernesto (Muhammed Tiril), Ceren Güneş (Özge Aydın), Aynur Ada (Göze Altınöz), İmran Fırtına (Yasin Aydın) ve Demhat Günebakan (Kerem Pehlivan) arkadaşlar şehit olmuşlardır. Bu arkadaşlar dışında HPG savaşçılarından Çiçek Botan, Demhat Faraşin, Cemil Amed, Diyar Xerib (Helmet Ark) başta olmak üzere birçok değerli komutan ve savaşçı arkadaşımız şehit olmuştur.

2020 yılında yürüteceğimiz mücadelede yoldaşlarımızın anıları bizlere rehber olacaktır. Onlara sözümüz 2020 yılında TC faşizmine karşı devrim mücadelesini yükseltmek ve sokak ve meydanları mücadele alanlarına çevirmektir.”

 

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu