GüncelMakaleler

24 Haziran’a anaformik bakış! Beklenen umutsuzluğu bir de bu gözle beklemek…

TC devletinin yasama ve yürütmesi için bir seçim daha nihayete erdi. 16 Nisan’da başlatılan ve 24 Haziran’da sona eren bu seçimin ashab-ı mucizesi nedir? Yeni bir devlet yönetim sistemi için, kısa bir süreye sıkıştırılan sürecin sonucunda kimilerinin umudunu, kimilerinin umutsuzluğunu yaratan bir atmosfer oluşturulmuştur. İşte seçimleri bir de bu yönden anaformik bir bakışla görmek gerekmektedir.

24 Haziran günü, büyük bir coşkuyla başlayan, aforizmaların havada uçuştuğu, gülücüğün her bir ferde “ayrımsız” bol keseden sunulduğu-dağıtıldığı, güzellemelerle dolu geçen propaganda sürecinin nihayetinde, sandıkla karşı karşıya getirilen ezilenlerin “söz hakkı” zamanı gelip çatmıştı! Ezilenlerin elindeki her bir oy pusulası, bir zarf ile 24 Haziran’ın kimileri için zafer, kimileri için bir yenilgi, bir hüsran anına dönüştü.

Halk ağzında, sokak jargonu bir söz vardır: “Burası Türkiye, yok öyle… Her an her şey olabilir” mealindeki bu söz 24 Haziran akşam saatlerinde, devlet eliyle bir kez daha kanıtlanmıştır! Seçim hakkının sabah 08.00’da başlayıp, akşam 17.00’da sonuçlanmasının ardından, sonuçların analizi, sayımı ve akabinde açıklanma süreci, normal koşullarda uzun bir zaman dilimini gerektiren bu süreç; en modern örgütlü-teşkilatlı olarak yapılan seçimlerdeki ülkelerden bile hızlı bir şekilde tamamlandı. Sandıkların 17.00’de kapanmasının ardından, 18.45’te sonuçların açıklanmaya başlanmasının akabinde saat 21-22 sularında hem yasama, hem de yürütme seçim sonuçlarının “kesin” sonuçları açıklanmıştı bile! 80 milyonluk ülkede, 81 ili olan bir ülkenin seçiminin sonucu, oy kullanma süresinin bitimiyle, toplam (5) saat içinde bitirilmişti!

Kimse buna şaşırmadı! Şaşıranların şaşkınlığı farklı oldu. Bundan çıkarılması gereken nokta ise TC devletinin yürütme erki o kadar güzel organize olmuştu ki, sonuçlarını hızla açıklayarak bunu dünya-aleme göstermişti! Gariplik aranmasın! Biz aramıyoruz zaten. Lakin insan aklı bu, şeytan sürekli oynayıveriyor da, geliveriyor insan aklına: Madem devlet bu denli sorun ve durumları “doğru ve başarılı” bir şekilde çözme kudretine sahipti, o zaman neden “OHAL” ile seçim süreci yaşatmıştır ülkede? Karpuz kabuğu kaçırmak niyetinde değiliz akıllara! Zira, bu “zafer”e laf etmek anlamı taşır ve “dış mihrakların” maşası olma ile ele alınmaya müsait durum oluşturur, maazallah!

Bu arada sahi kim bu dış mihraklar! Diye sormamızı da kimse beklemesin. Zira, onları tanıyan, gören yok. Çünkü onlar zaten dışarıda kalanlardır! Yine de, “dış mihraklara” inat, ülkenin yasama-yürütme seçimi 5 saat içinde neticelendi ve bu “zafer” tüm ülkenin hayli gururlandırdı! Ve tabii ki en önemli şey, ülkede çeşit, tür ve ebattaki “dış miraklar”ın saldırısına, baskı ve dayatmasına(!) rağmen “milletin iradesi”yle ülke yönetimi alnının akıyla bir seçimi daha, “şaibesiz” olarak “pür ü pak” bitirdi! Ne de olsa seçim sandıkları hem siyasi partilerin hem de devletin “namus”udur. Bu konuda ülkece çok “hassas” bir toplumsal yapıya sahibiz! O yüzden “ana-bacı” üzerinden öfke-sevinç, özlem ve beklentileri yansıtan ve dışa vuran (küfür) sözlere sahip tek ülkeyiz! Bundan dolayı “namus”a sahip çıkışına şahit olduğumuz 24 Haziran’ı gördük. Gerçi her ne kadar akşam 19.00-21.00 sularında değilse de bu iddiayı gerçekleştirme sorumluluğu, yine de 3 saat “namus” bekçiliği yetmiş ve “millet iradesinin” tecellisi vuku bulmuştur.

Bir de bu tablonun anamorfik bakışa ihtiyacı var mıdır? Şu ana kadar anlatılan seçim sürecinin parçasıdır ve bu sürecin son halkasıdır. Bu sürecin anamorfik bir bakışa ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Zira bize sunulan seçim resmi, gerçek resim değildir. Bize sunulan resim gizlenen gerçeklerin üzerinin örtülmüş halidir. Bunu bulabilmek Slavoj Zizek’in “İdeolojinin Yüce Nesnesi” kitabındaki anlatılarını hatırlamamıza vesile olmaktadır. Zizek’in “İdeolojinin Yüce Nesnesi” kitabında anamorfoz, görme duyusuyla dolaysız olarak algılanamayan, belirli bir biçime sahip değilmiş gibi görünen nesnelerin özel bir bakış açısından algılanabilir olması anlamına gelir. Anamorfik cisimler, ancak belirli (sıradan olmayan, aykırı) bir bakış açısından algılanabilir, ancak bu sayede simgesel düzeyde bir yere oturtulabilir. Anamorfik nesnenin en iyi örneği, Hol Beyi’nin “Sefirler” tablosudur. Bu tabloda iki sefirin önünde, yerde duran ve anlamsız bir döşeme deseniymiş gibi görünen şey, tabloya yandan başımızı hafifçe yana eğerek “yamuk” baktığımızda, bir kafa tası olarak algılanır.(Sf. 245, Çeviren: Tuncay Birkan Metis Yayınları 2008)

Bu uzun alıntı bize anlattığı şey, bir şeyin ne göründüğü gibi olmama olasılığın, ya da sunulan o şeyin gerçekliğinin farkındalığını yakalanmaması için oluşturulan algıların değiştirici gücüdür.

24 Haziran seçim sonuçları bize anlatılan, sunulan gerçek resmin yansımasıdır. işte bu bizim için elzemdir. Yani 24 Haziran’ı biz okurken; özne’nin kararı nesnel olarak somut koşullara göre, niceliğin gerçekliğinde belirlenecek olan nitelikte kendini göstermesini analiz etmeliyiz. Ezilenler cephesinde bunun yansımasını değil, nasıl yansıtılmaya çalışıldığını anlamamız, çözümlememiz, bizim ilgilenmemiz gereken noktasıdır. 24 Haziran’ı yadsımadan yansımasını, yansıtan gerçeklikle politik söylemler üretmek; işte bu başarılmalıdır.

24 Haziran seçimlerinin galibi AKP-MHP ortaklığıdır. Peki ama bu ülkede; ekonomik, sosyal, sınıfsal, ulusal, cinsel vb. bir dizi köklü sorun varken ve 16 yıllık AKP iktidarı gerçeğine rağmen, bu nasıl oluyor-oluşuyor?

24 Haziran kazananlarının temsil ettiği ideo-politik oluşum, bize bu sorunun cevabını vermektedir. Zira muhafazakar-İslam soslu, liberalizmin mutfağında hazırlanan, faşizmle nikahlı bir birlikteliğin sofrasındaki sunum “demokrasi”ciliktir. Bu sofradaki giyilen elbiseler, AKP-MHP’nin bedenine uyumluluk içinde olmaktadır. Elbiseyi “demode” bulanlar, onların “rüküş” olmak gibi bir kaygılarının olmadığını anlayamıyorlar. “Şahtı, şahbaz oldu” misali, el ele yürüdüler törenlerin sevgi pıtırcıkları!

Fotoğrafa bakmak önemli dedik ya… Elimizdeki resmi incelemeden önce, onların referans aldığı Bediüzzaman Said Nursi’nin bir sözünü hatırlatmayı görev biliyoruz. “Evet, dünya’da en ziyade hayret edilecek şey varsa, o da inkardır.” İşte bu söz, bizim fotoğrafın görünmeyen noktalarını, gizlenen gerçeğini görmemizin ışığını sunacaktır. Çünkü AKP-MHP’nin birbirine sıkı sıkıya bağlı yürüdükleri bu yolculuklarına şaşırmamak gerekiyor. Said Nursi bize bunun mümkün olacağını göstermiş, esas olanı inkarın ikrarı olduğunu anlatmıştır. Formül bu kadar basit, yalın ve sadedir. Böyle teorilere ne hacet! Gözlerin görmek istediğini görmez,  kulağın duyması gerekene kapalı bir aşkın meyvesi olan ikrarıyla, bir renk cümbüşü sunumudur.

İşte bundan dolayı, “Eyyyy” nidalarıyla kükreyişlerinin ortaya çıkarttığı akortsuz senfoninin güzellemesine, otuz iki dişlerini gösteren eylemlere imza atmışlardır. Bu konudaki en iyi örnek Hz. Aişe’nin bir adamla diyaloğu olacaktır. “Bir adam Hz. Aişe’ye, ‘İyi biri olduğumu nasıl bilebilirim?’ diye sordu. Hz. Aişe ‘Günahkar olduğunu bildiğinde’ dedi. Adam ‘Günahkar olduğumu nasıl bilirim?’ diye sorunca, Hz. Aişe ‘Kendini iyi biri olarak gördüğünde’ cevabını verdi.” (Buhari, etfârihu-s- Sağir.1.38-Diyanet Takviminden) Evet, AKP-MHP’nin “Eyyyy” nidalarıyla kükreyişlerinin akabinde, kendilerini sunan özelliklerinin en önemli yönü “Kendini iyi biri olarak gördüğü” için, onlar asla “günahkar” olamazlar! Onlar “günahsız”lar ve kendileri gibi “günahsız”ların yaşayacağı “cenneti” sunmak için, beraber yürüyenlerdir. “Günahkar” değiller ama bin odalı konutlarında, günahkarlara karşı amansız bir mücadeleyi yürütürler Ey/leriyle!

24 Haziran seçimlerinin önemli yönü işte bu “Eyyyy” kükreyişlerinde saklıdır. “Eyyyy” nidalarının yarattığı atmosferde çok “Eyyyy” nidalarına sarılanların psikolojisi önemlidir. Bunun psikolojideki yansıması nedir? Abreaksiyon’dur. “Abreaksiyon dışa vurup rahatlama. Bilinç altında duygu veya düşüncenin bilinç düzeyine çıkması” (Psikanalitik Terimler Sözlüğü-leland E. Hinsie, M.D ve Robert J Cambell, M.D, Oxford Üniversitesi yay. 1960) diye açıklanmaktadır. Örneğin; “Eyyyy Netanyahu, biz sizin nasıl kadın-erkek-çocuk katlettiğinizi iyi biliriz”, “Ey batı, İsrail Devlet terörü görmeyenler…”, “Eyyyy kredi değerlendirme şirketleri, bizi bu oyunlarla yıkamazsınız” vs. söylemlerin “Ey Kılıçdaroğlu, Eyyyy İnce… nasıl terör örgütleriyle kol kola yürüdüğünüzü halkımız görmektedir” psikolojinin yansıması olarak; “Aldatıldım”, “Kandırıldım”dan önce, “Ben bu davanın savaşçısıyım”, “Ülke sabırla beklenen, özlenenin resmidir”, “Sıfır sorun” ve “Akdeniz’in ortasında katledilenler için “Ben mi sizi gönderdim” (Mavi Marmara) diyecektir.

Bunun sonuç bölümü 24 Haziran’ın başlangıcıdır! Elbette amacımız psikolojik olarak inceleme yapmak değildir, bunu yapacak bilgiye sahip olmadığımız için, bu konuya, bilimsel olarak yapacak olan Efiloji bölümüdür. Biz sadece “Eyyyy”in ontolojik gerçekliğinin psikolojik olarak kıssadan hisse anlatımını yapmak amacındayız.

Buna göre; 24 Haziran’ı yaratan, ortaya çıkaran koşullar ve gerekçeler, 24 Haziran’ın sonucunda basında belirlenen en önemli etmenidir.

Seçimlerin oy dağılımı-yüzdeleri ile bakıldığında… AKP-MHP’nin oylarının oranıyla, CHP-HDP-İyi Parti-Saadet Partisi’nin oyları arasındaki denge(sizlik) bize seçimin hangi atmosferde oluştuğunu sunmaktadır. Seçim analizlerinde MHP’nin yükselişinin kimsenin tam olarak açıklamaması da, bunun somut kanıtıdır. Çünkü AKP şayet % 5 oranındaki oy dağılımını (MHP’deki fazla oylardır) kendi hesabına aktarsaydı (diğer seçimlerde yaptığı gibi) o zaman seçimin aslına oyların aleni olarak yapanların yakalanması anlamına gelecekti. Bu sefer “kedi”ye de bağlayamazlardı durumu! Fakat iyi bir çalışma ile bu oyların MHP’ye kaydırılmasını başarılmıştır. Bununla bir taşla iki kuş vurmaya çalışmaktadırlar. Bir yandan “oy çalmadık, usulsüzlük yok, bizim de oylar düşük” denilmekte, diğer yandan ise, MHP’yi kendine tam bağımlı hale getirmektedir. İşte bundan dolayı meclis başkanı seçimlerinde MHP aday çıkartmamıştır.

Egemen hakim sınıfların saltanatında yüzdeler hiçbir zaman belirleyici olmaz ya da başka bir deyişle iradeyi yansıtmaz. Bu konuda ülkedeki en belirgin örnek 12 Eylül 1980 AFC’si sonrasında yapılan seçimlerdir.

Peki 24 Haziran’ın oluşum nedenleri, 24 Haziran sonrası devam etmekte midir? Elbette evet, etmektedir! Çünkü seçim sonuçları istenilen ve gereksinen bir sonuca ulaşamadı. AKP mevcut haliyle kitlelerden uzaklaştığını, 2019’da yapılması gereken seçimlere kadar eriyeceğini bildiği için seçimleri 24 Haziran’a almıştır. Bununla beraber, 2019’da yapılması planlanan seçimlerin 2023 projeleri için uyumsuzluk-takvimsel-oluşturması, bunun bazı mucizeler oluşturacak nitelikte olmasından dolayı öne alınan seçimin bittikten sonra, her cenahtan şu söylem boşuna dile gelmiyor, “2 yıl içinde yeniden bir genel seçim olacak.” Bu olasılık abartı mıdır? Hayır, değildir. Çünkü, 2020’ye kadar mevcut hal sürdürülünce daha geniş bir çerçevede, AKP’li bir milletvekilinin dediği gibi “filmin 100 yıllık reklam arası” bir durum olacak.

Seçim sonucu en çok Kemalistlerin derdi olmaktadır, bizim değil. Çünkü 80 yıl devleti yöneten sahibi biziz diyen Kemalistlerdir. Bizler hiçbir zaman devlete sahip olamamışken, olmayan devletimizin kaybından söz etmek komik kaçar. Kemalistler-AKP ile kapışmasından biz sadece ezilenlerin-sömürülenlerin örgütlenmesi, birlikte güçlenmesi için mücadele ederiz. HDP’nin misyonu da budur.

Bu nedenle, 24 Haziran’ın gerçekte tek bir kazananı vardır. O ne AKP-MHP ne de CHP-İyi Parti’dir. Seçimin tek kazananı HDP’dir. Çünkü üvey evlat muamelesi gördüğü bir coğrafyada, devletin tüm aygıtları tarafından hedef seçilerek saldırdığı, seçim çalışmalarına engel olduğu bir durumda HDP, kitlelerle bütünleşmeyi başarmış ve egemenlerin tüm çabalarına karşın barajı yıkıp geçmiştir. İşte bunun adı zaferdir! Seçimleri bu yönde okumamız gerekiyor. Bundan dolayı seçim öncesi ve sonrasının anamorfik bakışla analizini yaparak, ulaşamadığımız kesimlere ulaşma çabamızda ısrarcı olma durumumuzu sürdürmeliyiz. Seçim bitti ama ezilenlerin özlem ve umutları bitmedi. aksine giderek derinleşen bir kaos ortamı özlem ve umutların da derinleşmesine yol açacak güçte ve kudrettedir!

Tüm enerjimizi buna yöneltmek, yeni süreçlerin atmosferine hazır olduğumuzu da göstergesi olacaktır. “Burası Türkiye, yok öyle bir seçimle her şeyi geceden-sabaha değiştirmek!” Bizler bu bilinçle, ezilenlere doğru yürümeye devam edelim. Devrimin tava gelmesinin anahtarı budur. 24 Haziran’a bir de bu pencereden bakmamız gerekiyor.

(Bir Tutsak Partizan)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu