Güncel

4+4+4 eğitimin ticarileşmesidir

İzmir: Son süreçte kamuoyunda sıkça tartışılan 4+4+4 eğitim sistemi okulların açılıyor olması itibari ile yeniden gündemin ön sıralarında yerini aldı. Bizler de bu yasanın yarattığı değişimler ile ilgili olarak Eğitim-Sen İzmir 1 Nolu Şube Başkanı Abdullah Tunalı ile bir röportaj gerçekleştirdik.

Özgür Gelecek: Genel olarak 4+4+4 Eğitim sistemi denir? Egemenler bu saldırılarla neleri hedeflemektedir?

Abdullah Tunalı: 4+4+4 olarak anılan yasa, aslında, bir torba yasa. Yaklaşık olarak 4 temel bölümü var. Bir tanesi; parasız eğitim ibaresi bir önceki yasada var idi. Yerine konan yasada “devlet okullarında ilk öğretim parasızdır ve karmadır” ibaresi yok. Bizim açımızdan sıkıntı yaratan en temel noktalardan birisi bu. İkincisi; bu yasa ile birlikte laik eğitim çok ciddi anlamda yara alıyor. Halihazırdaki eğitimin ne kadar laik” olduğu da ayrı bir tartışma konusu ama; bu dönemde var olan birkaç ileri yan ve yön de bu yasa ile birlikte tamamen ortadan kaldırılıyor.

Bir diğer yan da; 20 milyar dolar gibi çok devasal bir paranın; eğitimde fırsat eşitliği adı altında, eğitimde teknolojik altyapıyı geliştirmek adı altında piyasaya peşkeş çekilmesi gündemde. Çünkü bu para ile yapılacak olan yatırımlar; Kamu İhale Kanunu’nun ve Kamu İhale Kurulunun denetiminin dışında tutuluyor. Bu yasanın içerisinde o madde de var.

Eğitimin ticarileştirilmesinin yanısıra, çocuk işçiliği ve çocuk gelinler meselesi var.12 yıla çıktı zorunlu eğitim denilerek bir laf cambazlığı yapılıyor. Çünkü ilk iki dört ve ikinci dört, okullarda yapılırken, son dört dışarıdan yani açıktan tamamlanabiliyor. Biz eğitimin ancak okullarda ve sınıflarda olması gerektiğini, ancak böylelikle çocuk işçiliği ve çocuk gelinler meselesinden kurtulunabileceğini düşünüyoruz.  Ama maalesef ki; hükümetin son dört’ü dışarıdan bitirmeye olanak sağlayarak çocuk işçiliğini ve çocuk gelinleri özendirmiş olduğunu düşünüyoruz

Bunun yanısıra; öğretmenler açısından da çok ciddi handikaplar yaratıyor. Çünkü; şu anda binlerce sınıf öğretmeni norm fazlası. Bu sene Milli Eğitim Bakanlığı labaratuarları, teknoloji tasarım sınıflarını kapatıp sınıf haline getirerek, bu öğretmenlere küçük küçük sınıflar açarak, mağduriyetlerini gidermeye çalışıyor. Ama bu sistemi uzun vaadede sürdürme şansı yok. Çünkü okulların fiziki şartları buna uygun değil. Belki bu sene norm fazlasını azaltıyormuş gibi gözüküyor ama seneye yine bu arkadaşlarımızın bir çoğu norm fazlası olacak.

Ö.G: Son süreçte Kamuoyunda da tartışıldığı üzere, 5,5 yaşındaki çocuklar okula alınmaya başlayacak. Pedogojik gelişim anlamında yaş durumunun yarattığı sıkıntılar nelerdir?

A.T : Şimdi çok temel bir şekilde Başbakan ve Milli Eğitim Bakanı toplumu kamplaştırıyor.

Pedagoji bilimi çerçevesinde bu yaş grubundaki çocukların birinci sınıfa kayıt olması doğru değildir. Biz çocuklarımızın okula gitmesinden yanayız elbette. Ama biz bu müfredatla, sınıfların bu fiziki şartları ile birinci sınıflara kayıt olmalarının doğru olmadığını düşünüyoruz.

Bu çocukların gelişimleri henüz tamamlanmamıştır. Bilinçsel gelişimleri henüz bu sınıfa ve bu müfredata uygun değildir. Dolayısıyla bu yaş grubunun okul öncesi eğitimde olması gerektiğini savunuyoruz. Bu nedenle de; okullara gitmelerinin değil, birinci sınıfa gitmelerinin doğru olmadığını savunuyoruz. Başbakan inatla, bu yaş grubunun eğitilebileceğini söylüyor. Bizce bu okullarda ve bu müfredatla, çocukların, bir can güvenliği ile ilgili sıkıntıları olacak. Hatırlatmak gerekirse, istanbul’da Efe Boz adlı bir anaokulu öğrencisi lavaboda geçirdiği kaza sonucu hayatını kaybetmişti. Birinci sınıfların lavaboları buna uygun mudur örneğin. Ortak kullanım alanlarında tuvaleti kullanacaklar. Bu çocukların boyu, hijyen durumu bile bu çocukların birinci sınıflara kaydının doğru olmadığının bir göstergesi.

Ö.G: Hatırlanbacağı üzere bir kaç gün önce, Başbakanın bir açıklaması oldu, dershanelerin kapatılacağına yönelik. Bu duruma bakış açınız nedir ve 4+4+4 sistemi ile ilişkisi nelerdir?

A.T: Biz bu yasanın eğitimin ticarileştirilmesine yönelik bir girişim olduğunu hep söylemiştik. Yaşam bizi doğruladı. Bir yıl içerisinde İzmir’de özel okul sayısı %14 arttı. Ve orta kesim diyebileceğimiz, sosyo-ekonomik gelir seviyesi orta veya biraz üstü olan aileler bile, şartlarını biraz zorlayarak çocuklarını özel okullara göndermek istiyordu. Çünkü devlet okullarının alt yapısının bu yeni sisteme uygun olmadığını düşünüyorlar. Dolayısıyla aslında özel eğitim ve özel okullar özendiriliyor. Bu durum bizleri şaşırtmadı.

AKP iktidarının başta sağlık olmak üzere, eğitim alanını da neo-liberal politikalar çerçevesinde ticarileştirmeye çabaladığını görüyoruz. Bu anlamda da; dershanelere söylenen şey şu, sadece dershanelerin ismi değişecek, yine hizmet alımları olacak. Yine devlet süspanse edecek, devlet kamu kaynaklarını dershanelerin özel okul olmasına açacak ve aktaracak.

Biz sınava dayalı bir eğitim sisteminin toptan terk edilmesi gerektiğini savunuyoruz. Sınava dayalı bir eğitim sistemi sürdüğü müddetçe, bunun adı özel okul olur, bunun adı dershane olur, bunun adı özel ders olur. Mutlaka eğitim bir ticari faaliyet olarak götürülmeye devam edecek. O yüzden de, dershaneleri kapatarak özel okul yapmak eğitimde ticarileştirmenin önünde engel olmak değil; aksine daha fazla açmak demektir. Bizim gördüğümüz budur.

Hükümet ‘özel okulların, biz de size öğrenci bulalım, biz de sizden hizmet satın alalım ve yatırımdan kurtulalım’ diye kendi açıklaması var. Biz başta eğitim ve sağlık olmak üzere, tüm kamu hizmetlerinin parasız, nitelikli ve ulaşılabilir olması gerektiğini savunuyoruz. Dolayısıyla başbakan hem bir yandan toplumu yanıltıyor, hem de eğitimin ticarileştirilmesine yönelik çok ciddi bir adım atıyor. Biz bunun da karşısındayız. Sınav sisteminden vazgeçildiği takdirde, ve kamu kaynaklarından eğitimin parasız ve nitelikli verilmesine kadar mücadelemiz sürecek.

Ö.G: Son olarak 15 eylül’de bir miting olacak, Eğitim Sen olarak mitinge dair öngörü ve hedefleriniz nelerdir?

A.T: Bu yasa sadece eğitim-öğretim sürecinde çocuğu olanları ilgilendirmiyor. Bu yasa sadece eğitim emekçilerini ilgilendirmiyor. Bu yasa toplumun bütününü ilgilendiriyor. Çünkü; bu yasa ile birlikte; hem kamusal ve parasız eğitim hizmeti paralı hale getirilecek, hem de bir kayıp kuşak yetiştirilecek. Eğitimin içeriği laik”lik ilkelerinden arındırılmış, bilim dışı uygulamalarla donatılacak. Dolayısıyla bu ülkenin bütün yurttaşlarını, öğrencisi olsun-olmasın; bu yasa ile mücadele etmeye çağırıyoruz. Ancak böyle bütünlüklü bir mücade yürütürsek bu saldırıyı püskürtebileceğimizi düşünüyoruz.

Bu yasa, bugün AKP iktidarının kendi seçmen kitlesi tarafından bile sahiplenilen bir yasa değil. Bu nedenle Milli Eğitim Bakanı “Bunu PKK’liler ve Laikçiler savunuyor” diye bir açıklama yap. Hedeflenen şey, hem PKK vurgusu ile bir kamplaşma yaratmak; Laikçiler demesinin nedeni de; bunlar laikçilerin oyunudur diyerek, bu oyuna gelmeyin mesajı vermek.

Biz miting ile birlikte; toplumumuzun bütün yurttaşları ile bu yasaya karşı büyük bir itirazı kuvvetlendirmeye çalışacağız. 15 Eylül’de yapacağımız mitingi de, bu sürecin bir sonu değil, aksine bir ara durağı olarak görüyoruz. Çünkü bu süreçten sonra mağduriyetler daha da artacak ve daha da net hissedilecek. Biz de Eğitim-Sen olarak mücadeleyi daha da kitlesel ve yaygınlaştırarak devam edeceğiz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu