GüncelManşet

79 günlük ablukanın ardından Cizîr: Ölüm kokusu ve her şeye rağmen direniş!

“Keşke 5 evim yıkılsaydı da, o gençler ölmeseydi.” Cizîr’in Nur Mahallesi’ndeyiz. Cizîr halkı TC devletinin 79 gün süren ablukasının ardından mahallelerine geri dönüyor. Kimisi yıkılan evinin önünde diz çökmüş, kimisi yakılan evinden bazı eşyaları çıkarıyor. Bu sözleri ise yakılan evinden yeşil mont ve çiçekli şalların bulunduğu eşyaları bir çukura atan birinden duyuyoruz. Çocuklarını kaybedenler ve cenazelerine ulaşamayanlar, her gün umutla bu eşyalara baktığından eşyaları çukura gömmeyi tercih ettiğini söylüyor mahalleli.

2 Mart günü Cizîr’de sokağa çıkma yasağının kısmi olarak kaldırılmasının ardından bir hafta sonra 9 Mart günü yasaktan önce ve yasaklar sırasında da gittiğimiz ama sınırında bekletildiğimiz Cizîr’deyiz. İlçe otogarından merkeze doğru yaklaştıkça TC devletinin şehirde saçtığı vahşet gözlerimizin önüne seriliyor. Nusaybin Caddesi üzerindeki evler, apartmanlar, işyerleri yasaklı bölgede olmamalarına rağmen yakılmışlar, havan toplarının hedefi olmuşlar.

“Buralar böyleyse, yasaklı mahalleler nasıldır?” diye düşünerek caddeyi ilerlerken her iki adımda bir önümüzden polisin zırhlı araçları geçiyor. Basın olduğumuzu belirginleştiren çantamız, zırhlı araçların tacizine maruz kalmamız için daha ilk dakikalarda yeterli. Özgür basına yönelik saldırıların yoğun olarak gerçekleştiği, İMC kameramanı Refik Tekin’in vurularak yaralandığı, Azadiya Welat’tan Rohat’ın katledildiği, birçok muhabirin ölüm tehlikesi atlattığı ve gözaltına alındığı Cizîr’de tek başımıza olmamızın verdiği tehlike sinyallerini alır almaz diğer basın mensupları ile buluşabileceğimiz bölgeyi tercih ediyoruz.

Köy boşaltmalardan

Cizre direnişine…

Cizîr’de polis her yerde. Saldırıların yoğun olduğu Cudi, Nur ve Sur mahalleleri, 90’lı yıllarda boşaltılan köylerden gelen halkın kurmuş olduğu mahalleler. Kurulduğu tarihten beri devletin hiçbir kurumunu kabul etmeyen bu mahallelere yıllardır giremeyen polis, katliamın ardından her duvara cinsiyetçi söylemlerini kazımış, “kan” kırmızı bayraklarını asmış, zırhlı araçlarıyla her sokakta karşımızda.

Cizîr halkının kaybettiği yüzlerce insanın ödediği onca bedelin yanında canlarını yakan ise polisin yıllardır giremediği mahallelerde şimdi cirit atması… Üstelik karargah olarak kullandığı okulları ise karakola çevirme telaşında devlet. 4 okul bunun için planlanmış durumda bile.

Diğer yandan devletin “zafer”ini göstermek için duvarlara ölen katillerin isimlerini yazan ve caddelere kendilerince o isimleri veren kolluk kuvvetleri, tankıyla topuyla saldırdığı bu mahallelerde sadece ölüm saçmamış; psikolojik savaşını da yürütmüş-yürütüyor. Kullandığı evlere pet şişelerinde idrarlarını bırakan asker ve polislerin kadın düşmanlığını “çıplak beden teşhirleri” ve yazdıkları duvar yazılarından biliyorken evlerde bırakılan kadın iç çamaşırları ve “namus” algısına yönelik pratiklerinden bir kez daha görüyoruz.

 

No:23, “Birinci Bodrum”

Sokaklarda ilerlerken tamamen yıkılmış bir binanın duvarına tebeşirle yazılmış “No: 23” dikkatimizi çekiyor. Evet, burası orası, onlarca insanın can verdiği “Birinci Bodrum.” Üç bodrumdan ilkiyle karşılaşmamız o kadar ani oluyor ki, ne hissedeceğimizi bilemiyoruz.

Azadiya Welat gazetesi Yazı İşleri Müdürü Rohat Aktaş’ın bu bodrumda olduğunu öğrendiğimiz günler aklımıza geliyor, direnişçilerin direnmek, Rohat’ın ise gerçekleri yazmak için o bodrumdan bir yolunu bulup çıkacaklarını düşündüğümüz günler…

Teslim olmaktansa ölümü seçerek Cizîr halkının direniş tarihine isimlerini nakşedenlerin Cizîr’in bundan sonraki günlerini, geleceğini çizeceğini bilmemiz bizi kan ve ölüm kokan bu duvarlardan bir nebze olsun uzaklaştırıyor. Cizîr’de sadece “TC’nin katliamı var” demek, var olan görkemli direnişi gölgelemek anlamına geliyor. Bunu bodrumkatlarında bir kez daha fark ediyoruz. Sohbetlerimizdeki “İstanbul’u 3 günde fethettiklerini söylüyorlar, Cizre’ye 60 gün boyunca giremediler” sözleri daha çok anlam ifade ediyor.

(Bir ÖG çalışanı)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu