Makaleler

Adaletin gerçek savunucuları bir adım öne!

15 Temmuz darbe girişiminden bu yana fiili olarak işlemez durumdaki meclis gerçekliği, devletin nasıl yönetildiği sorusuna yanıt veriyor. Varlığı kâğıt üzerindeki göstermelik bir rolle sınırlanan meclisin temel misyonu, kitlelerin kendi kendini yönettiği algısını üretmek ve kimi prosedürleri yerine getirmekten ibarettir. 15 Temmuz’da ilginç bir şekilde hem de Başkanlık sarayı dururken, meclisin bombalanmasıyla yaratılmak istenen de bu “kutlu mekân” üzerinden millet iradesinin hedef alındığıydı. Ne var ki “millete” yönelmek adına bombaların hedefi olduğu dile getirilen meclis, 15 Temmuzdan bu yana işlemez durumda.

 

Demokrasi adına devlet zulmü

15 Temmuz darbe girişiminin bir yıllık bilançosu, engellenen bir darbeye benzer yöntemlerle karşılık verildiğini gösteriyor. Her ne kadar Gülen cemaatine mal edilse de 15 Temmuz’un arkasında, ulusalcı, milliyetçi ve cemaatçi bir koalisyonun olması kuvvetle muhtemel.

AKP iktidarı kendisine yönelik bir darbe girişimini bugün ana muhalefet liderinin de ifade ettiği üzere zaten biliyordu. “Kontrollü darbe” söylemi bunun kibarca dile getirilmesi anlamına geliyor. AKP iktidarı, gerek iç gerekse de dış politikada iyice köşeye sıkıştığı bir anda, 15 Temmuz’u planlayanları provoke ederek zamanından önce harekete geçmeye zorlamış ve böylece kendi karşı darbesi için tüm ipleri eline alma fırsatı bulmuştu.

Diğer yandan 15 Temmuz’un başarısız olmasının temel nedenlerinden birinin emperyalistlerin “olur”unun alınmaması olduğunu söylemek yanlış olmaz. Anlaşılan o ki emperyalistler, R.T.Erdoğan’ı devirmek isteyenlere kapıyı kısmen açık bırakmış ancak bir bütün söz konusu planın inisiyatifini almamışlardır. Darbenin başarılı olması durumunda yeni iktidarla yola devam edilecekti. Başarısız olunursa da zaten R. T. Erdoğan vardı. Böylece ona da bir gözdağı verilmiş olacaktı. Emperyalistler arasındaki çelişkiler, hegemonya mücadelesi, her birinin iş tuttuğu işbirlikçi ve uşaklarla ilişkileri, Türk hâkim sınıflarının birbiriyle dalaşı vb. bir dizi faktörü olan çok bilinmeyenli bir denklem söz konusu.

Tepede, iktidar katında gücün el değiştirmesi, saltanat koltuğuna kimin oturacağına dair şiddetli bir çatışmanın yaşandığı ve bu kavgadan AKP/sarayın zaferle -şimdilik- çıktığı söylenebilir. Bu kapışmanın asıl bedel ödeyeni ise 15 Temmuz günü AKP tarafından manipüle edilerek sokağa çekilen ve yaşamını yitirenler ile devamında ilan edilen OHAL’le cendereye alınan işçi sınıfı ve emekçiler oldu.

15 Temmuz’dan bugüne yaşananlar, 12 Eylül Askeri Faşist Cuntasını neredeyse mumla aratır özelikler taşıyor. Çıkarılan KHK’larla istiklal mahkemelerinin ruhu yeniden diriltildi ve adeta bir sürek avına çıkıldı. Her türlü hak arama talebine yönelik korkunç bir devlet terörü, buna paralel gözaltı ve tutuklama furyası, özellikle de gerillaya yönelik kesintisiz askeri operasyonlarla, her türlü muhalefet odağı, gücü tamamen susturulmak ve dikensiz gül bahçesi yaratılmak istendi.

İşçi sınıfının, emekçilerin ağır bedeller pahasına kazandığı mevziler OHAL topçusunun menziline alındı. Kürtlerin, sayısız can pahasına elde ettiği her türlü kazanımı KHK’lar ve kayyumlar eliyle bir bir gasp edildi. Eş başkanlarında aralarında olduğu seçilmişler, siyasetçiler zindanlara dolduruldu. Devletin kaptan köşkündeki suların durulması ile AKP’nin dümene yeniden ama kez daha güçlü oturmasıyla, işçi sınıfı ve geniş emekçilere, Kürt halkına ve Alevilere, kadınlara ve LGBTİ’lere yönelik baskı, şiddet, sömürü ve zulüm cenderesinde pupa yelken yol alınmaya başlandı.

Hukukun ayaklar altına alındı, her türlü yasa ve kanunun tedavülden kaldırıldı, orman kanunlarına başka bir deyişle başlangıç ayarlarına geri dönüldü.

 

“Yolları millet için yapıyoruz. ‘Teröristler yürüsün’ diye değil!”

Yenikapı ruhuyla sürece katkı sunan, HDP eş başkanları ve milletvekillerinin tutuklanmasının önünü açan, Rojava’ya yönelik işgale açıktan destek veren, mecliste yüksek sesle bağırmak dışında işçi ve emekçilere yönelik saldırganlığa sesini çıkarmayan CHP, şimdi “adalet” talebiyle yolları aşındırıyor.

Baştan söyleyelim ki,  hâkim sınıflar arsandaki dalaşın bir parçası adına da olsa kitlelerin sokağa çıkması, taleplerini meydanlarda dile getirmesi iyidir. Bu durum, OHAL’le eve kapatılmak istenen, soluğu kesilmek istenen yığınların yüzünü sokağa dönmesine katkı sunar.

Söz konusu sinerjinin doğru bir rotada ilerlemesi, doğru adreslerle buluşması ise bu misyonu taşıma iddiasındaki siyasi öznelerin ferasetine, üreteceği taktik politikalara bağlıdır.

Nitekim AKP cenahında, “Mahkemelerin verdiği kararı beğenmese de saygı göstermemiz lazım. Adalet sokakta aranmaz” ( Binali Yıldırım.16 Haziran) ile başlayan, “Yargı bir gün sizi de bir yerlere çağırırsa şaşırmayın” (17 Haziran R.T Erdoğan) ile ısınan; “FETÖ, PKK, DHKP-C gibi terör örgütleri ve Türkiye’nin yurtdışındaki görünürlüğünü, Türkiye’nin aleyhine çevirmek. (…) İşte bu yürüyüşte FETÖ’nün diğer Türkiye aleyhtarı çevrelerin yurtdışında Türkiye aleyhine algı oluşturma projelerine bir destek anlamı taşımaktadır”(25 Haziran. Adalet Bakanı Bozdağ) çıkışı ile viraj alan;  “Yolları millet için yapıyoruz. ‘Teröristler yürüsün’ diye değil” (Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci. 26 Haziran) sözleriyle iyice sertleşen nihayetinde “Gittiğiniz yol Kandil ve Pensilvanya’nın yoludur.” (R.T. Erdoğan. 1 Temmuz) ile rayına oturan yaklaşımlar, iktidarın duyduğu rahatsızlığa ve kitlelerde biriken öfkeden ne kadar korktuğuna işaret sayılmalı.

Geniş yığınlar, OHAL’e, baskı, şiddet ve katliamlara karşı öfkeyi iyice büyütüyor. 16 Nisan bunun bir izdüşümüydü. Korku iklimine inat demokrasi ve özgürlükler uğruna sokağa çıkmaktan çekinmeyen emekçiler, tarihi yazacak gerçek özneler olacaktır. Endişe buna dairdir. Ve duygu sadece AKP cenahında değil devletin tamamında vardır. CHP’nin atılganlığı bunun farkında olmasındandır.

Bugüne değin Türk, Kürt uluslarından, çeşitli milliyet ve mezheplerden emekçilere yönelen zulme ortak olanlar şimdide yığınların gerçek adalet talebini çarpıtıyor, kendi çıkarlarına alet ediyor. CHP, halkın gerçek adalet talebini, buna dair enerjisini bir yandan sistem içine kanalize etme diğer yandan bu rüzgârla iktidar karşısında gemisini daha hızlı yürütmenin derdinde. On binlerce kilometre boyunca bu ülkenin en önemli özgürlük ve demokrasi güçlerine yönelik adaletsizlikleri, hukuksuzlukları görmemek, yarım ağızla bile olsa dile getirmemek bunun bir sonucu. Oysa “Adalet” tüm ezilenler, ceberut devletin gazabına uğrayanlar, ezilenler için olmalıdır!

Devrimci, ilerici ve yurtsever güçler, uğruna bedeller ödediği ve zaten sokakta savunduğu “herkes” için adalet talebini daha fazla sahiplenmeli ve ortak, kararlı, etkili bir eylem takvimi çıkarmalı!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu