DerlediklerimizGüncel

HEDİYE LEVENT | Lübnan’da öfke, Suriye’de gerilim tırmanırken

Lübnan’ın aylardır huzursuz olduğu sokak gösterilerinden ve siyasi krizlerden biliniyordu. Ancak Lübnan sahasında nüfuzu olan ülkeler görünür şekilde sahaya inmemişti.

Lübnanlılar, Beyrut Limanındaki patlamanın ardından yaralarını sarmaya çalışıyor. Resmi açıklamalara göre patlamada, 50’den fazlası liman işçisi olmak üzere 170 insan hayatını kaybetti. Sadece limandaki hasarın ilk tahminlere göre 5-6 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Patlamanın geriye bıraktığı bilançoya göre toplam hasar 15 milyar dolara ulaşabilir.

IMF’den 5 milyar dolar almak için görüşmeler yapan bir ülke için çok büyük bir miktar… Tek başına bu hasarın altından kalkamayacağı açık.

Beyrut sokaklarında gövde gösterisi yapan Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un çabaları ile Lübnan’a destek toplantısı düzenlendi. Birçok ülkenin katıldığı bu toplantıdan Lübnan’a 300 milyon dolar para ve ilaç vb. acil ihtiyaçlar gönderilmesi için ayrılan bütçe ile birlikte yarım milyar dolar destek çıktı. Elbette ki, bu miktar limanın inşası bir tarafa yaralıların tedavisine bile yetmeyecek.

Patlamanın gerçekleştiği Eşrefiye bölgesindeki tarihi binaların çoğu hasarlı. İnsanların normal betonarme evlerini tamir etmeleri bile güçken tarihi binalardaki hasarlar için bütçe ayırabilmeleri de oldukça zor görünüyor.

Lübnan televizyonları öfkeli ve yalnız başlarına kaldıklarını söyleyen insanların röportajlarını yayımlıyor. Patlamanın üzerinden günler geçti ancak ilk günkü öfke hâlâ tam olarak yasa dönüşmedi. Aksine sokaklar kaynıyor, insanların öfkesi gittikçe artıyor.

İnsanlar hâlâ, “Depolarda tonlarca patlayıcının unutulmuş olmasının” hesabını soracak birilerini arıyor.

Patlamadan sonra soruşturmalar açıldığı, çok sayıda insanın tutuklandığı vs. duyuruldu ancak Lübnanlılar için bu yeterli değil. İhmaller zincirinin ölümcül patlama ile sonuçlandığı yorumları Lübnanlıları ikna etmiyor.

Lübnanlılara göre patlama, ülkenin, devletin, siyasetçilerin, on yıllardır içinde bulunduğu yolsuzluğun, kötü yönetimin, değişimin zorunlu olmasına rağmen buna ayak diremenin, güç dengelerinin!, siyasi ve ticari çıkar ittifaklarının Lübnanlıları sürüklediği son nokta…

Birkaç aydır aralıklı olarak yaşanan sokak çatışmaları yeniden başladı. Güvenlik güçleri ile sayıları binlerle ifade edilse de protestocular sık sık karşı karşıya geliyor. Beyrut’un birçok yerine ordunun konuşlandırıldığını biliyoruz ancak bu durum da sokakların öfkesini bastırmaya yetmeyecek gibi görünüyor.

Lübnan’ın aylar süren gösterilerin ardından kurulan teknokrat hükümeti de istifa ettiğini duyurdu. Gerçi Cumhurbaşkanı Mişel Aun istifayı kabul etti ancak yeni hükümet kurulana kadar görevlerine devam etmelerini istedi.

Böyle bir dönemde hükümetin istifasının hiçbir şeyi değiştirmeyeceği açık. Zaten ağır aksak çalışan devlet sisteminin, bürokrasinin tamamen durmaması için bakanlıklarda birilerinin olması gerekiyor. Mesela, ülke dışından gelenler istifa sonrası kurumlara, bakanlıklara mı teslim edilecek yoksa Lübnan’ı bugünlere getiren din-mezhep esaslı siyasi hareketlere mi?

Kimileri Merkez Bankasına teslim edilebilir diyor ama Merkez Bankası başkanı uzun süredir onlarca yolsuzluk suçlaması ile karşı karşıya.

İstifa eden hükümetin başbakanı birkaç gün önce erken seçim yapılması gerektiğini söylemişti. Lübnan, din-mezhep esaslı bir anayasa ile yönetiliyorken, bu anayasa sebebiyle cumhurbaşkanlığından en etkisiz müdürlüğe kadar bütün sistem din ve mezhep kotalarına göre belirlenmişken, bu anayasaya göre şekillenmiş bir seçim sistemi varken erken seçimin dertlere derman olması da olası değil.

Zaten her seçim sonrası aylarca hükümet kurma krizinin yaşandığı Lübnan’da yeni hükümetin seçimle mi yoksa atama yoluyla mı belirleneceği bile belirsiz.

Lübnan’ın aylardır huzursuz olduğu sokak gösterilerinden ve siyasi krizlerden biliniyordu. Ancak Lübnan sahasında nüfuzu olan ülkeler görünür şekilde sahaya inmemişti. Patlamanın ardından önce Fransa, Fransa’ya destek veren ABD, “Limanı biz inşa ederiz” çıkışı yapan Birleşik Arap Emirlikleri ve birkaç Körfez ülkesi görünür olmaya başladı.

Daha İran ve Rusya dahil karşıt bloklardan belirgin çıkışlar gelmedi. Ancak Lübnan ekonomik kriz, enflasyon, siyasi istikrarsızlık, patlama ve derin öfkeye ek olarak bir kez daha birçok ülkenin nüfuz çekişmesinin açık sahnesine dönüşmek üzere.

Değişim isteyen halkın önünde ise bütün çözüm önerilerini çürüten mezhep esaslı sistem yükseliyor. Bu sistem, Lübnan’ı nüfuz alanına çevirmiş Fransa dahil birçok ülkenin zemini. Lübnan’da köklü bir değişimi Lübnanlılar dışında isteyen yok gibi görünüyor.

Lübnan’ı her halukarda karanlık günler bekliyor.

Suriye, petrol ve diğerleri

Suriye’de ise, bir tarafta İdlip sahası bir kez daha yavaş yavaş ısınırken sahadan Rusya destekli Suriye ordusunun yeni bir operasyon dalgasına hazırlandığına dair sinyaller geliyor.

Ancak Şam açısından gündemin ilk sıralarında İdlip değil Fırat’ın doğusunda kıymetli bir bölgeyi kontrol eden SDG ile ABD şirketi arasında imzalanan petrol anlaşması var.

Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor; anlaşmadan ABD’li petrol şirketinin büyük kârlar hatta kâr elde etmesi bile oldukça şüpheli. Çünkü Suriye’nin tamamında olduğu gibi SDG’nin kontrolündeki bölgelerdeki petrol tesisleri de ağır hasarlı.

Tamiri için büyük bütçeler lazım. Anlaşmaya göre, ABD şirketi 2 küçük mobil rafineri ile çalışacak ancak bunların da bölgeye ne zaman geçeceği belli değil.

Normalde o bölgede uzun süredir ilkel yöntemlerle petrol çıkarılıyordu. Petrol bazı aracılar üzerinden Şam’a satılıyordu/gönderiliyordu. İşlenmiş petrol ve petrol ürünleri olarak geri gönderiliyordu. ABD’nin devreye girmesi ile birlikte bu karşılıklı ticaret! sona ermiş gibi görünüyor.

ABD şirketinin çıkardığı petrolü Erbil’e satacağına dair yorumlar var ancak petrol zengini Irak’taki Erbil’in aslında pek de kaliteli olmayan Suriye petrolüne gerçekten ihtiyacı olmadığını söylemek yanlış olmaz.

Ancak bu petrole ölümcül bir şekilde ihtiyacı olan iki taraftan biri Şam, diğeri ise Özyönetim. Şam’ın ABD’nin Sezar Yaptırımlarını uygulamaya koymasının ardından iyice derinleşen ekonomik kriz yaşanırken en azından ülke içindeki ihtiyacın karşılanması için petrol sahalarına ve gelirlerine ihtiyacı var.

Özyönetim de Suriye’nin tahıl ambarı sayılan Haseke ve çevresindeki buğdayı ve canlı hayvanı Erbil’e satarak gelir sağlıyor. Buna ek olarak, kendi ihtiyacını sağlayacak ve bir miktar da gelir elde edecek kadar petrol ticareti yapabilmesi Şam’a karşı elini güçlendirecek kozlardan biri.

Küçük ve adı sanı duyulmamış bir ABD şirketi kâr edip etmeyeceği şüpheli, sürekli çatışma riskinin olduğu bir yerde niye iş yapmaya yeltenir?

Bu anlaşmaya en sert tepkiyi gösteren Şam’a göre; ortada petrol şirketi filan yok. ABD, Özyönetimi Türkiye’nin “SDG-PKK bağı milli güvenliğimize tehdit” ekseninden çıkarmaya çalışıyor. Türkiye ile Erbil’in yakın ilişkileri malumken Erbil’e yakın bir öz yönetim-SDG Türkiye’nin tepkisini törpüleyebilir.

Diğer taraftan ABD, sahada büyük askeri güçler bulundurmadan güçlü ve derin bir nüfuz oluşturma çabasında…

Suriye’nin kuzeyi de kaynıyor. Bir süredir, Deir Ez Zor civarındaki bazı aşiretlerle SDG arasındaki çatışmalar iyice tırmandı.

2011’den bugüne zaman zaman karşılıklı sert açıklamalar yapılsa da Şam ve SDG karşı karşıya gelmemeye özen gösterdi ancak petrol anlaşması ile çanlar çalmaya başlayabilir.

(Evrensel. 14 Ağustos 2020)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu