GüncelMakaleler

YORUM| 1 Mayıs‘ta kadınların isyanı pandemi sonrasına işarettir

"Bugün ve yarın şiddetin her türlüsüne ve emek sömürüsüne, bunların patriarkayı güçlendirme aracı haline getirilmesine karşı kesintisiz bir mücadele hattı izlemek zorundayız"

Korona virüs tüm dünyayı etkisi altında almaya devam ediyor. Bir çok ülkede can kayıpları devam ederken işçi ve emekçi kesim pandemi salgınına karşı  çalışmaya devam ediyor.

Sağlık çalışanları gibi tüm işçi-emekçi kesimler dışarıda sağlıksız koşullarda pandemiye açık haldeyken kadınlar ise dışarıda koronavirüse, evde ise erkek şiddetine açık halde ve  kadınlara dönük şiddetin her türlüsü, her geçen gün giderek artıyor.

Korona virüs salgını boyunca “Evde kal” çağrılarına uyan kadınlar evlerde güvende değil. Bunun en somut hali Almanya’nın Hamburg şehrinde yaşanan katliam girişimidir. Evinde katledilmek istenen kadının yaşadıkları dünyanın dört bir yanında kadına yönelik şiddetin tırmandırıldığını ve bunun sistematik bir şekilde inşa edildiğini göstermektedir.

Salgın nedeniyle evlere çekilen kadınların hem erkek şiddeti hem de cinsiyet eşitsizliği üzerine kurulu görev dağılımı nedeniyle süreçten en olumsuz etkilenen kesimlerin arasında olduğunu yeniden ifade etmek gerekiyor.

Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi tarafından 2018 yılında yayınlanan Cinsiyete Bağlı Kadın Cinayetleri başlığındaki verilere göre, kasıtlı olarak öldürülen kadınların %58’i partnerleri ya da bir aile üyesi tarafından katlediliyor. Bu verilere göre kadınlar en çok kendi evlerinde tehdit altında. Bu doğrultuda zaten mevcut olan aile içi şiddet ve istismar, korona günlerinde evde daha çok zaman geçirilmesi ile birlikte artmakta. Aynı zamanda karantina durumu, kadınların davranışlarının çok daha yakından ve ayrıntılı kontrol edilmesine olanak sağlamakta.

Birleşmiş Milletler’e bağlı UN Women’ın yayınladığı yeni bir rapora göre dünya çapında 15-49 yaş arası 243 milyon kadınların %18’i, geçtiğimiz 12 ay içinde partneri tarafından cinsel ve/veya fiziksel şiddete uğradı. Bununla birlikte söz konusu istatistiklerin gerçek değerlerin ancak %40’ını temsil ettiği tahmin ediliyor, çünkü cinsel/fiziksel şiddet vakaları nadiren raporlanıyor ve kayda geçiyor. Şiddet gören kadınların çoğu öncelikle aile üyelerini ve arkadaşlarını haberdar ederken yalnızca %10’u yardım için polise başvuruyor.

Kadınlar açısından hem şiddet noktasında hem de emek sömürüsü noktasında tablo her geçen gün ağırlaşıyor.

Türkiye Kadın Hareketi ise var olan pandemi koşullarında bu tabloya müdahale etmek için mücadele ediyor. Kadınlar Birlikte Güçlü etrafında bir araya gelen kadın özneleri sürecin başından bu yana pandemi sürecinde güçlenme ve güçlendirme adına çeşitli yol ve yöntemler geliştirerek sürece müdahale etmekte. 1 Mayıs’ta “Kadın Emeği Görünmüyor” çalışması ve kadınların sarı temizlik bezleriyle protestosu bunun bir parçasıydı ve bu çalışma kuşkusuz bize isyanın işaretlerini veriyor.

Kadınlar Birlikte Güçlü çağrısıyla emeğini görünür kılmak için ülkenin dört bir yanından kadınlardan gelen video ve fotoğraflar “Koronada da Kadınlar Güçlü” kampanyasının en görünür çalışmalarından biriydi.  “Evde Şiddet Var” başlığıyla yapılan çalışmada da benzer bir görünürlük vardı. Bu durum bize gündeme getirilen konuların ne kadar acil ve hayati olduğunu göstermektedir. Elbette ki 1 Mayıs gibi tarihsel bir anlamı olan bir güne,  kadınların emeklerinin bu kadar yok sayıldığı bir sürecin denk gelmesi kadın emeğinin görünür kılınmasının önünü açmıştır. Bunu sadece sosyal medya eylemlerine bakarak söylemiyoruz.

Bugün sosyal medyaya sıkışarak bu eylemleri yapabiliyor olmamızın olumsuz bir durumu açığa çıkardığı gerçek. Ancak farklı dayanışma ve güçlendirme alternatiflerini açığa çıkararak bu durumu lehimize çevirmek zorundayız. Diğer taraftan verilen mücadeleyi daha fazla dayanışma içinde yürütme zorunluluğu var, parça parça yürütülen ve daha  çok sosyal medya üzerinden devam eden çalışma kabul etmek gerekir ki anın ihtiyacını istenilen düzeyde karşılamamaktadır.

Tam da bu noktada pandeminin hemen öncesindeki 8 Mart ve geçmiş süreci hatırlamakta fayda var. Hatırlarsanız dünyada pandemi öncesi onlarca ülkede dalga dalga yayılan bir isyan vardı ve kadınlar tüm bu isyanlarda en önde yerlerini alıyordu. Türkiye’de de kadın kazanımlarının gasp edilmesi, kadınların devlete ve erkek adaletine güvensizliği isyan dinamiğini tetiklemekteydi.

Şunu netlikle ortaya koymak gerekiyor ki pandemi öncesi en hareketli ve isyan dinamiğini açığa çıkartan kesim olan kadınlar, tam da bu nedenle bugün ataerkinin bu denli yoğun olarak hedefinde. Ve bugün pandemi fırsata çevrilerek meclisten geçen yasa, bu kapsamlı saldırıların bir parçası sadece. Tıpkı şiddetin önlenmesine ilişkin hiçbir önlemin alınmaması, 6284 ile İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmaması gibi. Yine patriarkayı güçlendiren ideolojik saldırı, kadınları “Hayat eve sığar”, “Evde hayat var” söylemiyle eve hapsederek kendisini gösteriyor.

Bugün vereceğimiz mücadele hayati bir noktadadır

Kadınların zapturat altına alınması ve evlere, ev ve bakım işlerine mahkum edilmesi için yapılan her uygulama içinde çok açık ki patriarkayı güçlendirmenin bir parçasıdır. Bu saldırılar, pandemi öncesinde Las Tesis eylemlerinde olduğu gibi kadınların dünya üzerinde dalga dalga yayılan isyanları ile karşılanıyordu. İsyanın yayılım hızı saldırının kapsamının genişliğini de ortaya koymaktadır.

Bu nedenle kadınlar olarak, kadın örgütleri olarak bugün kadınların yalnızlaştırılmasına, şiddetin her türlüsüne açık hale getirilmesine, devasa boyuta ulaşan ev ve bakım işlerine mahkum edilmesine, özgürlüğünün kısıtlanmasına karşı vereceğimiz mücadele bugün hayati bir noktadır. Bunu bugün Almanya Hamburg’ta yaşadığımız şiddetle yeniden görmüş olduk.

Bugün ve yarın şiddetin her türlüsüne ve emek sömürüsüne, bunların patriarkayı güçlendirme aracı haline getirilmesine karşı kesintisiz bir mücadele hattı izlemek zorundayız. Politikamızın pandemi sonrasına güçlenerek çıkma ve mücadeleyi büyütme yönlü bir hazırlık içermesine önem vermek zorundayız.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu