Makaleler

Anadolu Keldanileri

Dosyamızda bu sayı, 2011 yılında “Yeni Aktüel” dergisinin web sitesinde yayımlanan “Anadolu Keldanileri” makalesini sizlerle paylaşıyoruz:

 

Anadolu Keldanileri

Köken olarak Arami, mezhep olarak Katolik olan Keldaniler, Güneydoğu’daki savaş yıllarında topraklarından göç ettiler. Vakıfları ve Diyarbakır ile Mardin’de restore edip yeniden açtıkları kiliseleriyle kültürlerini yaşatan Keldaniler kendilerini şu sözlerle anlatıyorlar:

“Ben Hıristiyan olmadan önce Keldaniydim. Kültür, inançtan önce gelir, önemli olan bir insanın kültürünü, dilini devam ettirmesidir. Keldani halkı nereye giderse gitsin değişmez. Milattan önce de sonra da bu halk insanı kutsal olarak görmüştür, İsa Mesih henüz yokken dahi, bu inanç şuuru vardı. İnsan bu dünyaya hiçbir şey getirmez, hiçbir şey de götürmez, hepimiz göçmeniz. İsa Mesih de aynı şeyi söylediği için Keldaniler Hıristiyanlığı kolayca benimsedi. Bu insanlar çeşitli medeniyetler arasında barış melekleri olmuşlardır. İnsanı kutsal görürüz, kimse kimseden üstün değil. En kötü insanda güzel tarafı göreceksin, aramaya devam edeceksin, adaleti bulana kadar…”

Bu sözler İstanbul’daki Keldani cemaatinin ruhani lideri François Yakan’a ait. Hakkâri Uludere’nin Doğanköyü’nde doğan, 1968’de 9 yaşında İstanbul’a gelen Yakan, 1978’de eğitim için Fransa’ya gitmiş. Paris’te antropoloji, sosyoloji, felsefe ve din eğitimi gördükten sonra 4 yıl için Türkiye’ye görevli gelen Yakan, 13 yıldır hâlâ İstanbul’da. Dört yıldan beri Keldanilerin Bağdat’ta bulunan Babil patriği Emmanuel Delly’nin uluslararası organizasyonlarını temsil ediyor. Ayrıca eski bir Rum Okulu olan, 1980’de satın aldıkları binada 2009’da kurulan İstanbul Keldani Kilisesi Vakfı’nda sivil toplum kuruluşlarıyla çeşitli seminerler düzenliyorlar, özellikle Irak’tan gelen Keldani göçmenlerle ilgileniyorlar. Türkiye’de bugün sadece 850 kişilik nüfusa sahip Anadolu Keldanileri çok az tanınıyor. 15 Mayıs 2011’de Diyarbakır Mar Petyun ve Mardin Mar Hırmıs Keldani kiliselerinin restore edilip yeniden açılması Keldanileri bir kez daha gündeme getirdi. İletişim Yayınları’ndan kısa süre önce çıkan, Aziz Yalap’a ait “Bizim Köyün Papazıdır-Güneydoğulu bir Keldani’nin Anıları (1875-1985)”, bu az tanınan cemaate dair çarpıcı bilgiler içeriyor.

 

“Hıristiyanlık Vatikan’da doğmadı”

Bugün Türkiye’deki Keldanilerin İstanbul, Diyarbakır ve Mardin’de vakıfları var. François Yakan, göçün özellikle 80’lerden sonra başladığını, yaşadıkları köylerden kaçıp İstanbul’a gelenlere o zamanlar kimse sahip çıkmadığı için yurt dışına gittiklerini belirtiyor: “Sorunumuz Güneydoğu’da iki hiyerarşi arasında kalmaktı, Kürtler ve Türk askeri arasında… Sadece bizim köylerimiz boşaltılmadı, güvenlik sorunu büyüktü. Biz taraf olmak istemediğimiz için göç ettik. Ancak bugün durumuz iyi, 10 yıldır hiçbir Keldani göç etmiyor. Geri dönmek isteyen olursa da yardımcı oluruz.” Yakan, yaşadığı ülkede azınlık olmayı kabul etmiyor, “ben bu ülkenin bir parçasıyım, azınlık olmak insana yakışmaz” diyor, ancak yasal olarak Türkiye’de Keldaniler azınlık değil, Süryaniler de, çünkü Lozan Antlaşması’na göre azınlık statüsüne Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler sahip.

Bu noktada aslında çok karışık bir tarihi geçmişe sahip olan Keldani ve Süryaniler arasındaki ilişkiye bakmak gerekiyor. Bu konuda Yakan şöyle konuşuyor: “Milattan önce 7. ve 8. asırlarda büyük bir imparatorluk vardı ve Mezopotamya’ya sahipti.  Henüz Hıristiyanlık yokken, Keldani krallığı çok zengindi, astronomi, gök bilimleri bakımından ileriydi. Bunu insan inkâr ediyorsa politika yapıyordur ve ideolojiye girer. Bugün Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da, Ürdün’de Keldaniler yaşıyor, milattan önceden beri yaşıyorlar, kendi toprakları. Keldani ismini Kıbrıs’taki Asuri Hıristiyanlara 1444’lerde verdik diyor bazıları, ama kilise olarak Keldani ismini aldı, halk olarak değil. Keldani kilisesini sadece kilise olarak görmek yanlış.”

Keldaniler, kökeni milattan önceye dayanan Arami halkından. Yakan, Aramice’nin, İbranice’den dahi eski bir dil olduğunu, alfabeyi dahi Arami halkının yarattığını, daha sonra Persler, Araplar, Urdular, İbranilerin bu alfabeyi uyguladığını söylüyor:

“Hz. İsa da Aramice konuşurdu, Hıristiyanlık Batı, yani Grek dediğimiz, Latin dilini kullanan Bizans ve Roma İmparatorluğu ve Doğu, yani Arami kilisesi olarak ayrıldı. Keldaniler, Asuriler biz Doğu kilisesini temsil ediyoruz dediler, bunlar gerçek Doğu kilisesinin mirasçılarıdır. İlk kilise kanununu Doğu kilisesi çıkardı, Batı’lılar hiçbir şey yapmadı bu konuda. Hıristiyanlık Vatikan’da doğmadı, Doğu’dan, Antakya’dan, Diyarbakır’dan, Mardin’den, yani Türkiye’den gitti oraya. İlk ilahiyat fakültesini Urfa’da Doğu kilisesi kurdu, MS 340’larda, ilk bilimsel disiplinler, matematik, sosyoloji, tarih, astronomi, tıp, bu fakültede öğretiliyordu. Doğu kilisesi aslında Hıristiyanlığın devamını sağlar, zayıflarsa dünyadaki tüm Hıristiyanlar zayıflar, bugün Ortadoğu’da Hıristiyanlar azaldıkça Batı’da da Hıristiyanlık zayıflıyor.”

 

“Süryanilerden daha çok eziyet gördük”

Yakan, Süryaniler ve Keldaniler’in aynı halkın çocukları, Arami olduklarını belirtiyor: “Keldaniler ve Süryaniler bir ikilem içinde, kim olduklarını bilmiyorlar. Hâlbuki ‘Keldani miyim, Süryani miyim’ diye sormamak lazım, her ikisi de Arami’dir. İnanç bakımından ayrılık, mezhep farklılığı 5. asırdan sonra çıktı.”

Yakan’a göre Keldanice Hz. İsa’nın da konuştuğu Aramice’nin en yakın lehçesi, ancak Mardin’de görüştüğümüz Süryaniler, Hz. İsa’nın dili olan Arami dilinin Süryanice ile aynı olduğunu söylüyor. Onlara göre “Keldani” Tevrat’ta geçiyor ama Hıristiyanlık gelmeden önce puta tapanlar için kullanılan bir terim. Keldani kilisesi ise en fazla iki yüzyıllık, Keldaniler Vatikan’ın 18. Yüzyılda başlayan misyonerlik faaliyetleri sonucu Katolik oldular ve Keldanilik, aslında Batı’nın Süryanileri bölmek için çıkarttığı bir terim. Bazıları da ayrılık gayrılık olmadığını, dillerin çok yakın olduğunu ve ayinleri birlikte yaptıklarını ekliyorlar.

Mardin Keldani Vakfı Başkanı Adnan Sağlamoğlu, Mardin’de ayinlerin 20 yıldır, nüfusları az olduğu için, şehirde yaşayan 5 farklı cemaat tarafından ortak yapıldığını söylüyor. Mardin’deki 5 cemaat, Süryani Ortodokslar, Süryani Katolikler, Keldani Katolikler, Ermeni Katolikler ve Protestanlar. Ortak ayinler 3 dilde, Süryanice, Arapça ve Türkçe yapılıyor.

Sağlamoğlu, Vakıflar Beyannamesi’ne göre resmi olarak 1936’da kurulan vakfın başkanlığını babasından devralmış. Restore edip hizmete açtıkları Mar Hırmıs Keldani kilisesinde görevli son papaz 1992’de ayrılmış, günümüzde ayinler Süryani Ortodoks papazı Gabriel Afroz tarafından yapılıyor. Adnan Bey kendi dili Keldanice’yi öğrenemediği için üzgün, “öğretmediler, öğrettirmediler” diyor.

Keldanilerin, yabancılarla kültürlerini paylaşmaktaki isteksizliği, sessizliği ve ülkemizde az tanınmaları ile ilgili şu sözleri ise aslında ülkemizde yaşadıkları sorunlara ve gelecekteki taleplerine ayna tutuyor: “Biz Süryanilerden daha çok eziyet gördük, Osmanlı ve Cumhuriyet tarihinde. Keldanilerin patriklik makamı Bağdat’ta, Türkiye’de başıboş bir Keldani cemaati olunca sesimizi duyurmadık. Türkiye’de Ermeni, Rum okulu var ama Keldani veya Süryani okulu yok, 1915’ten önce Diyarbakır’da vardı. Bugün Irak’ta, Hindistan’da, ABD’de, Avrupa’da özel Keldani okulları var ve Keldanice öğreniyor çocuklar.”

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu