DerlediklerimizGüncel

Bilhak Efe | Bir Gülümsemenin Kasırgası… Barış’ın, Mehmet Ali’nin Anısına

Her haliyle ne kimsenin nedeniydi ne de kimsenin sonucuydu. Hatırladığınız Barış’tı. Birçok cephede savaştı. Fakat savaşın onun insanlığından tek bir şey dahi götürdüğünü görmedim. Gülüyordu, eğleniyordu. Çünkü hem savaştığı topraklarda hem de her zaman savaşmak istediği Türkiye topraklarında insanlar gülebilsinler, mutlu olsunlar diye savaşıyordu ve bunu bir dakika dahi unuttuğunu düşünmem.

Barış Mustafa Kalafat, Mehmet Ali Kasırga
Geçmişte yaşadığımız anıların, tanıdığımız insanların kısır bir döngünün parçası olmaktan çıkmaya başladığı ve öncü bir rol edindiği bir dönemin içerisinden geçiyoruz. En güzel anılarımız acı bir sancıyla kendini güzel bir dünyaya evriltmeye çabalıyor.

Biz 90 yıllarda doğan nesil kötü bir dünyaya doğduk. İlk gülümsememiz, annemizin bizden yana ilk mutluluğu kursağımızda kaldı. Ölüm oruçları, cezaevi katliamları, faili meçhul cinayetler, diri diri yakılarak katledilen anakuzuları… Zalimin zulmüne karşı savaşacak bir nesil olarak büyüyorduk. Birçoğumuz birbirimizden habersiz. İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Sinop’ta büyüyorduk. Birbirimizden habersiz aynı maya katılıyordu hamurumuza.

Kendinden öncekilerin direniş destanlarıyla, Mahirlerin, Denizlerin, İboların çelikten iradeleriyle, kararlılığı ve azmiyle bu nesil Gezi’yi yaratıyordu. Kobane direnişine katılıyordu.

İçimizden biri, onlardan biri, kardeşimiz, her barikatın neferi ve her cephenin yoldaşı Barış, Mehmet Ali; Dersim Pülümür’de o güzel insanlarla, Heval Atakan ve yoldaşlarıyla beraber omuz omuza savaşarak ölümsüzleşmişti. Yenilgi nedir bilmeyen akranım, yoldaşım zafere giden yolda günlerce yürümüş, kendi topraklarının gökyüzünde bir yıldız olmuş.

Şimdi o gökyüzünün altında yüzlerce anıyla bir devrimin zaferine inanmak mevzu bahis olmasa yaşamak ne zordur. Anıların getirdiği sorumluluğu taşıyamadan öylece ölmek şimdi ne zor olur.

1 Mayıs’ta Tarlabaşı barikatlarında, Gezi Parkı’nda tüm Taksim’de, Cihangir’de, Sıraselviler’de seninle beraber dövüşmek ve senin izinden gittiğin yoldaşlarla dövüşmüş olmak bizim için artık daha büyük onurdur. Dağlarda, Tışrin’de, Şeddadi’de, Suluk’ta, Dersim’de beraber dövüştüğün kim seni unutabilir? Kim mücadele azmini yeniden senin için perçinleyemez?

Beraber Şeddadi’ye hamleye gittiğimiz günleri hatırlıyorum. DAİŞ’in şehir meydanlarına kurduğu, esir tuttuğu kadınları köle gibi sattıkları kafesleri görmüştük. Belki daha önce böyle yerlere geleceğimiz söylense hayatta inanmazdık, belki o zamana kadar böyle şeyler bizim için en fazla film sahnesi olabilirdi. Fakat çabuk kavrıyorduk, anlamlandırıyorduk. Bir daha olsa bir daha orada o kadınlar, o çocuklar, o insanlar için savaşırdık. Bizi o bölge de bir alana yerleştirdi yoldaşlar. O noktanın savunmasını almaya başladık. Komutanımız Mehmet Ali’ydi. Gelişimizden bir kaç gün sonra o noktanın yakınlarında büyük bir tır gördük, Mehmet Ali tırı görünce oradan hemen uzaklaşmamızı söyledi. ”Ben kalırım gidin buradan” demişti. Tabi hiçbirimiz bir yere gitmedik. Aslında tırda bir patlatma aracı değilmiş. Sonrasında düşündüğümüzde evet doğru değildi söylediği belki ama o andaki bu koruma isteği bizi içten içe çok mutlu etmişti. Çünkü insan ruhunun en gizli hareketleri ölüm yaklaştığında ortaya çıkar. Onun ruhundaki bu yücelik onun gerçek bir komutan ve yürekli bir devrimci olduğunun bir göstergesi olmuştu. Güven ve cesaret taşımıştı yoldaşlarına.

Bir keresinde de lojistik arabasını başka bir noktaya götürmek için kuryelik yapmamız gerekmişti. ”Gidelim mi beraber” dedi. ”Gidelim” dedim gülerek. Geçtiğimiz bölge ateş altındaydı fakat aracı da götürmek zorundaydık. Neredeyse koltuklarımızı arabanın zeminine sıfırlayarak gidiyorduk. Geri dönüş yolunda topraktan yapılma bir barikatı görmedik ve ona tosladık. Bana gülerek dedi ki ”Umarım bu şekilde ölmeyiz çünkü böylesi çok saçma olur”. Sonra bir şekilde oradan kurtulduk. ”Kimseye söylemeyelim, bize gülerler” dedi. Noktaya geri döndük. Ama kendi aramızda bu anıyı hatırlayıp sürekli gülüyorduk. Gülüyordu sürekli çünkü ne yaptığımızı ve ne için yaptığımızı belki de en iyi bilenlerden biri oydu. Doğan gibi Rasih gibi yaşaması için uğruna savaştığı Türk, Kürt, Arap, Süryani, Ezidi çocukları gibi gülüyordu. Bembeyaz gülüyordu.

Her haliyle ne kimsenin nedeniydi ne de kimsenin sonucuydu. Hatırladığınız Barış’tı. Birçok cephede savaştı. Fakat savaşın onun insanlığından tek bir şey dahi götürdüğünü görmedim. Gülüyordu, eğleniyordu. Çünkü hem savaştığı topraklarda hem de her zaman savaşmak istediği Türkiye topraklarında insanlar gülebilsinler, mutlu olsunlar diye savaşıyordu ve bunu bir dakika dahi unuttuğunu düşünmem.

Ne bir fesatlık vardı içinde ne de bir kötülük. Kendinde güzeldi kendinde devrimciydi. Birilerinin değil kendisinin hatasının peşinde devrimciliğe uzanan bir yolun peşinde yaşadı ve o yolda ölümsüzleşti. Belki de birçok insanın kendi acısının, kendi hayatının peşine düştüğü bir dönemde her atılımın gönüllüsü oldu. Güzel insanlarla yaşadı ve hep o güzel insanları aradı. Neyi arıyorsak onu buluyoruz gerçekten hayatta.

Şehit Mehmet Yoldaş bizlere hep ”doğru ve devrimci yaşayın” derdi. ”Hayatlarımız öyle ya da böyle sonlanacak. Bir köle gibi yaşamaktansa özgürce yaşayın ve özgürce ölün” derdi. Asla ölümü kutsamazdık, ama onunla beraber onurlu bir yaşamı kutsamayı öğrendik. Kimimiz hemen, kimimiz geç öğrendi belki de kimimizin öğrenmek için daha zamanı var. Fakat, zaman ne zaman, yer neresi olursa olsun aslolan onurlu yaşamın mücadelesidir. Aslolan insanlığı o onurlu yaşama taşıyabilmektir. Mehmet Ali kimilerimizin başka hayatları seçtiği dönemlerde doğrunun, devrimci olanın peşinden gitti. Bize düşen de onların yolunda o yola bir daha bir daha düşmektir. Bu köle düzeninden başka bir çıkış yoktur.

Mehmet Ali evine ekmek götüremeyenlerin, diri diri yakılan masumların, açlıktan, sefaletten ölenlerin, SOMA’da göçük altında kalanların, cezaevlerinde katledilenlerinlerin, öldürülen çocukların, tecavüze uğrayan, katledilen kadınların mücadelesini verdi. Bu savaş sokakta belki de Mehmet Ali’nin ölümsüzleşmesinden bir haber dertli dertli evinin yolunu tutmaya çalışanların savaşı. Faşizmin yükseldiği, bir aşama sonrası insanların batı metropollerinde dahi bir anda AKP faşizminin ateşiyle yanacakları, sokaklarda özgürce dolaşamayacakları bir döneme giriyoruz. Bu insanlığın son savaşı. Ya topyekûn yok olacağız ya da savaşıp insanlığımızı, özgürlüğümüzü geri kazanacağız. Bu savaştan kaçmak ya da kurtulmak herhangi bir şekilde mümkün değildir artık. İnsanlığın geri sayımı başladı.

Sevdasını kalbine saklayıp, milyonların yüküyle yollara düşen Ulaş Bayraktaroğlu, Barış Mustafa Kalafat, Atakan Mahir, Gökhan Taşyakan, Nejat Suphi Ağırnaslı, Nubar Ozanyan, Kader Ortakaya, Eylem Ataş, Rasih Kurtuluş ve binlerce bu uğurda ölümsüzleşmiş yoldaşımız koca bir dünyayı yaklaşan felaketten kurtarmak adına hayatlarını feda ettiler.

Ne diyordu Şehit Atakan Mahir: ”Şu anda yürüdüğümüz izlerden mesela, Seyit Rıza’nın da, Alişer’in de geçtiğini biliyoruz.” Bizlerde artık yürüdüğümüz izlerden Mehmet Ali’nin geçtiğini bilerek o yollarda yürüyeceğiz.

Devrimci saflarda, devrimcilerle devrim için yaşayanlar ve ölümsüzleşen herkes sonu olmayan, anlamsız bir roman içerisinde değildir. Aksine burada yarım kalmış hikayeler tamamlanıyor, tüm çaba bunadır. Dünya kendi dertlerimizden, kendi kepazeliklerimizden ibaret olmayacak kadar büyük idealler uğruna verilen savaşlarla doludur. Hergün methiyeler dizdiğiniz, alkışlar tuttuğunuz Paris komüncülerinin, Vietkongların, Filistinlilerin savaşı ne kadar haklıysa bu savaş da o kadar haklıdır ve yanı başımızda sürüyor. Okurken kitaplarda ”gaza geldiğimiz” anılar, izlerken devrimcilerin zaferinden onur duyduğumuz filmler işte bir hayatın içerisinde gerçek oluyor. Kobane’den Medya Savunma Alanları’na, o dağlardan Dersim’e, İstanbul’a, İzmir’e, Ankara’ya kadar burada olan her şey hepimizin hayatının bir parçası. Mehmet Ali ve binlerce yoldaşımız bizlerin ve hiç tanımadıkları milyonlarca insanın hayatları için savaştılar. Öyle bir kararlılık ve öyle bir bilinçle. Bizlere düşen aynı bilinç ve kararlılıkla söylemlerimizde ve yaşam pratiğimizde onlara layık olmak ve mücadelelerini devrimle taçlandırmaktır.

Son olarak kalbinde her zaman taşıdığı ve en güzel duygularla bahsettiği, özlemle andığı sevdiği, ailesi, dostları ve tüm yoldaşları için en sevdiği şarkının sözlerinin bir kısmını bir kez daha onun için bu yazı aracılığıyla paylaşmak isterim.

Yan yana geçen geceler unutulup gider mi?
Acılar birden biter mi?
Bir bebek özleminde seni aramak varya
Bu hep böyle böyle gider mi?

Suya hasret çöllerde beyaz güller biter mi?
Dikenler göğü deler mi?
Bir menekşe kokusunda seni aramak varya
Bu hep böyle böyle gider mi?

Kendine iyi bak beni düşünme
Su akar yatagını bulur.

İçimdeki fırtına kör kurşunla diner mi?
Kavgalar kansız biter mi?
Bir mavzer çığlığında seni aramak var ya
Bu hep böyle böyle gider mi?

Kendine İyi Bak – Ahmet Kaya

Mehmet Ali Kasırga yoldaşımız şahsında başta Dersim Şehitleri olmak üzere tüm devrim şehitlerini saygıyla anıyorum.

Mehmet Ali Kasırga Ölümsüzdür!

Zafere Kadar Daima Hep Birlikte!

Bilhak Efe
27.08.2018

Kaynak: Umut Gazetesi

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu