GüncelMakaleler

Bir Partizan yazdı | Kibritçiler…

Doksanlı yıllarda köy yakmalarda bu birlikler kullanıldı. Sonrasında o döneme has bu tarz isimlendirmeler kaldırılıp farklı isimlendirmelerle örgütlenseler de Kibritçiler her zaman varlığını sürdürdü.

Doksanlı yıllarda gerek Dersim’de gerekse de T. Kürdistanı’nın birçok yerinde  köyleri, ormanları yakan faşist Türk ordusu birliklerine “Kirbitçiler” deniyordu.

Gittikleri her köyü, geçtikleri her arazi parçasını yakıp yıkıp yağma ediyorlardı. O dönemde bugünkü söylemleri benzeri şekilde “özel harp” dedikleri askeri,  siyasi ve ekonomik ayakları olan özel bir yönelimle bir konsept geliştirdiler. Devamında ise “Düşük yoğunluklu harp” olarak sistematize ederek gerilla karşısında bu konsepte uygun savaş tarzlarını geliştirdiler.

Özellikle komando taburları içerisinden seçilen paramiliter birliklerden birine de aldıkları görev gereği “Kibritçiler” deniyordu.

Doksanlı yıllarda köy yakmalarda bu birlikler kullanıldı. Sonrasında o döneme has bu tarz isimlendirmeler kaldırılıp farklı isimlendirmelerle örgütlenseler de Kibritçiler her zaman varlığını sürdürdü.

Faşist Türk ordusu, operasyona çıktığında ya da operasyonu sonlandırmak zorunda kaldığında bu birlikler operasyon alanını veya geçtikleri alanları yakmakla görevliydiler. Doksanlı yıllardan bugüne Kürdistan coğrafyasında sistematik olarak ormanlar, tarlalar ve bahçelik alanlar yakılıyor.

Faşist Türk ordusu, kuruluş  mantığına uygun olarak yağmacı ve işgalci bir karaktere sahiptir. İdeolojik, psikolojik ve kültürel alt yapısı yok etme temeli üzerine bina edilmiştir. Doksanlı ve takiben ikibinli yıllarda gerilla karşısında aldığı her ağır kayıp karşısında hıncını doğadan çıkarmıştır. Bunun faşist Türk ordusu nezdinde bir karşılığı vardır elbet.

Türk ordusu arazinin gerillanın evi olduğunu çok iyi biliyor. Arazi karşısında bu gerçekliğe uygun şartlanmış ve gerillaya ne kadar düşmansa araziye-doğaya da o kadar düşman olmuştur.

Faşist Türk ordusu, Kibritçilik geleneğini bugün de sürdürüyor. Askeri alanda teknolojik gelişimlere paralel bugün de gerilla karşısında “farklı  bir konseptle”, “taarruza” dayalı yeni bir savaş  tarzı ile hareket ettiğini iddia etmektedir. Ve her zamanki gibi “bitti, bitiyor” gibi demogojik söylemleri de ağızlarından düşürmeden bunu yapıyorlar.

TC’nin soysuz bakanı habire TV ekranları ve gazetelerin karşısına geçip tarihler verip toplumun algısını maniple ederken gerçeklik suratlarına bir tokat gibi indiğinde her seferinde daha büyük bir gaddarlıkla saldırıyorlar.

Bizzat soysuzun kendisi ve Türk ordusunun karaktersiz paşaları, bu ülkenin önde gelen kirbitçileridirler. Doksanlı yıllarda Kürdistan’da insanları evlere hapsedip diri diri yakanlar ile öz yönetim direnişlerinde bodrum katlarında insanları yakanlar ve bunun emrini veren kişiler aynıdır. Faşist TC devleti sistematik olarak yakma geleneğine sahiptir.

Bunun psikolojik tanımlamaları vardır elbet ama söz konusu TC olduğunda karakteristik kodlamaları çok belirgin biçimde öne çıkar. Ermeni Soykırımı’ndan tutalım da Zilan’a, Dersim’e oradan gerilla cenazelerine, Sivas’a, Sivas’tan Lice’ye kadar barbarlığın ne bir sınırı ne de bir başlangıcı vardır.

Yaklaşık bir aydır Dersim’de operasyon adı altında  ormanlık alanlar yakılmaya devam ediyor. Yakılan alanlar tarihi ile beraber düşünüldüğünde her sene sistematik biçimde yakılan alanlardır. Binlerce hektarlık alan son bir ayda yok edildi.

Aynı alanlar aynı zamanda Dersim halkının kutsal addettikleri mekanların da içinde yer aldığı yerler.

Mezarlıklar, kültürel ve tarihi kimi yapılar bu alanlar içerisinde yakılarak yok edildi. Bu tarz saldırıları yalnızca gerillaya yönelik imha olarak açıklamak eksik kalıyor.

Bunu esasına alan ama bununla beraber  bölgenin kültür ve tarihini de yok etmeye yönelmiş bir saldırganlık söz konusu. Bir yandan gerillayı imhayı amaçlarken diğer taraftan bir halkın kolektif hafızasını silmeye, yok etmeye yönelmişlerdir.

Faşist TC devleti ne zamanki bu kadar açıktan saldırganlaşırsa biliyoruz ki gerçekten zor durumdadır. Bugün daha belirgin biçimde hissedilen ekonomik kriz, egemen sınıflar arası çelişkilerin derinleşmesi, Ortadoğu ve bölgedeki gelişmelerin dış politikada TC’yi bir açmaza sokması, Kürt ulusal sorununun bölgesel çapta farklı bir statüde yol alması ve en sonu toplumda her geçen gün daha fazla insanın AKP iktidarına karşı hoşnutsuzluğunu dile getirmesi vb. bir dizi olguyla beraber düşünüldüğünde TC devletini yönetenler açısından kaygı verici bir gidişat söz konusudur.

Kendilerini güvende hissetmiyorlar. Bunun için de tehdit unsuru olarak değerlendirdikleri herşeye saldırıyorlar. En sonu Cumartesi annelerine aynı hissiyat ve gaddarlıkla saldırmalarının nedeni budur.

İşte tam da silahlı mücadelenin sürdürüldüğü alanları yakıp yağmalamalarının nedeni ifade etmeye çalıştığımız toplumsal çelişkilerin silahlı mücadeleye akacak kanallarının açık olması ile alakalıdır. Eskiden Kibritçiler ellerinde benzin bidonları ile yakıyorlardı şimdi ise havadan ve karadan daha hızlı ve seri bir şekilde çeşitli kimyasallarda kullanarak dağlarımızı, ormanlarımızı yakıyorlar.

Dersim’de yakılan doğamızla Galatasaray Lisesi önünde analarımıza, Cumartesi insanlarına yapılan saldırı arasındaki bağı görmeli, faşist TC’nin Kibritçilerine karşı kitlelerin yüreğine düşüreceğimiz kıvılcıma hazırlanmalıyız…

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu