Makaleler

Kuşatılmış Devrim: Rojava

18 Aralık 2010’da Tunus’ta Muhammet Buazizi bedenini tutuşturduğunda şüphesiz bu denli büyük depremlere neden olacak bir kıvılcım olacağını düşünmemişti. Buazizi milyonlarca insanın etkilendiği, diktatörlerin devrildiği bir şekilde iktidarlarını sürdürenlerin diken üstünde olmaya devam ettiği ve hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmayacağı devrimci bir sürecin işaret fişeği oldu. Bu sürecin dengelerinde önemli bir yerde duran Suriye’yi de es geçmesi beklenemezdi ve nitekim öyle de oldu. Demokratik kitle gösterileriyle başlayan bu hareketlenmeye bölgede egemenlik savaşı veren emperyalist ve işbirlikçi bölgesel aktörlerin de dahil olmasıyla bu eylemlilikler yerini milyonlarca insanın etkilendiği ülkeyi terk etmek zorunda kaldığı bir can pazarına dönüşen iç savaşa bıraktı. “Partiya Yekitiya Demokratik” “Demokratik Birlik Partisi (PYD)” siyasi ve asker (YPG) ile rejim karşısında örgütlü bir demokratik muhalefet odağı olmayı başardı ve bugün Rojava’da eski Suriye yönetim anlayışından farklı bir anlayışla “Demokratik Özerklik”, “Demokratik ulus” projesi yaşama geçirmeye çalışıyor. Bu konuyu açmaya çalışmadan önce dilerseniz Rojava Kürtlerinin ulusal bilinci ve hareketinin gelişimi ve Suriye yönetiminin Kürt politikasının tarihsel duraklarında biraz gezinelim.

I.Emperyalist Savaşı sonrası ortaya çıkan tablo bizleri suni sınırlarla bir bütün parçalanan Ortadoğu gerçekliğiyle karşı karşıya bıraktı. Bu parçalanmada Kürdistan toprakları da dörde bölünerek, Doğusu İran, Güney’i Irak, Kuzeyi Türkiye sınırlarına 18.000 metrekarelik yüzölçümü ile Kürdistan’ın en küçük parçası olan Batı Kürdistan (Rojava) ise o dönem Fransız mandası olan Suriye topraklarına dahil edildi. 1928 yılında manda yönetiminden özerklik talep eden Kürtlerin bu isteği geri çevrildi. O dönem örgütsüz ve güçlü bir önderlikten yoksun olmaları bu duruma karşı caydırıcı bir karşı koyuş sergilemelerini engelledi.

1946 yılında Fransız mandasının sona ermesinin ardından 10 yıllık süreci ciddi istikrarsızlık içinde geçiren Suriye’nin bu süreci üst üste yaşanan askeri darbelerle anılır. 1948’de emperyalist devletlerin desteğiyle Filistin’in bölünerek İsrail’in kuruluşu bölgede deprem etkisi yaratırken 1950’li yıllar Mısır’ın darbeci başkanlarından Cemal Abdül Nasır’ın popülerliğinin ve öncülüğünü yaptığı Arap milliyetçiliğinin doruğa ulaştığı yıllardı. 1958-91 yılları arasında Suriye Nasır öncülüğünde Mısırla birleşerek kurdukları Birleşik Arap Cumhuriyeti(BAC) deneyimini de yaşadı. Kürtler bu dönemde ayrımcılığa uğramış ve bu durum Suriye Kürtlerin de milli uyanışı geliştiren yıllar olmuştur. 1950’li ve sonraki yıllar bu uyanış devam etmiştir. Bu durum Suriye rejimini Kürtlere karşı daha fazla pervasızlaştırmıştır. Bir çok Kürt siyasetçinin tutuklandığı ordu mensubu Kürtlerin tasfiye edildiği hatta Kürtçe konuşmak ve müzik dinlemenin yasak olduğu düşmanca bir yönelim içine girilmiştir. Bu yönelim 13 Kasım 1960 yılında Amüde sinemasında 280 Kürt çocuğun yakılarak katledilmesiyle zirve yapmıştır.

1961 yılında yine Baasçı bir grup subay tarafından gerçekleştirilen darbe ile zaten sorunlu bir birliktelik olan BAC dağıldı. Darbecilerin iktidara gelişiyle rejim Kürtlere dönük ırkçı, inkar ve imhaya dönük politikalarına hız kazandırdı. Suriye, Arap Cumhuriyeti ilan edildi. Dolayısıyla bu ilan Suriye’de Araplar dışında yaşayan Kürtler, Ermeniler, Asuriler, Çerkezler, Yahudiler ve farklı kültürdeki toplulukların Arap egemen sınıfları altında onun belirlediği sınırlar dahilinde yaşayacaklarının ilanıydı. Bu durumdan en fazla etkilenen ise Suriye egemen sınıfları için tehlike olarak görülen  Kürtler oldular. Örneği, rejim Yahudi, Ermeni ve Asuri gibi azınlıklara kendi özel okullarında eğitim hakkı verirken Kürtlere dillerini konuşmayı bile yasakladı. 1962 yılında çıkarılan bir yasa ile 1945’ten sonra Türkiye’den geldikleri gerekçe gösterilerek 300 bin Kürt Suriye vatandaşlığından çıkarılarak her türlü hakları ellerinden alındı. Rejim elbette bununla yetinmedi. Siyasi İstihbarat Şube Başkanlığı’na hazırlattığı “Ulusal Toplumsal ve Siyasal Yönleriyle Kürdistan Çalışması” başlıklı raporla ortaya konulan 12 maddelik eylem planı önerisiyle Rojava Kürtlerine yönelik sistemli bir eylem planı oluşturuldu. 02 itibariyle TC.’nin K. Kürdistan’da o dönem uyguladığı politikalarla örtüşen bu planda; dil ve kültürel asimilasyon, ekonomik abluka, şovenizm, sürgün ve katliam iç içe geçmişti. Baas rejimi bu politikalarını hayata geçirebilmek için 1963’te yine yaşadığımız coğrafyadan da yakinen bilip tanık olduğumuz olağanüstü hal yasası devlet güvenlik mahkemeleri ve devlet terörünü devreye sokarak gelişebilecek Kürt tehlikesine karşı önlemini aldı. Yine rejim aynı yıl uygulamaya başladığı ancak gelişen direniş karşısında az da olsa geri adım atmak zorunda kaldığı ve 1976’da sonlandırdığı “Arap kemeri” politikasıyla Kürtlere dönük saldırılara daha da ivme kazandırdı. Bu politikayı ilk olarak Cizire bölgesinde hayata geçirmeyi hedefleyen rejim bölgenin demografik yapısını değiştirip bölgeyi Araplaştırmayı hedefliyordu. Ayrıca rejim bu politikayla bölgenin zengin petrol rezervlerini de sorunsuz bir şekilde işletebilecekti. Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları bölgeler de büyük miktardaki topraklara el koyup buralara Araplar yerleştirerek Arap köyleri oluşturuldu. Kürtçe konuşulması, yayın basılması yasaklandı. Kürt bölgelerindeki yer isimleri Arapçalaştırıldı. Rejim bu şekilde Kürt köylerinin arasına Arap köyleri yerleştirerek Kürtlerin birbirleriyle olan iletişimini azaltıp onları birbirinden kopartarak Kürt asimilasyonunu hızlandırmayı amaçladı. Ekonomik abluka ya alınan Kürtler topraklarını Arap alıcılara satıp göç etmek zorunda bırakıldı.

fft81 mf22785441967’de İsrail ile girilen Altı gün savaşının kaybedilmesinin ardından Bass Partisi içindeki sorunları derinleştirdi. O dönem hava kuvvetleri komutanı ve savunma bakanı olan Hafız Esad’ın “Düzeltme Hareketi”adı altında yaptığı darbeyle yönetimi ele geçirmesiyle Suriye yeni bir döneme girildi. Suriye iktidarında artık Esad ailesi dönemi başladı.

Hafız Esad dönemi Kürtlerin üstündeki baskının görece yumuşatıldığı bir dönem oldu. Newroz’un resmi bayram ilan edildiği tutuklu bulunan Kürt siyasetçilerin serbest bırakıldığı ve siyaset yapabilmenin önünün açıldığı bir dönemdi bu. Esnemenin altında yatan temel neden Hafız Esad’ın iktidarını güçlendirmek istemesiydi. Görece yapılan iyileştirmeler Kürtlerin temel haklarını iade etmekten çok uzaktı.

A.Öcalan’ın önderliğindeki KUH PKK’nin Suriye’de faaliyet yürütmeye başlaması buradaki Kürtlere farklı bir pencere açtı. Kuruluşundan kısa, bir süre sonra örgütlenme çalışmasına başlayan PKK’nin bugün PYD ile devam eden kesintisiz bir faaliyeti söz konusudur. 2004 yılında Qamişlo katliamına kadar Suriye yönetimine karşı herhangi bir silahlı örgütlenme içine girmeyen hareket bu katliamın ardından 2005 yılında kendi özsavunma birliklerini YPG’yi oluşturmaya başladı. Bu birimler 2007’de Rakka’da Kürtlere yönelik gerçekleştirilen saldırıya karşı geliştirdikleri bir dizi eylemlilikler sonrası Suriye yönetiminin ciddi saldırılarına maruz kalsa da Şubat 2011’de daha güçlü bir örgütlenme çalışması içine girerek gizli askeri savunma takımları oluşturdu. 2011 yılında bu öz savunma birliklerinin (YPG) varlığını açıklayarak yapılacak saldırılara karşılık verileceği duyuruldu. YPG her ne kadar Demokratik Birlik Partisi’nce kurulmuş olsada bugün YPJ ile birlikte Kürt Yüksek Konseyi’ne bağlı Rojava’nın ortak savunma güçüdür.

2011 Mart ayına dönersek; Suriye’de yönetime karşı protestolar başladığında uzun süredir hazırlık yapan Kürtler çok geçmeden özek yönetim inşaa çalışmalarına başladılar. Henüz devam eden ve kısa vade de durulacağa benzemeyen Suriye iç savaşı içerisinde PYD önderliğinde bir araya gelip hareket eden Rojava ilerici güçleri 3. Çizgi diye ifade ettikleri bir yaklaşımla hareket ettiler. Ne rejim ne de kendilerini Suriye Muhalefeti olarak tanımlayıp rejime karşı savaşan ancak bugün hiçbir ilerici misyona sahip olmadığı ortaya çıkan oluşum ya da gruplarla hareket ettiler. Hedeflerini demokratik bir Suriye’de Demokratik Özerklik olarak belirlediler. İki kesilmede silahlı çatışmaya girmekten kaçınan ancak kendilerine(Rojava’ya) dönük saldırılara karşı savunma amaçlı silah kullanan Rojava ilerici güçleri Suriye iç savaşının yarattığı iktidar boşluğunu Rojava’da demokratik bir yönetim kurmak için fırsata çevirdiler.

İlk olarak 19 Temmuz 2012 tarihinde Kobani’de resmi binaların ele geçirilmesiyle başlayan Rojava resmi binaların ele geçirilmesiyle başlayan Rojava devrimci atılımı çok geçmeden diğer Kürt kentlerine de yayıldı. Bu süreç aynı zamanda Rojava’dan rejim güçlerinin atılması, Rojava devrimci atılımını Rojava devrimine taşıyan  bir süreçtir. Rojava ilerici güçleri özelde Demokratik Toplum Hareketi- TEV DEM ve siyasi kolu PYD önderliğinde kendi okullarını açıp Halk meclisleri kurdular. Kendilerini korumak içinse Halk savunma komiteleri oluşturuldu. Yine bu süreçte Batı Kürdistan Halk Meclisi (MGRK) ve Suriye Kürt Ulusal Meclisi (ENKS) Hewler anlaşması sonrası 24 Temmuz 2012’de Kürt Yüksek Konseyi(Desteya Bılında Kurd)’nin kuruluşu ilan edildi. 10 üyeden oluşan bu konsey Siyasal Savunma ve Dışişleri komiteleriyle üyelerinin çizgisel farklılıkları ve bileşenlerin niteliği kendi içinde sorunları beraberinde getirse de Suriye Kürtlerinin en yüksek temsil yetkisine sahiptir.

971379 25dd9e9dcfd1a8d3c503c703f652aa72Ocak 2014’e gelindiğinde Rojava yeni bir sürece girdi. 6 Ocak’ta Rojava Demokratik Özerklik Meclisi’nce Rojava Anayasası olan Rojava Demokratik Toplumsal Sözleşmesi kabul edildi. İlan edilen özerkliğin ardından sırasıyla 22, 27, 29 Ocak tarihlerinde Rojava; Cizire, Kobani ve Efrin olarak üç Kanton’a ayrıldı. Bu çıkış Rojava’da artık iktidarının el değiştirdiğinin, kurumsal olarak da Suriye rejiminden koptuğunun Rojava Devrimi’nin ilanı olan bir çıkşa işaretti. Rojava Toplumsal Sözleşmesi de bu çıkışta önemli bir yerde durmaktadır. Sözleşmenin amacına ilk üç bölümdeki temel unsurlar, hak ve özgürlükler bölümlerine baktığımızda kapsayıcılığı, iktidarın ve yönetimin merkezine halkı koyup seçimle belirlenen kurum ve halk meclisleriyle sağlanan yönetim anlayışı Arap, Süryani, Türkmen, Çeçen vs. milliyet ve kültürleri kapsayıcılığı, cinsiyet ayrımcılığına karşı oluşu vs. ile eski rejimin anayasal anlayışından tamamen farklı demokratik yanın güçlü olduğu bir sözleşmeyle karşılaşıyoruz. Daha da önemlisi sözleşmenin Rojava yönetimlerince yaşama geçirilme çabasıdır. Bu çabaya Rojava’da bugün belki de en dikkat çekici değişimlerden biri olan kadınların yaşamındaki değişimler ya da ekonomik hayatta inşa edilmeye çalışılan yeni anlayış örnek olarak verilebilir.

Kadınların yaşamlarındaki değişimde Rojava Kadın örgütlülüğü olan Yekitiya Star’ın çalışmaları oldukça önemli bir yerde duruyor. Devrim öncesi ağır feodal baskı altında yaşamaya mahkum edilen kadınların yaşamlarında önemli değişimler olduğuna tanık oluyoruz. Elbette devrimin Rojavalı kadınların bütün sorunlarını çözdüğü iddia edilmiyor ancak bugün çok eşlilik, berdel, zorla ve küçük yaşta evlendirme, başlık parası gibi uygulamalar yasaklanmış durumda. Kadınlara eğitim veren birçok kadın akademisi, kadınların şiddete karşı başvurduğu kadın evleri ve bu kadın evleriyle paralel çalışan kadınların hakkını arayabildikleri kadın mahkemelerine sahipler. Siyasal anlamda var olma noktasında yine kadınların yaşamında belirgin değişiklikler söz konusu. Eşbaşkanlık sistemi, meclislerde %40 kadın kotası uygulaması vs. savunma alanında zaten kadın yapılanması olan YPJ ile kadınlar kendilerini kabul ettirmiş ve en ön saflarda çarpışıyorlar. Ekonomik hayatta inşa edilmeye çalışılan yeni anlayışa gelirsek:

Ekonomik olarak abluka altında olmasının yarattığı ağır yaşam koşullarına rağmen Rojava halkı kurdukları komün ve kooperatiflerle sorunlarını çözmeye yaşamlarını kolektif bir tarzda örgütlemeye çalışıyorlar. Kültürel alanda ciddi farklılaşmayı getirecek olan bu ele alış “yeni insanı” yaratma noktasında önemli katkılar sunacaktır.

Rojava Devriminin ortaya çıkışı, önderliğinin niteliği, oluş şekli önemli özgünlükler taşımaktadır. Bu yanıyla Rojava Devriminde ona niteliğini de veren iki önemli özellik öne çıkmaktadır. Bunlardan ilki Rojava devrimine önderlik eden PYD’nin çizgisi ve bu çizginin ulusal boyutu itibarıyla da bağımsız bir Rojava’yı içermiyor olmasına karşın bugün nesnel durum fiili olarak Rojava’nın merkezi yönetimden kopmuş özerkliğin şekilsel kalarak kendi bağımsız yönetimine sahip olmasıdır. İkinci olarak da Rojava’da yönetim anlayışının eski Suriye rejiminden tamamen farklı demokratik bir içeriğe sahip olmasıdır. Bu noktada akıllara takılan önemli bir soruya yanıt olabilmek gerekiyor. Bu iki özellik Rojava deneyimini devrim olarak tanımlamak için yeterli midir, yeterliyse nasıl bir devrimle karşı karşıyayız?

Devrime önderlik eden gücün sınıfsal niteliği şüphesiz önemlidir. Yapılan devrime rengini verir. Kapitalist-Emperyalist sistemde tek gerçek devrimci sınıf proletaryadır. Dolayısıyla gerçek bir kurtuluşun öncüsü ve ideolojisi de ona proletaryaya ait olandır. Bugün Rojava’da devrim proletarya öncülüğünde gerçekleşmiş Demokratik Ulusal bir devrimdir. Daha önce dili bile yasak olan bir ulusun bugün eğitim, sağlık, kültürel vs. gibi sosyal ve siyasal alanlarda etkin yasaksız bir kurumsallaşma içindedir. Daha da ötesi kendi yönetimine sahip olduğunu görüyoruz. Rojava’daki devrim gerçekliği onun ideolojik handikaplarından devrimin ilerletilip ilerletilemeyeceğinden ya da ayakta kalıp kalamayacağından bağımsız nesnel ve fiili bir durumdur.

Rojava Suriye rejimine karşı demokratik kitle gösterilerinin iç savaşa dönüşmesinden özellikle PYD’nin inisiyatifinin burada yaşam bulmaya başlamasından bu yana Suriye rejimi ve gerici güçlere gerçekleştirilen farklı şekil ve yoğunluklarda saldırılarla karşı karşıya kaldı. Bir şekilde püskürtülen bu saldırılara karşın Rojava bugün IŞİD’in sorunsuz bir şekilde 9-11 Haziran’da Musul’u ele geçirmesinin ardından 2 Temmuz’da Rojava’ya yönelmesiyle başlattığı yeni bir saldırı dalgasıyla yüz yüze durumda. Emperyalist ve bölgenin gerici devlet ve güçlerince desteklendiği bilinen IŞİD’in Rojava’nın kalbi olan Kobani’den başlattığı saldırı bugüne kadar Rojava’ya karşı gerçekleştirilen saldırılar için de en kapsamlı ve planlı olanı Musul’u ele geçirerek elde ettiği birçok ağır silah ve savaş araç gereçlerine sahip olan Katar, S.Arabistan ve Türkiye gibi devletlerce sürekli lojistik, barınma, sağlık ve tedavi gibi  ihtiyaçları karşılanan, savaşçı akışı sağlanan IŞİD’e karşı Rojava halkı ve askeri gücü olan YPG/YPJ büyük bir irade, özveri ve dirençle karşı koyuyor. Bu karşı koyuşa karşın KPD’nin Rojava Devrimine karşı emperyalist ve bölgenin gerici güçleriyle işbirliği içinde olması ve Kürt ulusal birliğinin sağlanmasını engelleyici bir tutum alması bütün bu saldırıları bertaraf etmede önemli bir zaafı oluşturuyor. Bugün bu zaafın IŞİD’in Şengal’i ele geçirip İKBY’inin merkezi durumundaki Hewler’in kapısına dayanmasıyla sadece Rojava’nın değil Güney Kürdistan’ında geleceğini ilgilendiren boyutta bir zaaf olduğunu KCK ve birçok Kürt örgütünün bu yönlü bütün uyarı ve önerilerini dikkate almayan ve işbirlikçi tavrını sürdüren KDP yönetimine hayat doğruluyor.

imagesKonuyu fazla dağıtmadan Rojava Devrimine dönül saldırılara ilişkin bir noktaya daha değinmekte fayda var. Rojava’nın ardından Güney Kürdistan sınırlarına dayanan IŞİD saldırıları henüz tamamen püskürtülebilmiş değil. Çatışmalar tüm sıcaklığı ve şiddetiyle sürüyor. Ancak şu da bir gerçek ki Rojava savunma güçleri ve halkı IŞİD saldırılarını bertaraf etse bile Rojava devrimine dönük benzer saldırılar belki aktörleri ya da şekli değişerek devam edecektir. Rojava Devrimi emperyalizmin ve bölgenin gerici güçlerinin hedefinde olmayı sürdürecektir. Elbette bu durumun çok farklı nedenleri var. Ancak bu güçlerin ortaklaştıkları ve kendi cephelerinden haksız da sayılmayacakları temel korkuları Rojava Devrimi’nin demokratik halkçı çizgisidir. Bu devrim dolayısıyla model Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmeye çalışan emperyalistler ve bu şekillendirmeden pay alma, bölgede etkin olma ya da etkinliğini koruma gayreti içinde olan bölgesel güçlerin tasavvur ettikleri bir Ortadoğu’dan çok uzak bir modeldir. Bu model en başta emperyalizmin yüzyılı aşkın bir süredir bölge halkını din, dil, etnik yapı mezhepsel farklılıklar vs. üzerinden birbiriyle çatıştırarak bölge zenginliklerini yağma ve talana tuttuğu böl-parçala-yönet politikasına karşı din, dil, mezhep farkı gözetmeden yaşanabileceğinin yalın ifadelerinden biridir. Yine Rojava Devrimi, yaşam adına kaosu dayatan, yoksulluğu, savaşı, kan ve acıyı sürenlere karşı bölge halkına bütün bu acı sarmalına mahkum olmadıklarının birbirlerini ezerek değil birbirlerine sarılarak ayakta kalabileceklerinin ilanı ve hatırlatması olan yeni bir pencere sunuyor. Emperyalizmin ve gerici güçlerin tam anlamıyla yoluna taş koyan bu devrim emperyalizme ve gericiliğe karşı bir darbedir.
Konuyu biraz özelleştirir Rojava Devrimi’nin kuşatılmasına ulusal sorun bağlamında baktığımızda ise yüzyüze kaldığımız gerçeklerden biri Kürdistan topraklarını ihlal eden dört devletin Kürt ulusal sorunu karşısında aldıkları faşizan tutumdur. Bu sorun özellikle kuruluş ideolojisine de uygun olarak beka meselesi olarak görülen TC açısından ayrıca önem taşımaktadır. Sadece son otuz yıla baktığımızda bile TC’nin Kürt ulusal haklarını iade etme noktasında gösterdiği direncin yarattığı çatışmalı süreçte on binlerce insan hayatını kaybetmiştir. İşkenceden geçen, köyleri yakılan, sürgün bir yaşama mahkum edilen milyonlarca insanları saymıyoruz bile. Ancak gelinen aşamada TC, Kürt ulusal mücadelesini etkisizleştiremediği gibi PKK örgütlü duruşuyla bölge konjonktüründe doldurduğu alanı genişletip son gelişmelerle(*3) birlikte daha da güçlendirip artırmıştır. TC’nin barış vs. adı altında işletmeye çalıştığı tasfiye sürecinde Rojava Devrimi Kürt ulusal hareketinin elini güçlendiren sorun en az tavizle “çözmek” isteyen TC’nin hesaplarını bozan Kürt ulusal haklarını tanıma noktasındaki çıtayı yükselten “Kürt tehlikesi”ni büyüten bir yerde durmaktadır. TC2nin 2011’den bu yana Rojava’ya yaklaşımına baktığımızda bu “tehlike”nin farkında olduğunu ve bertaraf etmek için ger türlü karanlık ittifaka girmekten çekinmediğini görüyoruz. Nihayetinde bugün IŞİD gibi hiçbir ahlak sınırı olmayan, şuursuzca yakıp, yıkıp yağmalamaya, katletmeye odaklanan bir yağılanmayla geliştirdiği yakın ilişki TC kabul etmese de herkesin malumu.

Peki bütün bu tablo içinde Kürt ulusal sorunu, Rojava devrimi, Kürt ulusal haklarının iadesi noktasındaki mücadele yapmamız gerekenlere dair bize neler anlatıyor, hangi görevleri yüklüyor? Bütün bu yaşananları doğru okuyor muyuz? Doğru okuyamıyorsak doğru okuma noktasında önümüzdeki engeller neler? Kürt ulusal hareketi ile nasıl bir ilişkileniş içerisinde olmalıyız? Vs… Basit gibi görülen ama pratik yaşama uygulanması boyutuyla çokça eksiğe sahip olduğumuz bir çok zor soru ile karşı karşıyayız. Ancak çok açık bir gerçek var ki o da Rojava Devrimi’nin Kürt ulusal sorunu ya da mücadelesinin bir parçası olduğu ve Türkiye toplumunu da sosyal, kültürel, siyasal olarak yakından ilgilendirdiğidir. Dolayısıyla Rojava Devrimi’nin kazanımlarıdır. Kuzey’de yani T. Kürdistanı’nda Kürt ulusal sorunu noktasında elde edilecek kazanımlar TC’nin tekçi faşist anlayışına vurulacak her darbe demokratik halk devrimi mücadelemizin hanesine de kazanımlar olarak yazılacaktır. Kürt ulusal sorunu Türkiye toplumunun bölünmüşlüğünün ana halkalarından birini oluşturmaktadır. Rojava Devrimi demokratik bir model olmasının yanı sıra Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı ve ulusların tam hak eşitliğini sabunan bizlerce sahiplenilip korunmayı, geliştirilmesi için desteklenmeyi hak eden bir yerde durmaktadır. Bunun için kısa, orta ve uzun vadeli görev ve sorumluluklarımızın olduğu açıktır. Ancak “an”ın görevi Rojava Devrimi’ni alaşağı etmek için birleşen gerici güçlere karşı verilen savaşta. Rojava Devrimi’ni sahiplenip devrimin her türlü ihtiyacına sunabileceğimiz maddi ve manevi desteği en üst düzeyde sunmak; bunun yanında sunabildiğimiz katkının büyük ya da küçük olmasına bakmadan cephede silah elde karanlığa karşı savaşanlara omuz vererek Rojava Devrimi’nin savunmasının bir parçası olmaktır.

Dipnotlar

1- Elbette bu uyanışı Kürdistan’ın diğer üç parçalarındaki Kürt ulusal bilincinin artması ve mücadele örneklerinin gelişmesi ciddi anlamda beslemiştir. Bu örnekler içinde yaklaşık bir yıl gibi kısa ömürlü bir deneyim olsa da Doğu Kürdistan’da 1946 yılında Qazı Muhammed öncülüğünde kurulan “Mahabad Kürt Cumhuriyeti” deneyimi özel bir yerde durur. Ya da daha ileri bir tarih olan (1961) KDP’nin Irak Baas rejimine karşı silahlı mücadele başlatma kararının bu uyanıştaki etkisini de atlamamak gerekir. Bu noktada bir parantez açıp tarihsel olarak Suriye’nin Kürt ulusal mücadeleleri ve hareketleri açısından özel bir yere sahip olduğunu belirtmeden geçmemek gerekir. Bunun bir yanı 5 Ekim 1927 yılında Kürt ileri gelenleri ve aydınlarınca Lübnan’da kurulan ve Kürtlerin ilk modern siyasi partisi olarak kabul edilen “Hoybun (Bağımsızlık) Cemiyeti”ne ev sahipliği yapmış olmasıdır. Bu cemiyet kuruluşundan kısa bir süre sonra başlattığı “Ağrı İsyanı”na önderlik etmiştir. Başlıca amacı Kürtleri örgütleyip bir devlet kurmak olan Hoybun Cemiyeti Ağrı İsyanı ile birlikte 1928’de  “Ararat Kürt Cemiyeti”ni kurak bu amaca dönük somut bir adım atmış olsa da cumhuriyet isyanın 1930 yılında Türk devleti tarafından bastırılmasıyla ortadan kalkmıştır. Daha yakın bir tarihe geldiğimizde Suriye’nin Kürt ulusal mücadelesi ve hareketi açısından özel olmasının başka bir yanı da PKK önderi A. Öcalan’ın ülkemizde 12 Eylül AFC’sinin ayak seslerinin duyulmaya başlamasıyla birlikte 1979’da bu ülkeye geçiş yapması ve 1998’de buradan çıkarılmasına kadar 20 yıl boyunca onun ikametgahı durumunda olmasıdır. Suriye ve Türkiye devleti arasında o dönemki çelişkiyi iyi kullanan PKK bu 20 yıllık süreçte Suriye’yi önemli bir üslenim ve eğitim alanı olarak kullanarak burada yaşayan Kürtler arasında kök salmış ve gelişmiştir.
2- YPJ, Yekineyen Parastine Yen Jinê- Kadın Savunma Birlikleri. Önceleri YPG içinde yer alan kadınlar zamanla kendi askeri örgütlenmelerini yaratarak YPG’den ayrışıp YPJ’yi kurdular. Bugün Rojava’nın öz savunmasını YPG/YPJ birlikleri üsleniyor.
3- IŞİD’in Musul ve Şengal’i işgaliyle birlikte PKK/PYD’nin bu işgale karşı aldığı inisiyatif. Kurtardığı on binlerce yaşam vs. dört parçadaki Kürtler de ve hayatı kurtulan farklı azınlık ve milliyete mensup insanlar da PKK/PYD’yi sahiplenmeyi artırmıştır.( Bir Özgür Gelecek okuru)

Yararlanılan Kaynaklar

1- Dünden bugüne Kürtler/A. M. Menteşasvili. -Evrensel Yay.

2- Heverkan Sultanları-1/ Nezîrê Cibo- Komal Yay.

3- Kürtler / Mehrdad R. Izady- Doz Yay.

4- Demokratik Modernite Sayı:8

5- Rojava Toplumsal Sözleşmesi/ 18-19 Ocak 2014, Özgür Gündem

Yazı dizileri
1-
Rojava’da Kürt Devrimi/Hazal Peker- 26 Ağustos- 5 Eylül 2012, Özgür Gündem

2- Soykırımdan Özerkliğe/ Abdurrahman Gök- 15-21 Eylül 2012, Özgür Gündem

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu