Makaleler

CHP’de dekadans derinleşiyor!

CHP içinde yaşananları dekadans diye açıklamak mümkündür. Dekadans çözülme, bozulma anlamında kullanılmaktadır. Çözülme, bozulma hali CHP’nin salt örgüt yapısında, kendi içinde farklı siyasal tutumların gelişmesinde değil, ideolojik temeli olan Kemalizm’de de yaşanmakta. CHP içindeki farklı kesimler de buradan form kazanmaktadır. Aslında bu dekadans halinin CHP ile sınırlı olmadığını belirtmemiz gerekiyor.

Siyaset sahnesindeki değişmeler maddi yapıdaki değişimlerin, iç ve dış koşulların eseridir. CHP içindeki ulusalcı-faşist çizginin temsilcileriyle CHP’yi yenileme iddiasında olan ve dar ulusalcı-faşist çizgiyi geriletmek, ulusalcılığa emperyalist küreselleşme aşısı yaparak onu günümüz konjonktürüne uygun hale getirmek isteyen kesim arasında yaşanan çatışmanın temeli buraya dayanıyor. Bu açıdan CHP’de hem bir dekadans hem de kurulma hali yaşanmaktadır diyebiliriz.

Bu çatışmanın yeni olmadığını, ülkenin neo-liberalizm gerçeğiyle, ekonomik, siyasal yeniden yapılandırma süreciyle birlikte daha belirgin hale geldiğini, son on yıldır çatışmanın şiddetinin arttığını ve şimdi ise daha yüksek bir aşamaya vardığını belirtmeliyiz.

CHP, geçmişten günümüze komprador patron-ağaların partisi olagelmiştir. Bu açıdan bir misyon partisidir de. Faşist-Kemalist cumhuriyetin kuruluşu ve tek etnik kimliğe ve inanca dayalı bir ulus yaratma anlayışı bu misyonun adı olmuştur. Ve CHP bu misyonu oynamıştır. Ancak artık şartlar değişmiştir, şimdi konjonktürel durum farklıdır. CHP’yi ve dolayısı ile devleti ayakta tutan temel paradigmalar giderek aşınmaktadır. TC’nin farklı etnik ve inançsal yapısı (ve bu yapıdaki bilincin gelişmesi), tekçi anlayışı aynı şekilde götürmeye daha fazla olanak vermemektedir. TC’nin emperyalizmin bölgesel politikalarına daha iyi cevap olabilmesi için de bu meselenin aşılması gerekmektedir. CHP’nin bu bağlamda geçmişten bu yana getirdiği statükocu yapısının sürecin ihtiyaçlarına yanıt veremediği, hele de neo-liberal politikaları yaşama geçirmede son derece başarılı olan AKP karşısında daha açık bir şekilde ortaya çıktı.

AKP, maddi ve siyasi üst yapısındaki değişmenin, “yeni tarz siyaset” yapma biçiminin simgesiydi. AKP’nin hükümet olmasıyla birlikte CHP de otomatikman yeni bir durumla yüz yüze kaldı. Fakat CHP’nin “soğuk savaş” dönemine ait siyasal-politik algıyı ve refleksini değiştirmesi zordu. “Ortodoks Kemalistlerin” hâkim olduğu CHP’de bu gelişmenin yaşanması hem kısmi hem de zamanla olacaktı. Baykal CHP’si, klasik Ortodoks CHP çizgisini aynen sürdürmüştü. Bu kesimin CHP içindeki ağırlığını kırmak ancak “kaset operasyonu” ile mümkün olmuştu. Kaset operasyonu sonrasında CHP’de Kılıçdaroğlu dönemi başladı. Kılıçdaroğlu’nun Deniz Baykal’a oranla CHP tabanında belli bir hareketlilik yarattığı ve pek çok konuda CHP’nin esnediği de bir gerçek. Fakat buna karşın CHP’nin temel omurgası değişmedi, CHP gene aynı CHP olmaya devam etti.

 

Hâkim Sınıfların CHP Hesapları

TC devleti, uzun bir süredir ideolojik bir kriz ve meşruiyet sorunu yaşıyor. Siyasal arenadaki tartışma ekseninin cumhuriyetin temel ilkelerini sahiplenme-sahiplenmeme ikileminden gelişmesi bu ideolojik kriz ve meşruiyet sorununun dışa vurumudur. Yeni anayasa yapma sürecini tıkayan, ortada bir kriz olarak gelişen uzlaşma komisyonu hikâyelerinin temelinde de bu vardır. Bu nokta CHP’nin içine de aynen yansımaktadır.

Türk egemen sınıfları ve emperyalist efendileri devletin yeniden yapılandırılması sürecini Anayasa yapımı ile taçlandırmak istiyor. Uzun süredir konumlarını bu noktadan belirleyen egemenler, Kemalizm’in sermayenin gelişiminin önünü tıkayan yanlarını törpüleyip devletin çimentosu olma halinin korunması noktasında birleşmiş durumdadırlar. AKP de buna dâhildir.

Bu noktada CHP tutumunu netleştirmeye çalışmaktadır. Kemalizm’in klasik çizgilerini Ortodoks tarzda koruyan kesimi Birgül Ayman Güler, Süheyl Batum, Emine Ülker Tarhan, Muharrem İnce gibi unsurlar temsil ediyor. Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi de “diğer çizgiyi” temsil ediyor. Bunların anayasa uzlaşma komisyonuna kadar yansıyan tutum farklılıkları bilinmektedir. Rıza Türmen, Süheyl Batum’u bu noktada eleştirirken CHP içindeki kapışmanın her noktada kıyasıya sürdüğünü anlamamız zor olmuyor. Meclise başörtülü milletvekillerinin girişi konusunda da söz konusu iki kanat arasında ciddi bir kapışma yaşandı. CHP’nin, AKP milletvekillerinin meclise, başörtüsü ile girmesine yönelik “ılımlı” tutumları, ortamı germeyen açıklamaları ve “AKP’ye malzeme-gündem vermeme” politikaları Kılıçdaroğlu ve ekibinin etkisini artırdığını gösteriyor.

Yine kendisini yenilikçi çizgi olarak ortaya sürenlerin tezkere konusundaki tutumu, Kürt ulusal sorununa yaklaşımları ne kadar yenilikçi olduklarını göstermeye yetmektedir. Suriye tezkeresine “hayır” diyen CHP, Kürtleri öldürme yetkisi için getirilen tezkereye “evet” diyebiliyor. Bu ikiyüzlü yaklaşım eskisiyle yenisiyle CHP’nin aynı CHP olduğunu, dekadansın derinleştiğini, yenilikçi bir anlayışla geliştirilmeye, dizayn edilmeye çalışılanın, eskisinin cilalanmış halinden öteye geçmediğini görmemizi sağlıyor.

Emperyalistler ve ülkemizdeki işbirlikçileri AKP’nin alternatifini çıkarma, böylece gerektiğinde AKP’nin üzerini daha bir tereddütsüzce çizme amacıyla CHP’yle yakınlaşmakta, en üst düzeyde kabullerle CHP’yi onaylar halde olurken, AKP’ye yalın mesajlar vermektedir.

Kılıçdaroğlu’nun ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone ile sürpriz buluşmasını da bu çerçevede okumak mümkün. Ziyarette, Türkiye-Amerika ilişkileri üzerine geniş bir değerlendirmenin yapıldığı, Türkiye’deki güncel sorunların da sohbette gündeme alındığı açıklandı. Kılıçdaroğlu’nun Amerika’ya yapmayı planladığı ancak “muhattap bulunamadığı” iddiasıyla ertelenen ziyaret konusunda da ABD Büyükelçisi’nin, Kılıçdaroğlu’na bilgi vermesi ilişkilerin önümüzdeki günlerde daha da ısınacağına işaret ediyor.

Büyükelçi’nin, “Kurmaylarınızın ABD seyahati sonrası yaptığı açıklamalara üzüldük. Sizi ABD’de ağırlamak isteriz. Sizin, ABD’de muhatap bulamamanız gibi bir durum söz konusu olamaz“ dediği basına yansıdı. CHP’nin Dış Politikadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu’nun bile görüşmeyi basından öğrenmesi, ABD’nin CHP’ye dair özel bir ilgisi olduğunu gösteriyor. Kılıçdaroğlu’nun Kasım sonu ya da Aralık başında ABD’ye gideceği belirtiliyor.

İstanbul Büyükşehir Belediye başkan adaylığı bile büyük bir olay haline getirilen Mustafa Sarıgül’ün çıkışının da CHP’de yaşanan, yaşanması muhtemel değişikliklerin habercisi olduğu söylenebilir. CHP’den Genel başkan Deniz Baykal tarafından savcılığa yapılan bir suç duyurusuyla yolsuzluk iddialarıyla ihraç edilen Sarıgül hakkındaki dosya, orta yerde beklerken CHP’ye hızlı bir şekilde dâhil edilmesini de not etmeli.

Sarıgül’ün CHP adaylığının burjuva-feodal medya tarafından hararetli bir şekilde desteklendiği, Sarıgül’ün partiye dönmek için çeşitli pazarlıklar yaptığı ve pek çok taviz kopardığı da biliniyor. Görünen o ki, Türk hâkim sınıfları, Gezi İsyanı, Suriye’deki savaş ve son İran kriziyle ciddi bir gerilim yaşadıkları AKP’ye karşı alternatif arayışında oldukça ciddi. Sarıgül’ün CHP’yi yeni bir AKP yapacağı iddiaları ve İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığını kaybetse bile oy oranını yükseltip CHP’nin başına geçeceği iddialarını yabana atmamak gerekiyor.

CHP ise işaret edildiğinin, çağrıldığının farkındadır. Bunun anlamı emperyalist sermaye ve kompradorların elvermesidir. Bunun bir diğer karşılığı AKP’ye sunulan desteğin gözden geçirilmesi Hakan Fidan örneğinde olduğu gibi “güvenilmez” olduğunun aşikâr edilmesidir. CHP’de hükümet olma umutlarını yeşerten bu gelişmeler, kendi içindeki çatışmalara dengelere de yansımakta kartlar tekrar tekrar karılmaktadır. Uzlaşmalar, kopuşlar yeni gerilim kaynaklarıyla birlikte karmakarışık bir CHP hali önümüzdeki dönemde devam edecektir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu