Emek

AKP’nin saltanat felsefesi: İşçi düşmanlığı

AKP hükümetinin ekonomik politikaları raporda da açıkça görülmektedir, işçi sınıfını daha yoksullaştırmaya yönelmektedir. Özellikle ülkeye yatırımların durmasıyla birlikte alım gücünün yüksek olmasından kaynaklı asgari ücretle yaşamak “sihirbazlık gösterisi” haline gelmiştir. Diğer yandan tüm bu ekonomik politikalar ülkede zaten olamayan ama büyük bedel ödenerek elde edilen demokrasi kırıntılarının da son dönemlerde ortadan kaldırılmasıyla, ülke, yabancı sermayenin parasını cezbetmeyerek batma noktasına gelinmiştir. Bunun sonucu işçi ve emekçilerden çıkarılmaya çalışılmakta ve daha zor duruma sokulmaktadır. 16 yıldır yaşananlar, yaşanacakların da göstergesidir!

16 yıldır hükümette olan AKP bu zaman zarfı boyunca demokrasi naraları attığı bu yolda her daim demokrasi katili olarak var oldu. Bunca zaman boyunca ülkemizdeki tüm ezilenlere intikam alırcasına saldıran AKP, son olarak da OHAL ile ülkeyi tek elden yönetecek duruma kadar geldi. Bu süre zarfında, onlarca bomba patladı, şehirler kuşatıldı, binlerce insan katledildi. Ama ne hikmettir ki, AKP’nin karnesi ne iç politikada ne dış politikada başarı gösteremedi. Ülke yönetilemeyecek hale gelmesine rağmen hükümetteki görevlerde henüz bir değişiklik olmadı. Başarılı olduğu ve kendi varlığını hala sürdürebilmesindeki en büyük başarı da herhalde sermayenin varlığını kendi benliği gibi koruyup gözetmesi, hazır ve sıcak parayla ekonominin yükselen ateşini düzenli düşürme çabasıydı.
Geçtiğimiz günlerde DİSK’in açıkladığı AKP dönemindeki işçi raporundaki tespitler bu açıdan incelemeye değerdir. DİSK’in raporunda ortaya çıkanlar, AKP’nin temel olarak işçilerin bugüne kadar kazandığı haklara göz dikmesi olarak özetlenebilir. Özellikle OHAL’den istifade edilerek grevlerin yasaklandığı, sendikal hak ve özgürlüklerin gasp edildiği, imza toplamaktan meydanlara çıkmaya kadar her türden hak arama yönteminin baskı altına alındığı, mahkemelere başvurma hakkının bile kısıtlandığı bir ortamda zaten güdükleşmiş olan işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşullarını koruma ve geliştirme mücadelesi oldukça zorlaştırılmıştır. İşçi sınıfı bu dönemde varlık yokluk mücadelesi içersine girmiştir.
“AKP döneminde sendikal haklar sistematik olarak ihlal edilmiştir. 16 yıllık AKP iktidarı sonunda, her yüz işçiden sadece 10’u sendikalı, 7’si toplu sözleşme kapsamındadır. Kadınlarda sendikalaşma oranı ise sadece yüzde 8’dir. 7’si OHAL döneminde olmak üzere 16 yılda 15 grev ertelendi ve 200 bine yakın işçinin grevi fiilen yasaklandı. Grev yasaklamaları ile işçi sınıfının en önemli hak arama aracı olan grev hakkı fiilen yok edildi.” Bu ibare AKP’nin sınıfın varlığına yönelik saldırganlığının boyutuna ilişkin fikir vermelidir. AKP işçi sınıfının güvenceli çalışma, insanca yaşama haklarına dönük tüm kazanımlarını tek tek hedeflemiş ve işçi ve emekçileri adeta feodal dönemde hiçbir hakkı olmayan kölelere dönüştürmeye çalışmaktadır. İşçi ve emekçiler için grev ve sendikalaşma varoluş hakkıdır. Ve esas saldırıda tam olarak burayı hedeflemektedir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yabancı yatırımcılara yönelik yaptığı bir konuşma sırasında sarf ettiği “Grev tehdidi olan yere biz OHAL’den istifade ederek anında müdahale ediyoruz” sözleri, grevin sermaye için ne kadar sorun teşkil edici bir eylem biçimi olduğunu vurgulamakla kalmamış, AKP hükümetinin bunun karşısında ne denli açık bir şekilde patrondan yana konumlandığını aymaz bir şekilde gözler önüne sermiştir.

Sınıf yok edilmeye çalışılıyor
Raporda dikkat çeken sadece grev sendikalaşmaya yönelik saldırılardan ibaret değil. AKP dönemi boyunca yoksullaşma oranı üzerinden yapılan değerlendirme de dikkat çekici. 16 yıldan beri özellikle yoksullaşma oranındaki artış, ciddi boyutlara ulaşmış durumdadır. Raporda “AKP döneminde asgari ücret ülkedeki ekonomik büyümeden payını alamadı. 2004’ten 2017’ye reel asgari ücret, reel milli gelir artışı karşısında yüzde 30 kayba uğradı. Adaletsizlik büyüdü! AKP iktidarı döneminde gelir dağılımı daha da bozuldu. Bugün nüfusun en zengin yüzde 20’si, en yoksul yüzde 20’sindenden 7,7 kat daha fazla gelir elde ediyor ve Türkiye OECD ülkeleri arasında gelir dağılımının en bozuk olduğu ülkeler arasında yer alıyor” deniyor.
Bu verilerde de görüldüğü üzere ülkede hem yoksullaşma derinleşmiş hem de zengin ile yoksul arasındaki çıta yükselmiştir. Bu durum AKP döneminde yer alan özellikle de inşaat sektöründe patronların zenginleşmesiyle gelişti. AKP’nin ülke ekonomisini temeli haline gelen inşaat sektörü temel sanayileşme dışında bir sektör olduğundan kısa dönemli bu işle uğraşan kişileri hızlı bir şekilde çok zenginleştirdi. Ancak üretim açısından sanayileşme konusunda hiçbir girişiminin olmaması, bırakın sermayeyi millileştirme çabasını, ellerindeki sermayeyi de özelleştirerek emperyalist-kapitalist ülkelere peşkeş çektiler. Ekonomi kötüye gittikçe özelleştirmenin önünü açan AKP hükümeti böylelikle istihdamın da daralmasına yol açtı ve işsizliğin artmasının önünü açtı. Çokça övündükleri yerli ve millileşen ekonomileri işsizliğe bir türlü çare olamadı. Olamazdı da! Böylesi özelleştirmelerin olduğu ve nerdeyse kamu yatırımlarının tümü inşaat sektörüne kaydırılmasıyla birlikte istihdam yaratabilecek alanların önü de kapanmış oldu. İşsizlik, özellikle genç işsizlik bu dönemde en fazla artan kalemlerden biri olmuş oldu.
AKP hükümetinin ekonomik politikaları raporda da açıkça görülmektedir, işçi sınıfını daha yoksullaştırmaya yönelmektedir. Özellikle ülkeye yatırımların durmasıyla birlikte alım gücünün yüksek olmasından kaynaklı asgari ücretle yaşamak “sihirbazlık gösterisi” haline gelmiştir. Diğer yandan tüm bu ekonomik politikalar ülkede zaten olamayan ama büyük bedel ödenerek elde edilen demokrasi kırıntılarının da son dönemlerde ortadan kaldırılmasıyla, ülke, yabancı sermayenin parasını cezbetmeyerek batma noktasına gelinmiştir. Bunun sonucu işçi ve emekçilerden çıkarılmaya çalışılmakta ve daha zor duruma sokulmaktadır. 16 yıldır yaşananlar, yaşanacakların da göstergesidir!
(Bir ÖG okuru)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu