Yorum

Devletin Değişmez Geleneği: Çetecilik

Çete ya da çetecilik kendini bu kez mafyatik özelliklere sahip olarak Gülsuyu’nda gösterdi. Görüntü mahallede uyuşturucu satışını engellemek isteyen devrimcilerle, Bingöllüler denilen çete arasında cereyan eden bir durum. Burjuva medyada sorunun işlenen boyutu böyle. Fakat dikkat çeken nokta, çetelerin Gezi Ayaklanması sonrası devrimcilere karşı doğrudan silaha yönelmesi, sorunun farklı bir boyut kazanmasıdır. Tam bu noktada devlet-çete ilişkisi açığa çıkmaktadır.

Türkiye’de çete-çetecilik genel olarak mafya ile özdeşleştiriliyor. Devletin doğrudan kurduğu ya da kendine bağımlı halde tuttuğu örgütlenmelere komitacılık adı veriliyor. Mafya ve komitacılık iç içe geçen olgulardır ve her ikisinin varoluş nedeni, işleyişleri farklı olsa da, devlet söz konusu olduğundan ortak bir noktaları vardır; Devleti korumak.

Koruma olgusu, çete örgütlerinde devletin kuruluş temellerine bağlılığı esas kılıyor. Milliyetçi-ırkçı ve tekçi zihniyetle şekillenen çeteler, devlete karşı gelen, muhalefet eden ilerici, demokrat, yurtsever ve devrimci güçlere karşı olduğu gibi devletin içinde egemen klik dışında diğer kliklere karşı da devleti korumakla sorumlu görüyor.

Bu “yüksek sorumluluk” hissi, görev bilinci, devletin bu tür yapılanmalara göz yumup, onların da rahat işlerini görmelerinden doğan bir ilişkinin ürünü değildir. Doğrudan, devletin örgütlediği ve devlete bağımlı hale getirilen çete örgütlenmesinin ürünüdür.

Devletin doğrudan örgütlediği çete veya komitacılık, devlet politikaları ekseninde hareket eden, devletin gizli ve de kirli işlerini yürüten, iç ve dış “tehdit” unsurlarını ortadan kaldıran örgütlenmelerdir. İttihat ve Terakki döneminde kurulan Teşkilatı Mahsusa da tam böyle bir örgütlenmedir. Ermeni soykırımında, Rum, Yahudi ve Kürtlerin katliamında oynadığı rol büyüktür. Hapisteki cinayet, tecavüz, hırsızlık, gasp suçları işleyenlerden oluşturulan çetelerin, Ermeni, Rum, Yahudi ve Kürtlerin katledilmesinde kullanılmasından, yerellerde Türkçülük, Müslümanlık adına halkı katliama kışkırtmaya kadar soykırımı örgütleyen çetedir.

Aynı zamanda İttihat ve Terakki içinde uygulanan politikalara muhalefet edenleri “temizleyen” tetikçi bir örgütlenmedir de.

İttihat ve Terakki’den bugüne Teşkilat-ı Mahsusa tarzı örgütlenmeler, başka adlarda yeniden ve yeniden kurulmuş, devleti koruma görevini itinayla yerine getirmişlerdir. 1980’lerdeki adı koruculuk, 1990’lar Kürt ulusuna mensup yüzlerce insanı, yurtseveri katledip asit kuyularına atan JİTEM olmuştur.

14 yoldaşı ile birlikte Mustafa Suphi yoldaşı katleden, tetikçi Yahya Kâhya’nın yerini, Nubar Yalımyan yoldaşımızı katleden Abdullah Çatlı almıştır. Onun yerini de Gülsuyu’nda 9 devrimciyi yaralayan, Hasan Ferit Gedik’i katleden çeteler…

Çete ve komitacılık, devletle iç içe geçen, bizzat devlet örgütlenmeleridir. Susurluk kazasında açığa çıkan devlet, siyaset ve mafya ilişkisi bunun hafızalardan silinmeyen örneğidir. Ergenekon “terör örgütü ” kapsamında açığa çıkan kimi gerçekler de aynı öneme sahip örneklerdir.

Devlet, kuruluşundan bugüne tehdit unsuru olarak gördüğü kendi içindeki muhaliflere, düşman olarak gördüğü yurtsever ve devrimci güçlere karşı çeteci-komitacı gücünü kimi zaman açıktan, kimi zaman örtü altından her daim kullanmıştır. Gülsuyu’ndaki çete saldırıları, Bingöllüler denilen çeteci grubun kendi başına örgütlediği bir saldırı değildir. Gülsuyu’ndaki devrimci potansiyele karşı devlet-çete işbirliği ile yapılan bir saldırıdır. Amaç hem halka gözdağı vermek hem devrimci potansiyeli dağıtmak hem de mahalleye daha kapsamlı müdahalenin zeminin oluşturmaktır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu