Güncel

Devletin yeni hedefi HDK

Devlet, Kürt sorunundaki saldırganlığını devam ettireceğinin sinyallerini veriyor. KCK operasyonlarıyla binlerce insanın tutuklanmasıyla, Türkiye’nin politik tutsaklar liginde şampiyonluğa oynamasının kıvancıyla AKP ve Türk devleti, yeni hedefi Halkların Demokratik Kongresi olarak ilan etti.

Haber Türk, Akşam, Bugün gibi gazetelerde yayımlanan aynı kalemden çıkan haberlerde “KCK’nın MİT’in kontrolünde bir örgüt olduğu imajını ortadan kaldırmak” için HDK’nin kurulduğu, “36 farklı yapılanmadan” oluştuğu, içerisinde “silahlı örgütlerin” olduğu vurgulanarak, yeni saldırı dalgasının adresinin HDK olacağının işaretleri verildi. Nitekim hemen akabinde Adana’da Newroz öncesi yapılan operasyonlarda gözaltına alınanlara “HDK’nin neresinde yer aldıklarının” sorulması da önümüzdeki dönemde nelerin yaşanacağının ipucunu gösteren somut örnek olarak karşımızda duruyor.

KCK ve HDK saldırılarının gösterdikleri

Birinci olarak devletin, AKP’nin, egemenlerin artık nasıl adlandırıyorsak adlandıralım, bu kesimin Kürt Hareketi’ne yönelik bu boyuttaki saldırılarının altında ne var sorusuna cevap arayalım.

TC’ye emperyalistlerin bölgede verdikleri görevler ekseninde düşündüğümüzde bu saldırı dalgasının nedenini anlayabiliriz. AKP’nin emperyalistler açısından Kürt sorunundaki kredisinin sonlarına geldiğini çıkartabiliriz. Bölge Arap halklarının isyan dalgalarının her tarafı etkilediği bir zaman diliminde emperyalistler “demokratikleşme” kartını kullanarak, bu isyan dalgasından kurtulmanın çarelerini arıyorlar. Yer yer sıkışsalar da isyan dalgalarında öne çıkan kendiliğindenlik emperyalistlerin en büyük şansını oluşturuyor. Kendiliğinden hareketlerle bile başa çıkmakta zorlanan emperyalistler, bilhassa ABD ve hempası, bölgede üzerindeki olumsuz imajı silebilecek, taşeron devletlere ihtiyaç duyuyorlar.

Ancak bu taşeron devletlerin sicillerinin temiz olması gerekiyor. Hadi sicilleri pek temiz olmasa bile en azından verili anda evlerinin içini temiz tutması ya da göstermesine ihtiyaçları var. ABD emperyalizminin bölgede taşeronluğunu yapacak devletler de bellidir. Bu devletler içerisinde öne çıkmaya aday, verilen ödevleri fazlasıyla yerine getiren Türk devleti olduğu da hemen gözümüze çarpıyor. Bölgede geçtiğimiz yıllarda Türkiye’nin nüfuzunu artırdığını, bölge halkında ABD’nin taşeronları içerisinde taraftar toplayabilen nadir ülkelerden olduğunu vurgulayalım. Ancak TC’nin en büyük açmazı, evini çok “kirli” gösteren Kürt sorununun varlığı.

Kaldı ki Kürt ulusu, kendiliğinden bir mücadele yürütmeyip, örgütlü bir mücadele yürütüyor. Bu mücadele sayesinde 30 yıldır Türk devletini köşeye sıkıştırmıştır. Her ne kadar egemenler bir değişim içerisinde olmasalar da en azından “değişiyormuş” rolü yapmasına yol açan da Kürt halkının ulusal talepli örgütlü mücadelesidir. Elbette Kürt Hareketi’nin mevcut ideolojik tıkanıklıklarının sonucu, bu mücadelede yaptığı zikzaklar, bir yandan Türk egemen sınıfların pervasızlığını artıran bir unsur işlevi görmüş, öte yandan da mücadeleyi daha ileri bir noktaya taşımanın da önünde engel oluşturmuştur. Kürt Hareketi son seçimlerde Kürt halkı nezdinde önemli bir gelişim göstermiştir. Ancak unutulmamalı ki, AKP de Kürt halkı içerisinde popülerliğini arttırmıştı. AKP’nin de bu kadar kazanmasında Kürt Hareketi’nin payını da görmek gerekiyor.

Emperyalistler ve uşaklarının Arap isyanlarının kendiliğinden olmasına rağmen yaşadığı sıkıntılar göz önüne alındığında örgütlü bir Kürt halkı karşısında daha büyük “sıkıntı”lar yaşaması da bu saldırıların önemli bir nedenidir.

Normal şartlarda evinin içini temizlemek isteyen demokratik bir devlet, demokratikleşme hamlelerine başvurur, daha demokratik bir düzen oluşturur. Ancak demokratikleşme Türk egemenlerinde “kaşıntı” yaptığından usta bir tiyatro sanatçısı gibi “demokratikleşme rolü” yaparak durumu kurtarmaya çalışıyorlar.

Saldırılara karşı koyuşun örgütlenmesinin önemi

Cevap aramaya çalıştığımız ikinci soru da neden devletin bu saldırılarına karşı koyuşu örgütlememiz gerektiğidir.

Egemenlerin her saldırdığı yerde olmak devrimci ve demokratik hareketlerin doğasında olması gereken özelliktir. Halkın egemenlere duyduğu en ufak bir tepkiden dahi yol almak, orada bir direniş odağı oluşturmak devrimciliğin gereğidir. En ufak bir saldırısında dahi barikat oluşturmak gerekiyorken, egemenlerin saldırılarının en yoğun olduğu yerde olmak gerekiyor. Kaldı ki egemenlere karşı büyük bir barikat oluşmuş durumda. Egemenler bu barikatı devirmek için var güçleriyle saldırıyorlar. Devrimcilerin temel görevi de onlara karşı halkın direnişini örgütlemektir. Bugün egemenlere karşı yaratılacak halk güçlerinin merkezinde Kürt sorunu vardır. Bugün her köşe başında, her evde bu mesele üzerine konuşuluyor. Var olan direnişlerin büyük bir çoğunluğunu bu mesele oluşturuyor.

Sınıf mücadelesinin anlamı

Cevap bulmaya çalıştığımız üçüncü soru ise sınıf mücadelesinden ne anladığımızdır?

Toplum içerisinde yaşanan tüm çelişkilerin ve mücadelelerin sınıf mücadelesinin bir parçası, bir bileşeni olduğunu ortaya koymak gerekiyor. Yani sınıf mücadelesi tek başına eşittir işçi-patron mücadelesinden ibaret değildir. Temelini bu çelişme-mücadele oluşturuyor olsa da, örneğin ulusal çelişki-mücadele de sınıf mücadelesinin bir parçasıdır ve üstelik bizim ülkemizde, tüm gelişmelerle (direkt merkezinde yer almadığı durumlarda) doğrudan ya da dolaylı bir etkileşim, bir ilişkilenme içerisinde olan Kürt Ulusal Sorunu ve mücadelesi en önemli bileşenlerindendir sınıf mücadelesinin. Bugün sınıf devrimciliği yapan bütün herkes toplumdaki çelişkilere bu şekilde bir bakış açısı geliştirmelidir.

Toplumu inceliyoruz ve görüyoruz ki, vahşi bir devlet Kürt sorununa azgınca saldırmaktadır. Göstermelik birkaç ufak hakkı saymazsak, en temel ulusal hakları yok saymaktadır. Bugün demokratik bir devletin temel referansları olması gereken özerkliği, ana dilde eğitimi savunduğu için binlerce insan tutuklanmış durumda. Ve Kürt halkı da devletin bu yok saymasına karşı ulusal haklarını sahipleniyor ve bu uğurda büyük bir mücadele yürütüyor.

Öyle bir mücadeleden bahsediyoruz ki, onlarca yıl sürdürdüğü savaşı devam ettirme kudretini göstermiş, köylerinden, yurtlarından zorla göç ettirilmiş, en aşağılık işkencelerden geçirilmiş, en sefil bir yaşama mahkum edilmeye çalışılmış. Tüm bu saldırılar karşısında onurundan taviz vermeyerek, mücadelesine güç katmış. Bedeller ödemiş, bedeller ödetmiş.

Toplumdaki bütün saflaşmalar bu eksende ya da bunula ilişkili bir şekilde oluşuyor. Toplum en çok bu noktada bölünüyor.  Devlet bu saflaşmada taraf olan herkese dokunuyor. Demokrat aydınlar, sendikacılar, avukatlar, kamu emekçileri, belediye başkanları, listede yok yok. Tüm bu şartlarda nedeni ne olursa olsun direnişin bir parçası olmamanın akla-mantığa uygun en ufak bir açıklaması yoktur.

Gelişmeleri bu eksende okuduğumuzda önümüzdeki dönem saldırıların ana adresi HDK olacak. Bu saldırı dalgasının durdurulması, direniş odağının yaratılması açısından HDK sahiplenilmeli, direniş her tarafa yayılmalı.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu