Makaleler

ÊŞ HAT ŞAM’Ê ECELHATİ MIRIN

Başlıktaki ifade bir Kürt deyimidir. Türkçe’ye “Bulaşıcı hastalık Şam’dan geldi, eceli gelenler öldü” diye çevrilebilir. Kürt halkı bu coğrafyada binlerce yıldır yaşıyorlar ve elbet kuşaktan kuşağa aktarmış oldukları bu deyimin somut bir karşılığı vardır. Hiçbir şey ifade etmese bile kendi başına bu cümle Suriye’nin başkenti Şam’ın hiç de öyle uzak olmadığını, oradan gelen kervanlar aracılığıyla bulaşıcı hastalıkların yayıldığını, bölgeyle ilişkilerin tarihsel varlığını gösterir.

Ancak son süreçte yaşananlar bu deyimi güncellemiş durumda. TC devleti izlemiş olduğu Suriye politikasıyla adeta bu Kürt “atasözünü” doğrular pratik adımlar atıyor.

Devlet bir yandan Kürt ulusal sorunu bağlamında “geleneksel” faşist politikasında ısrarlı olacağını -AKP kongresi vesilesiyle- bir kez daha deklare edip, pratikte de Kürt ulusal hareketine yönelik, hem gerilla güçlerine hem de şehirlerdeki saldırıları sonucunda yok etme siyasetinde ısrarcı olacağını ortaya koyarken, diğer yandan ise -bir yanıyla Kürt ulusal sorunuyla da ilişkili bir biçimde- Suriye’ye müdahale politikasında ısrarcı bir saldırganlık içinde. Kuşkusuz Türk hakim sınıflarının Suriye’ye yönelik saldırganlık içinde olmasının tek nedeni Kürt ulusal sorunu değil. Ama bu faktör saldırganlığın düzeyini artırır bir durum arz ediyor.

Türk hakim sınıfları ateşle oynuyor!

TC devleti Urfa (Riha)/Akçakale’ye yönelik saldırıda yaşanan can kayıplarını bahane ederek Suriye’ye misillemede bulundu. Bu saldırının doğrudan Esad diktatörlüğü ya da Türkiye başta olmak üzere Suriye’de emperyalist politikaların hayata geçirilmesine çalışan “cihatçı” silahlı muhalifler tarafından mı gerçekleştirildiği bilinmiyor. Son süreçte Suriye’de Esad diktatörlüğünün gözle görünür bir biçimde toparlanması karşısında, Türkiye’nin müdahil olması ve silahlı güçlere daha somut destek sunması ve hatta fiili müdahalede bulunmasını sağlamak amacıyla böyle bir saldırı düzenlenmiş olabilir.

Nitekim bu saldırı sonucunda Suriye’ye yönelik açıklamalar ve yapılan karşı saldırı bu ihtimali akla getiriyor. Hemen ardından da AKP tarafından Suriye ile ilgili tezkerenin hazırlanıp meclise sunulması ve kabul edilmesi Türk hakim sınıflarının kendi çıkarları için bölge halklarını savaşla yüz yüze getirmesinin olasılık dahilinde olduğunu gösteriyor.

Türk hakim sınıflarının şu anda Suriye’ye saldırmasının önündeki engel emperyalistlerin bölgeye yönelik temkinli yaklaşımı ve halkın savaş karşıtı duruşu olarak açığa çıkıyor. Hakim sınıfların anda elini bağlayan, onların emperyalistler karşısında el pençe divan olmalarıdır. Başta ABD olmak üzere bir dizi emperyalist gücün Türkiye’yi “tasmasından tutup dizginlemesi”, bölge halklarını düşündüklerinden değil tamamen konjonktürel durumdan kaynaklıdır. Suriye ve bölge üzerinde Rusya’nın ve Çin’in etkisi de bu çekinceye dahildir. Ancak bu durum Türkiye’nin Suriye’ye saldırmayacağı anlamına gelmemektedir. ABD başkanlık seçimlerinden sonra her olasılık masadadır.

Zam, zulüm, işkence;

işte AKP!

Geçtiğimiz hafta başta petrol ürünleri olmak üzere ekmek, süt, peynir gibi temel tüketim ürünleriyle, doğalgaz, elektrik, otomobil, tapu harçları, alkol ürünleri vb. gibi bir dizi ürüne zam yapıldı. Gerçekleştirilen bu zamların nedeni bilinmiyor değil. Ekonomik alanda tüm varlığını emperyalistlere bağlayan Türk hakim sınıfları ve onların sözcüsü T. Erdoğan; dünya çapında yaşanan kapitalizmin krizinin “Türkiye’yi teğet geçeceğini” buyurmuştu!

Yaşanan bu son zam furyası emperyalist sermayeye göbekten bağımlı yarı-sömürge Türkiye ekonomisinin “doğal” bir tezahürüdür. Öyle ya T. Erdoğan “kriz teğet geçecek” derken kast ettiği temsilcisi olduğu sınıflardan, komprador burjuvazi ve toprak ağalarından bahsediyor idi.

Türk hakim sınıfları attıkları her adımda halk düşmanı yüzlerini, sınıfsal özlerini ortaya seriyorlar. Örneğin bu son zam furyasında elektrik tüketimine dair yapılan zam buna iyi bir örnek olarak açığa çıkıyor. Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) elektrik zammına yönelik yaptığı açıklamada bu gerçeği ortaya koyuyor. Devletin enerji fiyatlarını dağıtım şirketlerinin taleplerine göre şekillendirdiğini ve fiyatları belirlerken halkın bütçesinden çok, dağıtım şirketlerinin taleplerini gözettiğini söyleyen EMO; ayrıca hükümetin elektrik dağıtım şirketlerini özelleştirmek için kârlı bir ortam oluşturmayı amaçladığını belirterek: “AKP, yanlış enerji politikalarının yanı sıra Suriye başta olmak üzere Ortadoğu’da izlediği savaş politikası ve iç politikadaki Kürt açılımının bugün vardığı yüksek düzeyli çatışma ortamı sonucunda savaş bütçesi oluşturmaya başladı. Tüm bu hedeflerin bedeli ise elektrik kullanıcısına pahalı elektrik olarak dayatılıyor” diyerek zamların savaş bütçesi oluşturma hedefi taşıdığını da açıklıyor.

Öte yandan EMO son bir yıl içinde yapılan elektrik zamlarını değerlendirirken devletin doğrudan yoksulları hedef aldığını açıklıyor. Konut tüketim faturalarının bir yıl içinde yüzde 41.38 artırıldığını ifade eden EMO, sanayi ve ticarethaneler için uygulanan tarifelerin çok daha düşük olduğunu; “Sanayicinin faturası orta gerilim için yüzde 23.31, alçak gerilimden elektrik alanlar için yüzde 26.15 arttı. Tarife grupları içinde en düşük zammı da yüzde 13.16 ile ticarethaneler gördü” rakamlarıyla yapılan açıklamada, 2007 yılından bu yana yapılan fiyat ayarlamaları ile konut kullanıcıları ile sanayi kuruluşlarının elektrik bedelleri arasındaki makasın giderek artırıldığı vurgulanıyor. Bu örnek bile yapılan zamların esas olarak halka yönelik bir saldırganlığa karşılık geldiğini ortaya koyuyor. Devlet Türk hakim sınıflarının devletidir ve bu gerçek her adımda ve zamda kendini ortaya koyuyor.

Dolayısıyla halka yönelik her saldırganlık, devrimciler tarafından yanıtlanmalı, karşılıksız bırakılmamalıdır. Kimi alanlarda HDK ile gerçekleştirilen zam karşıtı eylemler bu nedenle anlamlı ve değerlidir. Çoğaltılmalıdır.

HDK partileşirken, örgütlenelim, devrimcileşelim!

Tüm bu gündem yoğunluğu içinde HDK’nın bilinen partileşme kararı tartışılmaya başlandı. HDK’nın partileşme yaklaşımı tarafımızdan bilinmiyor değil. Hatta geç bile kalındığı söylenebilir. Aynı bilinirlik tarafımızdan HDK’nın ele alınışında da bulunuyor. Başından itibaren biz HDK’nın “ikili” yanına işaret ettik. HDK bir yandan kimi bileşenleri açısından bir seçim partisi/çalışması olarak görülürken; bizim açımızdan ise onun kitlelere dayanan, kitlelere yönelen, kitlelerin kendilerini ifade etmelerine imkan sunan, haydi söylemekte mahsur yok, bir nevi kitlelerin “öz örgütlenmeleri” olma esprisine olanak sunan yapısı dikkate alındı. Bizler açısından HDK bu özelliğiyle ilgi odağı oldu.

Tabii siyasal süreç ve bilhassa da Kürt Ulusal Hareketine yönelik saldırganlık, artan şovenizm vb. vb. bir dizi politik etkenin varlığı da bu ilgiyi güçlendiren bir etkide bulundu. Ancak HDK ile yürüme çabamızda belirleyici olan nokta, bu biraraya gelişin örgütlenme çabamıza, politikalarımıza, eleştirel yaklaşımlarımıza olanak sunan bir yapıda olması, en azından tüzüksel olarak bir engel çıkarılmamasıydı. Nitekim bilhassa da yerel çalışmalara/tabandaki faaliyetlere yönelik katılma çabamız bununla ilgiliydi. HDK partileşirken, bizlerin yukarıda ifade ettiğimiz ve olumladığımız, kendimizi var ettiğimiz koşulların aksine bir gelişme bulunmuyor. Dolayısıyla HDK ile birlikte hareket etme, özellikle yerel çalışmalarda yer alma ve hatta bu çalışmaların öncüsü olma görevimiz devam ediyor.

Şölen çalışmasında açığa çıkan enerjiyi, kırk yıldır bu ülke topraklarında devrim ve demokrasi mücadelesinde bedel ödemiş ve hesap sormuş geleneğimizin ortaya çıkarmış olduğu somut gücümüzü iyi değerlendirmek zorundayız. Bugün somut olarak şölen çalışmasıyla faaliyet yürüttüğümüz alanlarda azımsanmayacak bir kitleye ulaşmış durumdayız. Üstelik de hemen hemen her çalışma bölgesinde belli sayıda faaliyetçiyi harekete geçirmiş olmamız, üzerinden atlanmayacak derecede önemlidir. Ancak mesele bununla bitmiyor. Ve hatta denilebilir ki asıl iş bu noktada başlıyor. Diğer bir ifadeyle “güçlü bir final, yeni bir başlangıç” aslında her faaliyet alanında şu anda içinde bulunduğumuz pratik süreç içinde yaşanıyor. Nicel birikimler nitel sıçramaları mayalıyor. Öyleyse “sarıl güne, sarıl saate!!!”

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu