DerlediklerimizGüncel

Ergin Yıldızoğlu | ‘Büyük badire’ – ‘Büyük resim’

Cumhurbaşkanı’nın, “Çok büyük badire atlattık. İki aya kalmaz toparlarız” saptamasıysa gerçeği yansıtmıyor. Geçen yıl ağustos ayında 3.4 YTL düzeyinde seyreden dolar, hâlâ 6.5 ile 6.8 arasında dalgalanıyor.

Türkiye ekonomisi bir sert daralma sürecine girdi. Döviz krizi, enflasyonu hızla yukarı iterken, dolar cinsinden borçlanmış işletmeleri işçi çıkarmaya, yatırımları, harcamaları ertelemeye, küçülmeye, hatta iflasa zorluyor. Bu sürecin yakın zamanda bir borç ve banka krizine dönüşme olasılığı yüksek. Ancak hâlâ ortada ülkenin finansal krizden çıkmasına yardımı edecek bir yol haritası yok.

‘Bu da geçer’ ama…

Cumhurbaşkanı, “bu da geçer” diyor. Geçecek ama arkasında bir enkaz bırakacak. Bu nedenle, daha şimdiden, “Bu enkaz, hangi programla ve kaynaklarla nasıl kaldırılacak” diye sormak da gerekiyor.

Cumhurbaşkanı’nın, “Çok büyük badire atlattık. İki aya kalmaz toparlarız” saptamasıysa gerçeği yansıtmıyor. Geçen yıl ağustos ayında 3.4 YTL düzeyinde seyreden dolar, hâlâ 6.5 ile 6.8 arasında dalgalanıyor. Son yıllarda özel sektörün özellikle inşaat sektörünün yatırımlarını destekleyen dış kaynaklı borçların yüzde 70’i dolar ve Avro cinsinden. Yükselen piyasalarda bu oran ortalama yüzde 35 (International Institute of Finance verileri). Tüketici kredilerinin büyük kısmı da uluslararası sermayenin carry trade ile (düşük faizli parayla borçlan yüksek faiz veren ülkenin parasıyla borç ver) Türk bankalarına getirdiği fonlara dayanıyor. Bankaların ve özel sektörün önünde yüklü bir borç ödeme programı var.

Kısacası ülke, “badire atlattık” diyebileceğimiz noktadan çok uzak. Üstelik, küresel finansal krizin 10. yılında, dünya ekonomisindeki dinamikler, o noktaya ulaşılmasını daha da geciktirecek, “badirenin” çapını büyütecek yönde şekilleniyor.

Zincirleme reaksiyon…

The Economist’in, “Kemerleri bağlayınız, uzun büyüme dönemi bitti” makalesinin yayımlandığı 74 yılından bu yana kapitalizmin yapısal bir kriz içinde olduğunu kolaylıkla söyleyebiliriz. 1970’ler aynı zamanda, dolar-altın bağlantısı koptuktan sonra uluslararası döviz piyasalarının oluşmaya, sermayenin uluslararasılaşmasının (sermaye ihracının), diğer bir deyişle, ekonomik daralmanın yaşandığı merkez ülkelerden çıkarak çevreye gitmeye başlamasının hızlandığı dönemdir. Bu gidiş, çevre ülkelerin dış borçlarını arttırdı. ABD Merkez Bankası 1979’da faizleri yükseltince çevre ülkelerde ilk büyük ve genel borç krizi patlak verdi.

Bundan sonra sermayenin merkez ve çevre arasındaki trafiğinin giderek hızlandığını görüyoruz. Merkezde 1987 borsa krizi, sonra 1997 Asya krizi. Sonra merkezde spekülatif yığışma, 2008 borç krizi. Bu krizi yönetmek için başlayan düşük faiz, 15 triyon dolarlık parasal genişleme üzerinden çevre ülkelere yönelik spekülasyon dönemi… Ve geldik bugüne. Her dönemeçte finansal krizin derinliği, onu izleyen durgunluğun süresi arttı.

Uluslararası sermayenin bu son dalgasıyla oluşan spekülatif köpük yalnızca Türkiye ekonomisini değil, aynı zamanda çok sayıda Yükselen Piyasa ekonomisini de büyüttü. Son on yılda küresel borç stokunun küresel hasılaya oranı yüzde 127’den yüzde 179’a, Yükselen Piyasaların toplam borcu 1.5 trilyon dolardan 3.7 triyon dolara yükseldi

Şimdi ABD Merkez Bankası yine faizleri yükseltiyor. Dünyada dolar likiditesi hızla daralıyor. Dolar değer kazanıyor. Uluslararası sermayenin merkeze dönüşü hızlanıyor. Bu ortamda, “Asya krizi“ benzeri yeni bir kriz olasılığı artıyor.

Şimdi tartışmalar, “Arjantin’in, Türkiye’nin döviz ve borç krizi genelleşir mi” sorusu etrafında yoğunlaşıyor. Genel hava, 2007 yılındaki ABD ev piyasaları krizini anımsatır biçimde iyimser: “Türkiye ve Arjantin krizleri yerel, bulaşmaz”.

Ancak bir adım geri çekilip büyük resme bakarsak, dövizleri hızla değer kaybeden, borç yükü artmakta olan ülkelerin listesi uzun: Güney Afrika, Gana, Ukrayna, Brezilya, Hindistan, Endonezya, Sri Lanka, Malezya. Uluslararası mali sermaye bir taraftan “yeni bir küresel mali kriz olasılığı yok” saptamasıyla avunurken, diğer taraftan, bu resmi görüyor, riskini ona göre düşünüyor, merkeze dönüş hızlanıyor.

Şimdi bu resme, uluslararası yatırımcıların gözünde siyasi risklerin giderek öne çıktığını düşünerek şunları ekleyelim: Ticaret savaşları, İran ve Rusya’ya yönelik yaptırımlar, ABD’deki Trump’la ilgili yasal süreç, hızla yaklaşan İdlib savaşı, Avrupa’da Brexit’in ve İtalya hükümetinin yeni uygulamalarının olası etkileri…

Karşımızda çok sayıda patlayıcı madde var. Bunlardan biri patlarsa, hem Asya krizi tipi hem de 2008 borç krizi tipi iki krizin zincirleme reaksiyon içinde çakışmasına yol açabilir. Türkiye’deki “badire”, işte bu büyük resmin tam ortasında.

Kaynak: Cumhuriyet. 3 Eylül 2018

 

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu