GüncelMakaleler

TİKKO gerillası Barış Arslan anısına…

H. Merkezi: Hamburg’dan bir Partizan, 1 Kasım 1999 tarihinde Tokat’ın Erbaa ilçesinde TC güçleriyle girdikleri çatışmada ölümsüzleşen TKP /ML TİKKO Gerillası Barış Arslan anısına bir yazı kaleme aldı.

Kaleme alınan yazı şu şekilde:  

 

Barış Aslan yoldaşın Anısına!

Gidişin öyle sesiz ve sedasız değildi. Öyle birden ve duygusallığa dayalı bir kararda değildi. Yaşın çok genç ve sen halen yaşamın tam baharındaydın. Belki bir sevgilin bile olmamıştı. Kapitalizmin “en iyi” imkânları sunduğu Avrupa’nın en büyük kentlerinden birisinde yaşıyordun. Binlerce göçmenin kurtuluş olarak gördüğü ve oturum hakkı almak için bin bir yönteme başvurduğu bir kentte, senin derdin başkaydı. Çalışkandın. Yetenekliydin. Günün her saatini değerlendirmeye gayret gösterirdin.

Çalıştığın “çiçek tarlasında” demet demet gülerle gelirdin derneğe. Elinde rengârenk çiçek ve gözlerinde tarifi zor bir ışık ile girerdin içeri. Gözlerin içi hep gülümserdi. Sık sık yazıldığın dernek nöbetlerinde en güzel yemekler yapmak için yoğun çaba harcardın. Örneğin karnıyarık yemeğini…

 

“Umudu yeşertmek için elinden geleni yapıyordun”

Saflarımızda kopmaların yoğun yaşandığı, en son gemiyi terk etmesi gerekenlerinin,

en önce arkalarına bakmadan safları terk ettiği bir dönemde geldin saflarımıza. Önce Özgür Kemal Karabulut, sonrada Mehmet Demirdağ’ın içinde olduğu beş yoldaşımızın aramızdan ayrılması birçoğumuz gibi senide etkilemişti. Umut taşıyıcılarımızın vurulduğu topraklarda umudu yeşertmek için elinden geleni yapıyordun. Bir yandan Hamburg’daki faaliyetlere yoğunlaşırken, öte yandan da kırsal alana gitmek için sürekli bir çaba içindeydin. Gerek almış olduğun görevleri yerine getirmede ve gerekse çevren ile olan ilişkilerinde oldukça samimi bir duruşun vardı. Sesin yumuşak, bakışların sıcak ve umut doluydu. Yozlaşmış ve geleneğimize uzak olan kültüre inat, paylaşımcı ve fedakâr oluşun ayrı bir özelliğindi.

 

“Her şeyi kenara iterek, ateşin ve barutun diyarına gitmek..”

Bir gün tüm anılarını bu kente bırakıp, yüreğinde o sıcak sevdaya olan inancın ile yola koyuldun. Aileni, yoldaşlarını, belki de gizlice sevdiğini arkana bırakıp, yoldaşlarının bayrağını teslim almaya gittin. Kolay mı “her şeyi” kenara iterek, ateşin ve barutun diyarına gitmek? Sen kolayı değil, zoru seçtin. Özellikle o çok sevdiğin kız kardeşinden ayrılmak, çok zor geliyordu sana.

Kısa bir süre sonra, sağlık sorunundan dolayı geri döndün. Ailen ve bazı diğer sevdiklerin derin bir nefes aldılar. Senin bir daha gitmeyeceğine inandılar. Ama sen bırak gitmemeyi, başka yoldaşları da ikna etmek için gizliden ikna turlarına başladın.

 

“Onlardan ayrılmak bir tercih değil, bir zorunluluktu”

Dersimde şehit düşen Yurdal Yıldırımla aynı köydendiniz. Yozgat a bağlı Karaabalı köyünden. Hem köylü, hem akraba ve şimdide yoldaşdınız. Oda aynı dönemlerde saflarımıza katılan genç yoldaşlarımızdandı…

Öyle bir gün ansızın gidecek ve yıllarca mor bakışlı dağların doruklarında komutanlık yapabilecek havası hiç yoktu. Sen ona göre daha ufak boylu, oda sana göre daha uzun boylu, sıcak gözlü ve ”fidan gibi” bir delikanlıydı.

Zamanın çoğunu yoldaşları ile dalga geçmekle harcardı. Okuma ve araştırma ile hiç arası iyi değildi…

Sen ikinci bir kez ayrıldığında bu kente, Yurdal da vardı yanında. Gitmeden bir gün önce sinemada izlediğimiz Eşkiya filminde etkilenerek döktüğün gözyaşı, sesini ıslatmıştı. Sesini daha önce hiç öyle titrek ve ıslak duymamıştım. Şimdi biliyorum ki sesinden olan tedirginlik, sevdiklerinden ayrılmaktan kaynaklıydı.

İki genç, iki partizan, iki yoldaş olarak inandıkları dava uğruna yolu koyuldular.

Geride kalan sevdikleri onlar için değerliydi. Ama onlardan ayrılmak bir tercih değil, bir zorunluluktu.

Bilinir ki her gidişin sonu bir ayrılık değil, ama yinede bilinir ki bazı gidişlerin dönüşü yoktur.

 

“Bize bıraktıkları mirasın farkında olmak ve ondan yararlanmak bu gün her zamankinden daha önemli”

Barış ve Yurdal “şu dağlara gidenlerin belki hiç dönemeyeceği” gerçeğini bilerek baş koydular bu yola.

Barış Aslan 1999 yılının kasım ayında Tokat da, Yurdal Yıldırım ise 2011 yılının Temmuz ayında Dersimde toprağa düştüler.

Aynı gökyüzüne bakanların gözleri mutlaka bir yerde buluşacaktır. Tıpkı ikisinde olduğu gibi…

Barış ve Yurdal aynı köyde doğdular, aynı toprakta oynadılar, aynı kente yaşadılar, aynı saflarda insanlık onurunu korumak için mücadele ettiler, aynı düşler için toprağa düştüler ve aynı mezarlıkta yan yana yattılar.

Onları unutmak, onların düşlerinden vazgeçmek ihanettir. Onların anıları, kavga azimleri ve sıcak düşleri hep yolumuzu aydınlatacaktır. Yaşamlarını başkalarının mutluluğu için feda edenlerin yokluğunun acısı hem derin, hem de ağırdır. Her şeyin “daha fazla kara” endekslendiği ve rüzgârın bize karşı estiği bir dönemde, gencecik ömürlerini bu soylu davaya feda edenlerin bizde bıraktığı mirasın farkında olmak ve ondan yararlanmak bu gün her zamankinden daha önemlidir.

Hamburg’dan bir Partizan

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu