Makaleler

İfade özgürlüğü ve üç tarz-ı siyaset; GÖRME, DUYMA, BİLME

Osmanlı saray geleneklerinden biri hanedan üyelerinin infazında işitme ve konuşma engelli oluşan bir ekibin kullanılmasıdır. Duymayan ve konuşamayanların seçilmesindeki amaç yapılan saray içi infazların duyulmasını, bilinmesini ve tebaaya yayılmasını engellemektir. Fakat, şehzade Mustafa’nın bizzat babası Kanuni Süleyman tarafından çadırında infaz edildiği herkesçe bilinir. Günümüzün Osmanlı torunları da ecdatlarının izinden giderek, kendilerine muhalif olan herkesi ve de toplumu işitme, konuşma ve görme engelli hale getirmeye çalışıyor. Son dönemde R. T. Erdoğan ve AKP’nin icraatlarını açığa çıkaran, AKP karşıtı olan, yandaşlar dışında yazan-çizen, konuşan-söyleyen hemen herkese soruşturma açılıyor. Yetmiyor, canlı yayınlarda tehdit ediliyor. Duymanın, görmenin, bilmenin bedelini ödersin mesajı veriliyor.

İfade özgürlüğü; bir düşüncenin değişik araç ve yöntemlerle dile getirilebilmesidir. Bu anlamıyla düşünce özgürlüğü ili kesin hatlarla ayrılmaz. Karşıt olmasının ya da olmamasının engelleyici bir yanı yoktur. Fakat mutlak ifade özgürlüğü de yoktur. Her ne kadar İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 19. Maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. Maddesinde ifade özgürlüğünün çerçevesi çizilmiş olsa da, bu çerçeve egemen sınıfların ekonomik ve siyasi çıkarları doğrultusunda daralmakta ya da genişletilmektedir. Egemen sınıflara, karşıt muhalif olanların ifade özgürlüğü sınırlanırken, yandaş olanlarınki alabildiğine serbesttir. Küfür, hakaret, tehdit her biri ifade özgürlüğü kapsamındadır. Çizilen sınır, burjuvazinin sınırıdır.

TC devleti, Takrir-i Sükûn gibi tarihiyle nadide örneklere sahipken, faşist AKP döneminde yeni Takrir-i Sükûnlar kara tarihine yazıldı. “Yeni Türkiye” kurmak isteyen faşist AKP, kendisine karşıt olan tüm kesimleri susturma siyaseti izlemesi yeni bir durum değil. Yeni olan AKP iktidarının 7 Haziran sonrası daha fazla sarsılıyor ve sallanıyor olmasıdır. İktidarın kaybedilmesine koşut saldırganlaşma refleksi kapitalist toplumda burjuva sınıfın korku temelli karakteristik halidir. Faşist R. T. Erdoğan ve AKP’nin hemen her şeye buluttan nem kaparcasına saldırması alelade bir davranış değildir.

R. T. Erdoğan ve AKP’nin iktidarı kaybetmesi demek tahayyülü kurulan Sünni-İslam merkezli “Yeni Türkiye” hayalinin suya düşmesi demektir. Sünni-İslam’ın tıpkı Osmanlı döneminde olduğu gibi Türkiye ve Ortadoğu’da TC devleti hakimiyetinde bir erk olarak yükseltilmesi, diğer ulus, inanç ve mezhepleri kendine biat eden konuma getirilmesi kendilerini adadıkları davanın esas amacıdır. Tarihsel dönüm olarak bunun fırsatını yakaladığını düşünen Erdoğan ve AKP cenahı, Suudi Arabistan ve Katar’la ittifaklar kuruyor, DAİŞ’e tüm imkanlarını seferber ediyor, satırlı Hizbullah’ı diriltiyor, Hizbul Tahrir’i besliyor.

Hayalini kurduğu “Yeni Türkiye” için faşist AKP’nin ilk olarak diktatörlüğünü tam anlamıyla tesis etme çabası olan Başkanlık sitemi, 7 Haziran’da tarihe karıştı, fakat bu AKP’nin durduğu anlamına gelmiyor. Gelmediğinin en önemli işaretlerinden biri de ifade özgürlüğünün kısıtlanmasında tam gaz devam edilmesidir. Karşıt olan, muhalif olan, AKP’nin icraatlarını deşifre eden gazeteci, yazar, sanatçı hakkında onlarca soruşturma açıldı. AKP’nin yaptığı bu sürek avı, hatırlanacağı gibi Gezi İsyanında doruk noktasındaydı.

Toplumsal yaşama müdahale eden ve Sünni-İslam temelinde bir yaşamı dayatan AKP’nin farklı fikir ve düşüncelere karşı tahammül etmesi beklenemez. Toplumun tam anlamıyla kutuplaştırıldığı, Ak Trollerin satırlı tweetleri, seçim döneminde HDP’ye yapılan saldırı ve katliamları bunun net ifadesidir. AKP’de ifade özgürlüğünün karşılığı yandaşlıkla, dalkavuklukla vs. eş anlamlıdır. Dolayısıyla faşist Erdoğan ve AKP’nin toplumun tüm kesimlerine verdiği mesaj “benden değilsen konuşma hakkın da yok” manasındadır. AKP’yi ve icraatlarını eleştiren hemen herkese çatan, savcılıkları göreve çağıran, kimseye söz hakkı tanımayan diktatör R.T. Erdoğan’ın başka bir mesaj vermesi, söz konusu değildir, o dünden belli. İstenilen açık “görme, duyma bilme, sadece biat eyle”dir.

demirtas aihmde actigi davayi kaybettiBiat edildiğinde bugün yandaş medyada olduğu gibi istenilen hakaret, küfür, hedef gösterme, sosyal-siyasal linç ve tehdit etmek serbesttir. Tüm bunlar ifade özgürlüğü kapsamında görülüp hiçbir soruşturma dahi açılmaması AKP’ye, Erdoğan’a yapılan hizmetin mükâfatıdır.

Sınıflı toplumlarda ifade özgürlüğü, demokrasi soslu egemen sınıfların sahip olduğu ve istediği gibi kullandığı bir özgürlüktür. Bunun ibret-i âlemliği AİHM’in HDP Eş Genel Başkanı S. Demirtaş hakkında verdiği karardır. S. Demirtaş, 2007 yılında Bolu Expres’te “Türk, işte karşında düşmanın” diyerek kendisini hedef gösteren yazıya dair yürüttüğü hukuk mücadelesinde AİHM’in, S. Demirtaş’ı haksız bulmasıdır. AİHM kararına hukuki dayanak sunsa da, karar oldukça sınıfsaldır. Her türlü tehdit ve hedef göstermenin önünü açan ve destekleyen bir karardır.

Tarihsel süreç içerisinde düşünce özgürlüğü egemen sınıflarca her daim engellenmiştir. Sokrates’e zıkkım içirilmesinden, engizisyon mahkemelerinin bilim insanlarını katletmesi ve bilimsel eserleri yakmasına, Takrir-i Sükûn’dan bugüne AKP’nin icraatlarına dair yazılan, çizilen her şeye soruşturma açılmasının özü aynıdır. Gerçeğin bilgisine dair duyulan korku sınıfsaldır. Egemen sınıfların kulaklarını yukarı diken, tüylerini diken diken eden, her türlü baskıya-zulme rağmen kral çıplak denilmesidir.

Tarihle başladık tarihle bitirelim: Şeyh Bedrettin İsyanında Şeyh Bedrettin yakalanır ve Çelebi Mehmet ile lalası Beyazıt ne yapmak gerektiğini konuşur. Çelebi Mehmet, “sürgün edelim” derken, lalası Beyazıt “Aman Sultanım, Şeyh Bedrettin’in kendisi değil, düşünceleridir tehlikeli olan” der ve katledilmesini buyurur. Şeyh Bedrettin katledilir. Osmanlı’nın torunları da, ecdatlarının izinden giderek sonları da Osmanlı’nın tarihe karışması gibi olacak. Ama bir farkla; çeşitli milliyetlerden emekçi halkımızın örgütlü öfkesiyle…

Sincan F Tipi Hapishane’den ÖG okuru

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu