Manşet

(Foto haber) Kafkasör’de “Gezi hayaleti” dolaşıyor

Karayemişin moruna, fındığın yeşiline, çay makasının sesine, tuluma…”

6 Nisan 2013’te tarihinin en büyük mitingini, doğasının talan edilmesine karşı 30 bin kişi ile yapan Artvin’e doğru; 17-24 Ağustos tarihleri arasında gerçekleşecek “Ekoloji Kampı”na katılmak için 16 Ağustos’ta yola çıktık.

Karadeniz’de ve Türkiye’de verilen doğa ve yaşam mücadelelerini hep birlikte tartışmak, üretmek, eğlenmek, paylaşmak ve ekoloji mücadelesini yükseltmek için” örgütlenen bu kampta yerin Artvin’in olarak seçilmesinin nedeni “Artvin halkının haklı mücadelesinin yanında olmak için; karayemişin moruna, fındığın yeşiline, çay makasının sesine, tuluma, akordeona, kemençeye, kırmızı benekli alabalığa, kahvedeki amcaya, patik ören neneye ve tüm bunların can bulduğu yaşam alanlarımız yok olmasın” denilerek açıklanıyor.

 

“Artvin’e degma, ceynam ol da get”

Karadeniz’in hırçın dalgalarının eşliğinde kampın gerçekleşeceği Kafkasör Yaylası’na vardığımızda ayın 17’siydi ve akşam saatlerine yakındı. Karadeniz İsyandadır Platformu ve Artvin Çevre Platformu’nun ortaklaşa düzenlediği kampı duyan Artvinliler ise daha biz oraya varmadan bizleri karşılamak ve kampa katılmak için yaylaya gelmişlerdi.

Vardığımızda ilk olarak bir basın açıklaması gerçekleştirdik. Artvin Belediye Başkanı Emin Özgün’ün de katıldığı açıklamada Artvin’in doğa harikası Cerattepe ve Genya’nın yok edilerek, buranın insansızlaştırılmasına karşı mücadele vurgusu ön plandaydı.

Artvin’e maden yaptırmayacağız”, “Her yer Taksim, her yer direniş”, “Artvin’e degma, ceynam ol da get”, “Baraj yapma boşuna, yıkacağız başına” sloganları için günün sloganlarıydı diyebiliriz.

 

Toprağıyla direnen Cerattepe

Yeri gelmişken Genya ve Cerattepe ile ilgili birkaç söz etsek fena olmaz. Genya, yeryüzünde sayısı 100’e kadar düşen doğal ormanlardan biri… Nesli azalan birçok yırtıcı kuş çeşidinin göç yolunun üzerinde bulunuyor.

Cerattepe ise 90’lı yıllardan bu yana başı maden şirketleri ile belada olan bir doğa harikası… 2 kez maden arama şirketlerini köylülerin mücadelesi ile birlikte başından def eden Cerattepe, şirketlerin 3. girişiminde devlet ve yargının el birliği yapmasının da baskısı ile bir maden şirketine teslim olmak zorunda kalmış.

“Teslim oldu” demek ne kadar doğru bilemiyoruz. Çünkü kamp sırasında Cerattepe’ye yaptığımız gezide gördük ki, burada kesilen ve yerine tünel dikilen binlerce ağacın yerine yeniden filizler yeşermeye başlamış. Cerattepe, toprağıyla, fidanıyla aslında direnişini sürdürüyor.

 

Habu tunelun burada ne işi var?”

1. günün akşamı (17 Ağustos) çadırlarımızı kurup, Kafkasör’e yerleştik. Kampın amacı, kuralları ve kapsadığı eylem ve etkinliklerle ilgili bilgi veren bir konuşmanın ardından ateş başında çember oluşturduk. Halaylar, türküler ve olmazsa olmaz horonlarla geceyi sonlandırdık.

2. günün sabahı kahvaltının ardından Cerattepe’ye gittik. Burada maden arama şirketlerinin inşa ettiği tüneller, herkesin “ilgi odağı” oldu. “Önce Yeryüzü”, “Dereler özgür akacak”, “Habu tunelun burada ne işi var”, “Yeşili sev, ayıyı öp”, “#Ocuppy Artvin”, “Munzur darda, Karadeniz isyanda”, “Munzur’un seli Karadeniz’e akacak”, “Made in faşizm”, “Gezi was here” gibi onlarca yazılama tünelin duvarlarını süsledi.

Bu tünel aynı zamanda çocuklar için oluşturulan atölyenin de bir parçası oldu. Rengarenk boya ve fırçalarla duvarları süsleyen çocuklar, onlardan daha hevesli büyükler; tünelin o ürkütücü ve doğa katili solgun yüzüne biraz olsun renk verdiler. (Bu arada çocuklar için Metin Lokumcu Kütüphanesi de oluşturulmuştu, onu da eklemeden geçmeyelim.)

Burada Cerattepe’nin başından geçenler anlatıldı. Maden şirketlerine olan öfke herkesi sarmıştı.

 

Köylüler maden aramaya karşı

3. gün ise bir grup Murgul’a inerken, bir grup da yaylaya yakın köylere inerek köy pazarlarına gittik. Buralarda köy halkıyla sohbet ettik. Kahvehanelerde, köyün sokaklarında köylülerle madenler, HES’ler ve barajlar üzerine sohbet ettik. Köylülerin büyük çoğunluğu maden aramaya, HES’lere ve barajlara karşıydı ve öfkeleri konuşmalarına yansıyordu.

3. gün akşam yaylada “Veganlık ve Hayvan Özgürlüğü” isimli bir söyleşi düzenlendi. “Avcılık cinayettir” pankartıyla kampa katılan Veganlar, kamp boyunca veganlık üzerine çeşitli tartışmalarla doğaya saygı duyulması gerektiği üzerine duyarlılık çalışması yaptılar.

 

Gereksiz bir baraj; Derince

4. gün şaşaalı bir törenle açılan Deriner Barajı’na giderek, üç ana köyü ve onlarca köyün verimli tarım arazisini yutan bu doğa katili yapıyı görmeye gittik.

Ama baraj çalışmıyordu! Çünkü aynı nehir üzerine (o coşkun Çoruh Nehri’ne yani) 10 tane daha baraj yapıldığı için buna gerek kalmamıştı!

Barajın su altında bıraktığı köylere giderek köylülerle sohbet ettik. Topraklarını ucuza alıp, kendilerine yeniden ve çok daha pahalıya satan devlete kızgın ve baraja öfkeliydiler.

Birkaç kişiyi köyde bırakıp gezimizi sürdürdük. Dönüşte bu arkadaşlarımızı almak için köye uğradığımızda bizden önce jandarmanın geldiğini ve bizlerin kim olduğunu sorguladığını da öğrendik.

Akşam saatlerinde de HES’lerle ilgili bir söyleşi gerçekleşti.

5. gün, yani dün (20 Ağustos) sabah da bir grup, süt sağmaya gitti ve dönüşte ise sütün yoğurt yapılma evresine geçildi. Biraz yabancı kalsak da oldukça ilgi çekici olduğunu da söylemek gerek.

 

“Gezi was here”

Kamp devam ederken bu 5 günlük kısmından bazı aktarımlar yaptık. Kampın kendisine ilişkin ise diyebiliriz ki “Gezi was here” (“Gezi buradaydı”). Evet, kampa gerçekten rengini veren Gezi isyanı oldu.

Karadeniz İsyandadır Platformu (KİP) geçtiğimiz yıllarda da Karadeniz’de buna benzer çalışmalar düzenlemesine rağmen, bu yıl katılımın diğer yıllara oranla katlanması ve katılım sayısının 400’e yaklaşması ve katılımcıların renkliliği bunun en açık göstergesi.

Gezi isyanının başlangıcı olan 27 Mayıs’ta Gezi’ye ilk çadırı kuran çevrecilerin, devrimci-demokrat kesimlerin, Gezi’de yüz binlere ulaşan ve ilk eylemini yapan geniş kesimlerden gençlerin katıldığı kampta Gezi ruhunu görmemek mümkün değil.

Tabii aralarda yaşanan –tıpkı Gezi’de olduğu gibi- çeşitli kavgalar, ortamı, kolektifi çiğneyen yaklaşımlar; zaman zaman renkliliği bozan duruma gelse de, Gezi ruhu toparlayıcılığı devreye giriyordu. Bu toparlayıcılığın temelinde de barajlara, HES’lere, maden aramalarına karşı olan öfke vardı esasında. Bu açıdan da benziyordu Gezi’ye…

Anlaşılan o ki artık tüm mücadelelerin adı olacak Gezi…

 

Bir Özgür Gelecek okuru

 

[widgetkit id=297]

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu