EmekMakaleler

“Türkiye’yi sarsan iki uzun gün”: 15-16 Haziran!

DİSK’i bitirmek ve devrimci işçilerin dinamik yapısını sarı sendikalar içerisinde sönümlendirmek için hazırlanan bu yasanın meclis görüşmeleri sırasında, DİSK yönetiminden sözcüler de 12 Haziran’dan itibaren Ankara’ya giderek, dönemin başbakanı Süleyman Demirel, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ile yasanın iptali için görüşmeler gerçekleştirmeye çalışmıştır

AP’li başbakan Süleyman Demirel hükümetinin sınıf sendikacılığını bitirmek, sendikal hakları budamak amacıyla hazırladığı 274 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi ve 275 Sayılı Sendikalar Yasası’nda değişiklik işçi sınıfının büyük bir öfke patlaması ile karşılandı.

Üçte birlik yasa olarak da adlandırılan sendikal örgütlenmeye yönelik bu değişikliklerle, 1967’de kurulan DİSK’i fiili olarak kapatma, örgütlenmesini ve devlet sendikacılığına soyunan Türk-İş’ten DİSK’e doğru akan kitlesel işçi akımlarını engelleme amacı güdülmekteydi. Nitekim tabanda yer alan ve sayısı 100 binlerle ifade edilen işçilerden, Türk-İş bürokrasisi ile hükümetteki Adalet Partisi’nin iç içeliğinden daha fazla şikâyet ediliyor, Türk-İş bürokratlarının AP’den milletvekili olmaları, işçilerin, Türk-İş’i sendikal mücadelenin önündeki bir engel olarak görmelerine sağlıyordu.

68 devrimci dalgasının etkisiyle işçiler, sınıf uyanışını sağlamış, daha dinamik bir yapıya kavuşmuş, sarı sendikal örgütlenmelere karşı bilinç geliştirmişti. AP’li Çalışma Bakanı Seyfi Öztürk de DİSK’ten rahatsızlıklarını ve DİSK’i bitirmek için hazırladıkları yasanın müjdesini Türk-İş’in Erzurum’da yapılan kongresinde “yakında DİSK’in çanına ot tıkanacak” sözleriyle vermişti.

22 Ağustos 1970 tarihinde dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın onayı ile resmî gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren yasa tasarına göre; sendikaların Türkiye çapında çalışabilmesi için kurulu bulunduğu işkolunda çalışan sigortalı işçilerin en az 1/3’ünü üye yazmış olmasını şart koşuyordu.

Federasyonların kurulmasında; aynı işkolunda kurulmuş sendikalardan en az ikisinin bir araya gelmeleri ve o işkolunda çalışan sigortalı işçilerin en az 1/3’ünü bir araya getirmesi şartı aranıyordu. Konfederasyonlarda ise; yukarıda belirttiğimiz şartlara uygun kurulan sendika veya federasyonlardan en az 1/3’ünün kararı ve Türkiye’deki sendikalı isçilerin yine en az 1/3’ün bir araya getirilmesi ile kurutabiliyordu. İşçi sendikası kuracak işçilerin o işkolunda en az üç yıl çalışmış olması koşulu tasarı ile getirilmek isteniyordu. Sendikal örgütlenmelere getirilmek istenen barajın DİSK’in üye sayısı göz önünde bulundurularak hazırlandığı belirtilmektedir.

Dipten gelen bir dalga

DİSK’i bitirmek ve devrimci işçilerin dinamik yapısını sarı sendikalar içerisinde sönümlendirmek için hazırlanan bu yasanın meclis görüşmeleri sırasında, DİSK yönetiminden sözcüler de 12 Haziran’dan itibaren Ankara’ya giderek, dönemin başbakanı Süleyman Demirel, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ile yasanın iptali için görüşmeler gerçekleştirmeye çalışmıştır. Ankara’da gerçekleştirilebilen görüşmeler hiçbir sonuç vermemiştir.

Bu sırada DİSK’te örgütlü olan işçiler ise, büyük oranda kendiliğinden bir şekilde başlattıkları grevlerle, sokağa taşıyordu. Nitekim işçilerin fabrika şalterlerini indirdikleri 15 Haziran sabahında DİSK Yürütme Kurulu, Çemberlitaş’taki Genel Merkez binasında ne yapacaklarını tartıştıkları toplantıdaydı. Bunun yanında örgütlü yapıların da gücü, harekete geçen işçi sınıfının içerisinde etkide bulunamayacakları bir sınırdaydı.

Bu ön koşullara karşın tabandan örgütlü olan işçilerin, hiçbir ayrım gözetmeden birleşerek mücadele etmeleri, 15-16 Haziran’ın o zamana kadar görülmemiş büyüklükteki bir işçi hareketi olarak tarihe geçmesini sağlamıştır. 1970’te 600 bin üye işçisi bulunan Türk-iş’e bağlı işçilerin, 100 bin üyesi bulunan DİSK’e bağlı işçilerden, grev ve eylemlerde daha kalabalık bir şekilde yer aldığı belirtilmektedir.

Bu açıdan Türk-İş Sendikası’na üye işçiler sendikalar yasasına karşı çıkarak büyük bir sınıf dayanışması örneği sergilemişlerdir. Bunların sonucunda 15 Haziran’da 115 iş yerinde yaklaşık 75 bin işçi ile başlayan eylemler dalgalar halinde büyüyerek 16 Haziran’da 168 fabrikaya yayılmış ve 150 binin üzerinde işçiyi içerisine katmıştır.

İşçiler sadece şalterleri indirmeyle yetinmemiş, grevlerin yasanın iptali için yetmeyeceğinin farkına varmış ve fabrika içlerindeki eylemlerini kısa süre içerisinde sokağa taşırmışlardır. İşçiler kollar halinde İstanbul ve İzmit’in farklı noktalarından yürüyüş başlatmışlardır. Bu yürüyüş kolları her fabrikanın önünden geçtiği sırada büyümüştür.

Daha önce DİSK’in görüşme talebini milli güvenliği ilgilendiren bir olay değil diyerek reddeden Milli Güvenlik Kurulu, işçi eylemlerinin ardından çareyi sıkıyönetim ilan etmekte bulmuştur. Getirilen sıkıyönetim ile birlikte 15-16 Haziran’da aktif olarak yer alan 5 bin 90 işçi işlerinden atılmışlardır.

Yine eylemlerinin başlangıcı sıralarında işçi-ordu el ele sloganları atan işçiler, her eylemlerinde askerlerle karşı karşıya gelmeleri sonucu pek de el ele olmadıklarını görmüşlerdir.

Büyük işçi eylemleri 16 Haziran akşamı sona erse de artçıları devam etmiş, bu eylemler sonucunda Anayasa Mahkemesi, 9 Şubat 1972 tarihli kararıyla sendikalar kanunundaki düzenlemeleri iptal etmiştir. 15-16 Haziran direnişi ile birlikte işçiler, örgütlü güçlerinin farkına varmışlardır.

Bu direnişte yer alan bilinçli, örgütlü işçiler devletin kolluk gücü ile keskin bir kopuş yaşamışlardır. Ayrıca 71 devrimci çıkışı ve silahlı mücadelenin başlamasında, 15-16 Haziran deneyiminin büyük etkisi bulunmaktadır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu