GençlikGüncel

GENÇLİK | Hibrit Tartışmaları ve Eğitim

"Üniversite öğrencilerinin kendi yaşadıkları-yaşayacakları sorunları düşünerek içinde bulunduğu koşulları değiştirme ve çözümler yaratma kaygısını ortaklaştıracağı örgütlenmelerin bu süreçte gelişim göstermesi oldukça muhtemel gözüküyor"

Devletin pandemiyi neo-liberal politikalarını hayata geçirmek için bir kaldıraç olarak kullanması ve bununla paralel esas yönelimini ekonomisini ayakta tutmak ve ekonomik adımlarını sağlamlaştırmaya endekslediği bir gerçeklikteyiz.

Ekonomi politikalarının başarısızlığı, içinde bulunduğu ekonomik krizin pandemiyle birlikte derinleşmesi meselenin bir yüzünü oluştururken devletin diğer alanlarda politikasızlığı politika olarak sunma çabası devam ediyor. Pandeminin yaşama etkisinin kısa ve uzun vadede ne olacağına yönelik tartışmaların devlet açısından tartışılan kısmı ekonomi olurken sosyal, kültürel etkisi gözardı edilmeye devam ediliyor.

Bu anlamda devletin gerçekleşen ve gerçekleşecek etkinin boyutunu gündeme aldığı takdirde, esasına neo-liberal politikalarını hayata geçirmesine uygun sosyal ve kültürel şekillenişi aldığı aşikar. Devletin politikasızlığının en yakıcı şekilde hissedildiği alanların başında ise eğitim geliyor.

Bu yılın mart ayından bu yana gerçekleştirilen uzaktan/online eğitim sürecini değerlendiren araştırma sonuçlarının online eğitimin oldukça niteliksiz olduğunu ifade etmesine karşın MEB ve YÖK önümüzdeki süreci aynı şekilde sürdürmeyi önüne koymuş bulunuyor. Online eğitimin ilk, orta ve yüksek eğitim düzeyinde belli başlı sorunları sürecin başından bu yana ifade edilse de devlet açısından sağlıklı bir müdahale söz konusu değil.

Emperyalist-Kapitalist sistem tarafından Türkiye gibi ülkelerde eğitimin niteliği sosyo-ekonomik yapısıyla paralel bir şekilde nitel anlamda belli bir düzeyde (alt düzey) tutulmaya çalışılırken bugün eğitim sistemi çökmüş bulunuyor. Egemenler cephesinden bu enkazın kaldırılmasına dair bir kaygı-çaba bulunmuyor.

Devlet çözümsüzlüğü yöntem ve bununla paralel gelişecek yıkımı kendisi için avantaj olarak görürken pandemiyi, sosyal, kültürel, psikolojik sorunları esasta yaşayan olan kitlelerin bu sorunları çözecek özne olduğunu ifade etmek gerekiyor. Devletin attığı olumlu adımların dahi kitlelerin mücadele basıncıyla atıldığı ve atılan adımların egemenlerin hanesine yazılmaya çalışıldığı bir gerçeklik bulunuyor.

Bir örnek vermek gerekirse pandemi süreci başlayalı 7 ay geçmesine karşın Ankara Büyükşehir Belediyesi 29 Eylül’de Ankara’da bulunan 928 köyün internet sorunu için çalışma başlattıklarını söylüyor. Köylerin internet sorunu çözülse dahi internete ulaşım araçlarının eksikliği başlı başına sorun oluşturuyor. Bu olumlu adımın dahi aylar sonra atılması, kitlelerin gelişen taleplerine yanıt oluyoruz edasıyla gerçekleştirilmesi, Kılıçdaroğlu’nun “MEB yapmıyorsa biz belediyelerle yaparız” açıklamasıyla egemenlerin hanesine yazılmaya çalışılması net bir tablo sunuyor.

Devletin üretimi tüm hızıyla sürdürmek için kitleleri pandemi karşısında sürü bağışıklığına mahkum etmek istediği, bununla paralel sosyal, kültürel ve psikolojik olarak yaşanan yıkımı göz ardı ettiği, kitlerin meşru talepleri sonucunda atılan adımları kendi hanesine yazmaya çalıştığı bir durumla karşı karşıya bulunuyoruz.

Bu yazıda esaslı olarak gündeme almaya çalıştığımız durum ise YÖK tarafından yapılan açıklamalar sonucunda yüksek öğretimin önümüzdeki süreçte nasıl gerçekleşeceği bununla paralel oluşacak sorunlara karşı sorunun esas öznesi bulunan gençliğin talepleri ve bu taleplerin nasıl ele alınması gerektiği oluşturuyor.

Online eğitimin niteliksizliği öğrenciler ve akademisyenler açısından bu kadar teşhir olmuşken aynı zamanda devletin sürü bağışıklığı politikası açıktan belliyken gençlik kitleleri açısından eğitimin uzaktan sürdürülmesinin bir anlamı bulunmuyor. Devlet yer yer saklayan yer yer veri sunan bir yerde dursa da vakalar, ölümler artmaya devam ediyor. Sosyal medya üzerinden uzun süredir yükselen talepler bu gerçeklikten açığa çıkıyor. Özelde hibrit tartışmaları olarak sunulan üniversitelerin açılması eğitimin yüz yüze, hibrit(yarı yüz yüze- yarı uzaktan) talepleri gençlik açısından buradan yükseliyor.

Önlenebilir bir hastalık konumunda bulunan COVİD-19 sonucunda her gün onlarca insanın yaşamını yitirmesi ve üretimin içerisinde bulunan milyonlarca insanının fiziksel etkileşimiyle yayılmaya devam etmesi pandeminin kısa vadede durulmayacağını önümüzdeki süreçte artacağını gösteriyor.

Gençliğin pandemi sürecinde yaşadığı sosyal, kültürel, psikolojik sorunlara ise devam demekten başka çözüm üretmeyen bir YÖK bulunuyor. Ev içinde yaşanan şiddet temel ihtiyaçların karşılanamamasının sonucunda artan ekonomik ihtiyaçlar, işsizlik, çalışma beklentisi, sosyal yaşamın asgariye düşürülmesi, kültürel faaliyetlere katılımın sınırlandırılması, artan fiyatlardan kaynaklı alım gücünün azalması çözüm arayışlarını yoğunlaştırıyor. Normalleşme adı altından sürdürülen sürü bağışıklığı politikasının kendi yaşamını normalleştireceği beklentisi ise büyüyen bir yerde duruyor. Üniversitelerin yüz yüze eğitim vermesiyle birlikte bu sorunların bir kısmından azade olacağını düşünmek ise belli bir gerçekliği olsa da halk sağlığı açısından büyük bir tehdit oluşturuyor.

Devletin emekçileri sürü bağışıklığına mahkum etmeye çalışmasının üzerine gençliğinde normalleşme adı altında sürü bağışıklığına mahkum edilmesi talep edilmiş olabiliyor. Bu ifadenin iki karşılığı bulunuyor.

Şöyle bir karışıklığın çıkması muhtemel, okulların açılmasıyla tehdit altına girecek olan halk sağlığı devam eden üretim süreci içerisinde AKP’nin normalleşme adımlarıyla tehdit altında değil mi? Evet altında, okulların açılmasıyla fiziksel etkileşimin artacağı düşünüldüğünde daha fazla tehdit altında bulunacak. Bir diğer seçenek olarak üretimin pandemi önlemleriyle birlikte gerçekleştirildiği, okulların pandemi önlemleri çerçevesinde açılabileceği ihtimali mevcut. Ancak devletin önlem almadaki yetersizliği ve politikasızlığı düşünüldüğünde ihtimalden öteye gidemeyen bir durum söz konusu.

Yukarıda ifade ettiğimiz tablo tüm toplum açısından teşhir olmuş bir gerçeklikken devletin kar-zarar yani kendi faydasının düşünen konumlanışından ziyade gençliğin tüm toplum açısından sağlıklı talepler yükseltmesi ve bu taleplerin kazanılması için mücadele etmesi gerektiğini ifade etmek gerekiyor.

Aynı zamanda kendi çözümlerini yaratan bir pratik konumlanış içerisine girmesi gerekiyor. Pratik olarak gördüğümüz durumda gençliğin kendiliğinden ortaya koyduğu talepler(sosyal medya üzerinden tag çalışmalar) yükseliyor. Gençlik örgütlerinin bir kısmı açısından bu taleplerle olduğu gibi buluşma çabası söz konusuyken bu taleplerin bilimsel bir süzgeçten geçirilerek yükseltilmesi ve önümüzdeki süreçte online eğitim sürecinde yaşanan aksaklıklar ve patlama noktaları göz önünde bulundurularak sağlıklı bir politika ortaya koymak önümüzde bir görev olarak duruyor.

Üniversite öğrencilerinin kendi yaşadıkları-yaşayacakları sorunları düşünerek içinde bulunduğu koşulları değiştirme ve çözümler yaratma kaygısını ortaklaştıracağı örgütlenmelerin bu süreçte gelişim göstermesi oldukça muhtemel gözüküyor.

İlk ve Orta öğretim sürecinde yaşanan sorunlar noktasında gençliğin dayanışmayla atacağı adımlar kendi kaderine teslim edilmiş milyonlarca genç-çocuk açısından elzem bir yerde duruyor. Yukarıda ifade ettiğimiz çerçevede tartışmalarını yoğunlaştıran, kendisini bu süreci karşılayacak nitel konumlanışa aynı zamanda dayanışmayı büyüten bir hatta odaklanmamız gerekiyor.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu