Gençlik

Genelden “Özele” Üniversiteler

Eğitim ve öğretim iktidarların devamlılığı açısından önemli bir olgudur. Her sistem kendi devamlılığı için ve kendi ihtiyaçları doğrultusunda öğrenci yetiştirir. Gençliğin nasıl olması gerektiği eğitimin nasıl olduğuyla bire bir ilintilidir. Bu yüzdendir ki ülkemizde eğitim sistemi baskı ve para ya endeksli bir şekil almıştır. Liselerde ve özellikle üniversitelerde bilimsellik adına kazanılmış ufak tefek haklar bile bugün elimizden alınmakta okullarımız adeta cezaevlerinin başka bir versiyonu haline çevrilmektedir. Yaşadığımız ülkede sorgulamayan, araştırmayan ve kendini ifade edemeyen bir gençlik yaratılmak istenmesi sadece okuduğu alanda devletin ihtiyacını karşılayan bireylerin yetiştirilmesi asla tesadüf değildir. Çünkü sorgulayan kişi aynı zamanda değiştirme gücünü de elinde bulunduran kişidir. Buda Türkiye gibi ülkelerde ‘en tehlikeliler’ listesine yazılmayı beraberinde getirir.

 

Görece harçların kaldırılması (2. Öğretimlere yapılan zamları saymazsak tabii) göz boyamaktan başka bir şey ifade etmez. Ulaşım ve yemekhaneler olmak üzere öğrenciyi direk ilgilendiren birçok şeye yapılan zamla ödenen harcın 4 katına yakın parayı devlet tekrardan almaktadır. Eğer devlet bir yerde ‘iyilik’ yapıyorsa aklımıza acaba nereden daha fazla vuracak sorusu gelmelidir. Maddi boyutun ötesinde derslerin niteliği de ayrı bir dramdır ülkemizde. Liselerde hayati önemdeki derslerin boş geçmesi ya da bilimsellikten uzak ezbere dayalı verilmesi, üniversitelerde bilimsellik adına yatırım yapmak bir yana elimizde olanlarında alınması bizleri nasıl bir kalıba sokmak istediklerinin açık kanıtıdır.

 

Üniversiteler bilim yuvasıdır. Özerk ve özgür olmalıdır. Öğrencilerin bilimsel araştırma yapabilme koşulları sağlanmalıdır ki geleceğe dair bir adım daha ileri gidilebilsin. Fakat bizim ülkemizde laboratuvarlar yerine polis büroları açılmakta eli silahlı polisler okulda cirit atmaktadır. Okulumuz adeta bir alışveriş merkezi gibi her bir köşesi kameralarla izlenmektedir. Ana dilde eğitim evrensel bir hakken, ülkemizde anadilde konuşmak ( Kürtçe) soruşturma cezasına tabidir.  Okullarda ki zorbalığı yazacak olsak sayfalara sığdıramayız herhalde.

 

Ne kadar paran varsa o kadar eğitim hakkın vardır Türkiye’de. Tıpkı diğer birçok alanda olduğu gibi. Yoksul halk gençliğinin okumaması için devlet elinden geleni yapar. Önce eğitimi kalitesizleştirir, sonra bir sürü sınavla cezalandırır seni. Cezalandırır diyorum çünkü sen okumakta ısrar etmişsindir. ‘Hayatını etkileyecek’ sınavlara girmen için bir sürü para harcaman gerek ( dershaneler, özel hocalar…). Bunların hepsini bir sürü zorlukla geçtin diyelim. (Ülkemizde özellikle kırsal kesimlerde milyonlarca genç bu evreye gelemiyor). Hatta iyi bir bölmede girdin. Bin bir zorlukla okulunu bitirdin. Sonra o kadar emeğe değmeyecek bir maaşla iş bulduysan eğer şanslısın demektir.

 

 

 

Peki özel liseler özel üniversiteler niçin ve kimin için var?

 

Bir dönemi milyarlarca lira olan üniversitelere sizce kim gidebilir? Yoksul halk gençliğimi? O zaman özel üniversiteler zenginler için var diyebiliriz. (Yüksek puanlarla burslu gidenlerin dışında). Bir işçinin çocuğu işçi olmalıdır ki anne ve babası çalışamayacak duruma geldiğinde onun yerini doldurabilsin. Sadece parası olanların okuma şansı olan bir ülkede gösterebileceğimiz en iyi örnek üniversiteler olsa gerek.

 

Özel üniversite demek daha fazla para demek. Özel üniversite demek daha fazla ayrımcılık daha derin kutuplaşma demek. Son on yılda mantar gibi çoğalmalarının eğitim aşkı için olduğunu düşüneniniz yoktur herhâlde. 

 

YÖK bildiğiniz gibi 1980 askeri faşist cuntanın ürünüdür. 80 darbesiyle hesaplaşacağımı söyleyen iktidar YÖK’ün yetkilerini daha da genişleterek asıl kiminle hesabı olduğunu bir kez daha göstermiş oldu. Ülkemizde ilk özel üniversitenin YÖK başkanı tarafından kurulması (YÖK’ün öğrenciler için nasıl bir bela olduğunu başka bir yazımızda anlatırız) eğitime ve halk gençliğine olan ‘büyük aşkı’ bizlere bir kez daha göstermiştir. 

 

Özel üniversitelerin esasta ekonomik temelde bakış açısı olsa da olayın ideolojik boyutunu gözden kaçırmamak da fayda var. Özellikle son on yılda cemaat destekli okulların açılması ve devlet liselerinin imam hatiplere çevrilmesi devlet–cemaat aşkının güçlülüğünü kanıtlar. (Arada bir ters düşüyorlar ama olsun her evlilikte olur ) Seçmeli denilen ama zorla verilen din dersleri, cemaat destekli okullardan mezun olduğunda sunulan iş vaatleri (tabii paralı olmak kaydıyla. Fakirsen dini inancının pek önemi yok) , hatta sınav sorularının cevaplarına kadar adeta hizmette sınır tanımayan bir anlayışla karşı karşıyayız.

 

Her türlü baskıya rağmen bizler direnmeye devam etmeliyiz. Her mücadele eden kazanamayabilir belki ama kazananlar kesinlikle mücadele edenlerdir. Çapulcular olarak bizler yaşamı yaratanlarız. Üretenler ve emeğimizle yaşayanlarız. Gücümüz haklılığımızdan gelir. Bu yüzdendir korkuları, bu yüzdendir olağanüstü önlemleri, yasaları, kanunları. Hani denmiş ya:

 

“O duvar duvarınız vız gelir bize vız!”

 

 

 

İstanbul Üniversitesi’nden Bir YDG’li

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu