Makaleler

Gerede’den Antep’e büyüyen öfke (S-40)

İşçi sınıfına dayatılan kölece çalışma rejimine karşı işçilerin tepkisinin ve öfkesinin biriktiğini tespit ederken öte yandan bu birikimi açığa çıkaran önemli örneklere tanık olmaktayız.

Yılın başında Gerede’de 500’ü aşkın deri işçisinin ve hemen ardından Adana’da ayakkabı/saya işçilerinin kendiliğinden gelen öfke patlamalarının ardından çok daha kapsamlı bir mücadeleye Antep’teki tekstil işçileri imza attı.

7 fabrikadan 3 bini aşkın tekstil işçisinin 10 günü aşan fiili grevi önemli gelişmelere işaret etmektedir. Gerede’de olduğu gibi Antep işçileri, grevin sonunda belirli kazanımlar elde etseler de örgütlü bir güce dönüştüremedikleri için bu kazanımların korunması, ilerisi açısından güçleşecektir. Bir süre içinde mücadeleye öncülük eden işçilerin de işten çıkarılmasıyla kazanımlar tehlikeye girecektir.

Hem Gerede’de hem de Antep’te sendikal örgütlenmeden uzak duran yaklaşım öne çıkmaktadır. Gerede’de sendikayla bağ kurulsa da tanımama ve güven sorunu, süreci askıya alırken Antep’te ise işçilerin sendikalara karşı yaşadıkları ihanetlerden kaynaklı net bir karşı çıkışları ortaya çıkmıştır. Bu tepki sendikal bürokrasiye karşı haklı bir içeriğe sahip olsa da toplum genelindeki örgütsüzlük ve örgüt bilincindeki zayıflık uzun vadede işçilerin aleyhinde sonuçlar doğuracaktır.

Her iki kendiliğinden mücadelede de öncü işçilerin fabrikalar arasında koordinasyon oluşturması ve talepleri netleştirmeleri olumlu olsa da örgütsüz ve deneyimsiz işçilerin bir süre sonra üstlendikleri ağır yükün altından kalkamamaları veya bazılarının satın alınmaları olgusu ortaya çıkmaktadır. Dahası öncü iş-çilerin genellikle muhatap ve aracı olarak emniyet müdürü gibi kolluk kuvvetleriyle karşı karşıya kalmaları, bir yandan polisin ve jandarmanın saldırısına uğramaları öte yandansa “sorunun çözümü” için onlarla görüşmek zorunda bırakılmaları mücadelenin bir süre sonra sönümlenmesine sebep olmaktadır.

Bu gelişmeler yaşanır ve uzun süredir maaşlarını alamadıkları için greve çıkan Elazığ’daki maden işçilerinin mücadelesi sürerken birçok şehirde çok sayıda firmada sendikalar öncülüğünde direnişe çıkan işçilerin mücadelesi de gelişmektedir. Togo, THY, DHL, Billur Tuz, Texim gibi çok sayıda fabrikada işçi diren-işleri sürmektedir. Yine birçok sanayi havzasında fabrikalar özgülünde çeşitli tepkiler açığa çıkmaktadır.

Bu anlamda sınıf bilinçli devrimciler açısından oldukça verimli bir ortamda yaşamaktayız. Bu öfkeyi örgütlemenin değerini bilen ve örgütsüz mücadelenin akıbeti konusunda uzun tarihsel deneyimlerimizin öğrettiği derslerle öngörülerde bulunma imkanımız var. Ancak önemli olan pratik de bu mücadeleleri desteklemek, mevcut gelişmeleri doğru okuyarak sınıf içindeki çalışmalara ağırlık vermektir.

Bu mücadelelerin temel talepleri kölece çalışma koşullarına son vermektir, bir nebze de olsa nefes almaktır. 6 aydır Pazar günleri izin alamayan, maaşlarını düzenli alamayan, uzun saatler çalışan, mesai ücretleri oldukça düşük olan işçilere dayatılan 7 gün 24 saat kölece çalışma şartlarına, yoğun sömürüye karşı aileleriyle geçirebilecekleri, dinlenebilecekleri kısa bir zaman istemektedirler. Bunlar, tamamen insani istemlerdir.

Bu durum neredeyse özel sektördeki tüm fabrikalar için geçerlidir. Hükümet yakın dönemde çıkarmak istediği kıdem tazminatının gaspı, bölgesel asgari ücret gibi planlarla fiili çalışma rejimini yasalaştırmak ve tüm işçilere dayatmak istenmektedir. Bu anlamda işçi sınıfı ve gençlik açısından bu saldırılara karşı gelişen öfke ve arayışa adres olabilmek için çalışmalarımızı yoğunlaştırmaktan başka alternatifimiz bulunmamaktadır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu