Makaleler

GEZİ DEPREMİ SÜRÜYOR: BİRBİRLERİNE DÜŞTÜLER, DÜŞECEKLER!

İlk elden vurgulamamız gereken husus, egemen sınıf klikleri arasındaki çelişkilerin keskinleşmesi ve çatışma boyutuna taşınmasının (emperyalistlerin müdahalesinin olduğu koşullarda da) sınıf mücadelesindeki tansiyonla dolaysız bir ilişkisinin bulunduğu gerçeğidir.

Sürece dair bütün değerlendirmeler bu gerçeklikten kopuk biçimde yapıldığında, pek doğal ki eksen kayması yaşanmaktadır. Bu kaymanın yalnızca yanlış tespitlerle sınırlı olması bir yere kadar önem arz eder. Daha önemlisi ve vahimi, buradan yola çıkılarak yanlış yerde konumlanmaktır. Henüz daha sürecin ilk günlerinde çeşitli siyasi gruplarca yapılan yorumlar, ilgili çevrelerin politik hattından bağımsız biçimde, bu “tehlike”nin izlerini taşımaktadır.

Sağlıklı bir değerlendirme için işe iç ve dış olguların analiziyle başlamamız gerekir. Emperyalist-kapitalist sistem altıncı yılını devirmek üzere bulunan büyük bir krizin pençesinden kurtulabilmiş değildir. Bu krizin büyüklüğü, bir bölge ya da kıtadan küresel ölçeğe, ekonomik alandan politik düzleme yaygınlaşmasından gelmektedir. Kriz sarmalının tarihteki benzerleri içinde ilk basamaklara doğru taşınma çizgisinin sınıf mücadelesinde bulduğu karşılık, ezilen kitlelerin daha büyük güçlerle sahne almasıdır. İsyan rüzgârları dindirilemez bir şiddetle esmektedir…

Gezi İsyanı ile bu rüzgârın zaman zaman kasırgaya dönüştüğü ülkelerden birisi haline gelen Türkiye’deki gündemin ön sırasındaki Kürt sorunu, Ortadoğu’yu da kapsayan boyutuyla, dengeleri alt-üst etmeye devam etmektedir.  Rojava’daki devrimci atılım, Suriye’deki iç savaşın seyrini etkileyecek bir gelişmeye kapı aralamış, Türkiye’deki süreç üzerinde ağırlık kazanan sonuçlar doğurmaya başlamıştır. Bunu (ön)görerek engelleme yönlü ataklar geliştiren faşist Türk devleti başta olmak üzere emperyalist ve gericilerin hamleleri, başarısız olmuş durumdadır.

Yakın gelecek içerisinde peş peşe yapılacak olan üç seçimi kapsayan döneme, AKP iktidarını iç ve dış gelişmelerin kuşattığı ve büyük bir basınçla bunalttığı atmosferde girilmektedir. Kurumsallaşma ve kadrolaşma sürecinde mesafe aldıkça otoriter ve totaliter rengi koyulaştırılan faşist diktatörlüğün dümenindekiler, isyan ve direniş karşısında büsbütün azgınlaşan bir yol tutturmuş, ancak bu çatışmanın dayattığı kendi var oluş koşullarında kaçınılmaz biçimde “iç çatışma” kuyusuna yuvarlanmışlardır.  

En büyük ve etkili güçlerini AKP ile Gülen Cemaati’nin oluşturduğu bu iktidar ortaklarının yeniden paylaşım (ve tasfiye) kavgasını “açık savaş” düzeyine taşıyan olgu, ABD ve AB’li emperyalistleri de belli bir süredir rahatsız eden, Türkiye semalarını kaplayan kara bulutlardır. Birçok alandaki başarısızlığı, yönetme kabiliyetindeki zafiyeti ve “zamanın ruhu”na uzak kalışı nedeniyle kullanım süresini hızla tüketen AKP iktidarı; rüştünü ispat konusunda yeni bir atılım gerçekleştiremediği durumda ömrünü tamamlama noktasına doğru ilerlemektedir. Bunu önlemek için seçimlerden önde çıkmanın da yeterli olmadığı bir aşamaya gelinmiştir. Daha fazlasına gücü yetmeyecek bir AKP gerçekliği, ülkenin (ve bölgenin) en kritik sorunlarıyla ilgili tümüyle başarısız bir sınav vermiş durumdadır.

AKP ile Gülenciler arasında 7 Şubat 2012 (Hakan Fidan olayı) krizinden sonra dershaneler üzerinden başlayan ve 17 Aralık operasyonu ile ileri bir aşamaya taşınan çatışmanın en net fotoğrafı, Gezi’de ortaya konulan bir “yönetim” zafiyetine işaret etmektedir. Tam da bu nedenle Gezi’de güçlü bir biçimde rengini gösteren devrimci durumun, egemen sınıfların haline ışık tutan “yönetememe” olgusu devam etmektedir. Onun içindir ki iki gerici klik arasında yaşanan bu çaptaki kapışma, ilerici demokratik çevreler ve emekçi halk kitlelerinden “moralli” bir karşılık bulmaktadır.

Bu duygunun yaşanmasında, ne şekilde ve kimin eliyle olduğundan soyutlanan bir biçimde, egemen sınıfların kanlı imparatorluğunun efendileri cephesinde ortaya saçılan, ifşa olup yerlere dökülen bir çürümüşlük ve haysiyetsizlik, en pervasız biçimiyle yolsuzluk, en utanmaz haliyle rüşvet, en pespaye haliyle talan ve yağmaya duyulan tepki ile bu alçaklar sürüsünden bazılarının geçici de olsa giydiği “şüpheli/sanık” elbisesinden ötürü yaşanan hoşnutluğun harmanlanması vardır.  

Tayyip’in, Arınç ve diğerlerinin, yazdan bu yana yaşadıkları her “sıkıntı/sorun” vesilesiyle olduğu gibi, yine Gezi’yi anmaları, hemen her şeyi getirip oraya bağlamaları dikkat çekici olmalıdır. Bağlantı biçimi ve içeriğine dair söylemlerinde elbette ki yanlışlık ve çarpıtma vardır ama ilişkinin olduğuna dair ifade kesinlikle isabetlidir. Bu “ilişki”nin sosyal karşılığı sınıf mücadelesinde şiddetlenme olgusudur ve yeni gelişmelerdeki çatışmayla ortaya serilen iktidar zafiyeti bütünüyle onun eseridir.  

Yönetememe krizi, düne kadar baskı, sömürü ve zulüm çarkını büyük bir şevkle birlikte döndürenlerin, o çarkın yıpranmasını göze alan bir hırsla birbirine girmesiyle yeni bir görüntü vermektedir. Kısa bir zaman öncesine kadar, “kahraman” payesiyle ödüllendirilen savcılar, “destan” yazdığına dair övgülerle taçlandırılan polisler, “ulvi” bir mertebede anılan Cemaat mensupları, “yedirtmeyiz” diye kol kanat gerilen bilumum bürokratlar ve bütün bunların toplamı olarak “devlet” olgusu, bu saçılma ve dökülme ortamında, “lanetli”, “kirli” ve “şaibeli” bir yere oturmuş bulunmaktadır.

11 yıllık süreçte devletin bütün makamlarına kurulan, büyük oranda dallanıp budaklanan AKP (ve ortakları), TC’nin yüzüncü yılına kadar (2023) uzanan yeni bir on yılın planlaması için “seçim” düzleminde tayin edici adımların atılacağı aşamada, hesabında hiç yokken yediği Gezi darbesi ile sersemlemiş, paniklemiş ve daha önemlisi “düşüş/iniş” sürecine geçmiştir. Bu sürecin başlangıç noktası Gezi İsyanı ise yeni evresini de Cemaat ile girişilen savaş olarak okumak gerekir. Burada, iniş/düşüş sürecine dair aşamalardan söz edilmelidir; yoksa birilerinin karıştırdığı gibi demokrasi güçleriyle gerici bir kliğin “nesnel” bir ittifakından değil.

Bu “nesnel” ittifak meselesi bilindiği gibi İstanbul yerel seçimleri başta olmak üzere sürekli CHP’nin yedeğinde hareket eden ilerici ve demokrat (hatta kimi devrimci) güçlerce özellikle Sarıgül şahsında “öznel” bir ittifakın konusu haline de getirilmiş bulunmaktadır. Son gelişmelerin bu yönde atılan açık ve gizli adımlara güç kazandıracağını görmek için kâhin olmaya gerek yoktur. 17 Aralık operasyonunu büyük bir takdir ve övgüyle, hatta destek ile karşılayanların, “sonuna kadar gidin” diye tempo tutanların aczi, ibretlik bir durum olarak görülmelidir.

Bakanlar, Bakan çocukları, patronlar, banka müdürleri, belediye başkanları, TOKİ bürokratları vd.lerinin ortaya dökülen rüşvet, yolsuzluk, soygun, talan ve peşkeş görüntüleri; egemen sınıflara yönelik söylemleri “ezber” olarak nitelenen komünist ve devrimcilerin teşhir faaliyeti bakımından son derece çarpıcı örnekler oluşturmaktadır. Ne var ki bu operasyonun asıl amacının hiçbir şekilde sergilenen “suç” kategorisindeki eylemler ve hatta kişiler olmadığı, bu kişilerin ancak küçük bir parçasını oluşturduğu AKP kliğini hedeflediğine özenle dikkat çekilmelidir. Dolayısıyla Bahçeli, Kılıçdaroğlu vb.lerinin “kul hakkı operasyonu” şeklindeki söylemleri, sistemi korumaya ve ittifak hesaplarına yöneliktir, teşhir edilmelidir.

Yaşananların bir diğer ibretlik başlığını, uzun süreli izleme ve dinleme, şafak vakti ev baskınları, gözaltına alma usulleri ve bütün bunların medyaya servis edilerek teşhir faaliyetine girişilmesi üzerinden geliştirilen polemikler oluşturmaktadır. Dün çeşitli operasyonlar esnasında bu yönlü eleştiri getiren, komplo ve provokasyon diye feveran edenlere cevap yetiştirmeye çalışan ve yapılanları savunanların benzer biçimde “mağdur” pozisyonuna düşmesi, bir diğer açmaz ve çifte standart hali olmuş, “hukuk” denilen garabetin egemenlerin (iktidarı kullananların) elinde nasıl bir araç ve oyuncak olduğu bir kez daha görülmüştür. 

Faşist diktatörlüğün halka karşı zulüm makinesini canla başla çalıştıran hâkim, savcı ve polislerin, 11 yıldır ciddi manada bir tane bile bu nitelikte operasyon gerçekleştirmemiş oldukları gerçeği, bu katliam ve soygun şebekesinin “ahlaklı/hayırlı” bir operasyona imza attığını değil tam aksine yıllardır nasıl bir yağma ve mezalimin gönüllü parçaları olduğunu göstermektedir. Kaldı ki mevcut sistemin/rejimin kendisi soygunun/sömürünün resmi düzeyde kurumlaşmış halidir ve “suç” kategorisindeki bütün işlemler “meşru” bir zeminde yapılmaktadır.

“Operasyonu” durdurmak ve etki gücünü düşürmekle birlikte yeni dalgaları önlemek amaçlı bu ekibe karşı girişilen misilleme nitelikli, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere çok sayıda şehirde onlarca polis müdürünün, MASAK yetkililerinin ve savcıların görevden alma ya da yetki alanlarını daraltma işlemlerinin (karşı operasyon), Tayyip’in “paralel devlet, çete” vb. söylemlerinde sinyalini verdiği üzere daha kapsamlı bir saldırı furyasıyla (tutuklamalarla) devam edeceğinin sinyalleri güçlü biçimde alınmaktadır. Bir ay önce Tayyip’ten “firavun” ve “Karun” diye söz eden Gülen’in eski TCK 163. maddesinin (şeriatla, tarikat vb. oluşumlarla mücadele) yeniden işletilmesi olasılığına vurgu yapan uyarısı ve “haddini bilme” mesajı (15.12.13) da bu kapsamda anlaşılmalıdır.              

Kısacası, dershane geriliminin ardından “sulh” istendiğine dair beyanların taktik bir manevra olduğu anlaşılmış, “sonuna kadar” gitme kararlılığıyla ciddi bir çatışmaya girişilmiş ve bunun kısa vadede sonuçlanmayacağı da görülmüştür. Umudunu halka değil devlete (onun Ordu vd. kurumlarına) ve egemen sınıfların şu veya bu kliğine bağlayanlar, büyük bir hüsrana uğramaya ve sermaye cephesinin yedek parçası haline gelmeye mahkûmdur.

Faşist diktatörlük Gezi İsyanı’yla aldığı darbenin tesiri altında büyük bir sarsıntı geçirmektedir. Birbirlerine düşme hadisesi, bu deprem altında “yeniden paylaşım” kavgasının sonucudur.  Sistemdeki krizin devamı olarak AKP iktidarının sürüklendiği durum, içeriden ve yakından geliştirilen hamleler nedeniyle, Gezi’nin ardından etki gücü yüksek bir darbe daha yediğini göstermektedir. Tam da bugünlerde Balbay kararına rağmen BDP’li tutsak vekillerin salıverilmemesi, 28 Şubat davasında tutuklu bırakılmaması gibi AKP’nin elini zayıflatan “yargı” tasarruflarını süreçle bağlantılı biçimde okumamak için hiçbir sebep yoktur. Şimdi, iktidar için sağlam durmak ve geleceğe dair rahat ve kaygısız hesaplar yapmak iyice zorlaşmış durumdadır.

Ekonomik ve sosyal tabloda yönetilebilirlik kabiliyeti ciddi oranda zayıflamıştır. Bölgesel hesaplar büyük oranda iflas etmiş, emperyalist efendiler nezdinde uğranılan kredi kaybı hatırı sayılır bir seviyeye yükselmiştir. “Barış” süreci adı altındaki tasfiye operasyonunu sürdürebilmek, düne göre daha zorlu bir yerde durmaktadır.

Seçimlerin ilk basamağına üç ay kalmıştır. Başta Tayyip olmak üzere, her vesileyle bütün temsilcilerinin sürekli diline doladığı “milli irade/sandık”tan gayri vaziyeti ayakta tutacak bir argüman ve dayanak kalmadığından, yerel seçimler, -TC tarihi boyunca belki de ilk kez- yakın geleceği belirleyecek bir ağırlık kazanmıştır. Bunun farkında olundukça bütün sınıflar ve politik aktörler var gücüyle harekete geçeceklerdir. Şimdiden geliştirilen hamlelerin yoğunluk derecesi görüldüğü gibi hiç de az değildir.

Bu, hiç “hesapta olmayan” çatışma ve eylemlerin, yıkıcı ve sarsıcı kavgaların, her cephede yaşanması anlamına gelmektedir. Devrim ve demokrasi güçlerinin en geniş platformlar üzerinden ittifak kurması, yeni imkân ve ortamlardan devrim lehine azami kazanımlarla çıkılmasını sağlamak bakımından kritik bir önem kazanmıştır. Komünistlerin yerel seçimlere yönelik politika ve taktikleri bu bilinç ve kavrayışla ele alınmalıdır. Çünkü yerel seçimlerden çok daha “fazlası” yaşanacaktır…

Demokratik halk devriminin ilerletilmesinde, günümüzdeki temel güçleri; Kürt ulusal kurtuluş mücadelesinin harekete geçirdiği milyonları taşıyan dinamikler, Gezi’yle açığa çıkan isyan ruhunun yaratıcısı olan işçi ve emekçiler, öfkeyle ayağa kalkan ezilenler, büyük bir eylem ve direniş potansiyeli sergileyen halk gençliği oluşturmaktadır. Bu güçlerin birlikte yüklenmesi halinde nasıl bir enerjinin ortaya çıkacağının varsayımdan öteye somutluk kazandığı bir süreçten geçiyoruz. Bu somutluk yeniden ve yeniden kanıtlanmak zorundadır…

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu