Manşet

Gezi’den Notlar-4

Dokunma Keyfime ilham geldi

Taksim ayaklanması başladıktan, vücütlar kimyasal oranlarını tamamladıktan sonra artık level atlama süreci geldi. Taksim Meydanı işgal edilmiş, kolluk güçlerine ait her türlü denetim mekanizması imha edilmiş ve adeta bölgede intifada ilan edilmişti.

Meydan işgal edilip ortak yaşam kültürü şekillendikten sonra, birkaç gün Taksim’e gitmedim. Ancak gitmeye karar verdiğim gün bindiğim Taksim aracı dahi özgürleşmişti. Neden mi? Taksim’e giden tüm yollar özgür bir yaşamın ayrıntılarındaki serüvenle örgütleniyordu. Şakası yok… bir halka ilham gelmiş ve her yer Taksimleşmiş; bindiğim otobüsün en arka koltuğu dahi. Yanıma oturan kişi sanki yabancı değil. Daha sıcak geliyor. Zira boynundaki fular ve uyku tulumu kendini bu ilham denizine salacak.

Tepebaşı durağında ilk gözüme ilişen şey, yol ortasındaki bariyerlerinin olmayışı oldu. Adeta iki yolun birbirine kavuşması için özenle çıkartılmış. Yola zarar verilmeden. Engeller kaldırılmış. Zaten engeller değil midir yaşamımızın ilerlememesine neden olan?

Kendini üretmeyen bir hayatın engelini kaldırmanın eylemidir Taksim

Tepebaşı Durağı’nın ardından yükselen slogan sesleri nedense öfke kokmuyor gibi geldi bana. Veya dozajı az olunca baş köşeye oturmuyor. Daha çok eğlence, zafer ve mutluluk kokuyor. Orada düşünmeye başladım. Slogan illa da öfke mi kokmalı yoksa mutluluk mu? Muhakeme etmeye başladım. Öyle ki düşüne düşüne vardığım sonuç belki çok ilginç bir tartışma konusu olacak. Sloganlarımız bence aynı zamanda gülücük kokmalı. Öfkeyle harmanlanmış bir tebessüme sahip olmalı. Taleplerimizin veya öfkeyle attığımız sloganlarımızın derinlerinde güneşe erişmenin mutluluğu-inancı yatmalı. Düşünüyorum; güzel günlerin, düşlerin tebessümünde harekete geçiyor bakışlar. Ve düşünüyorum ve diyorum gülmek de ideolojiktir…

Muhakemem devam ediyor. Örneklerle somutluk kazandırmaya çalışıyorum pratiğime şekil verecek düşünceme. Kaypakkaya yoldaş aklıma geldi. Tam da yerinde bir örnek. İhtilalci bakışın, düşmana yönelen öfkenin ve geleceği müjdeleyen duruşun ve bilincin yansımasını yakaladım zihnimde. Bir sloganın, bir pratiğin, kasketli bir gülüşün ahengi…

1188 10151606970672512 1554109933 nİstiklal Caddesi kalabalığı nedeniyle aslında hiç sevmediğm bir alan. Ama bu yoğunluk bugün bir başka yansıyor gözlere. Slogan atanlar, içenler, yol ortasında oturanlar, pankart hazırlayanlar vb… Üretim meskeni ilan edilen caddede duygular da bir başka. Görmeye alışık olmadığımız seyyar satıcılar özgürleşmiş. Cadde ortasına kurdukları tezgahlarla ekonomik olarak bir refah arıyorlar. Bir karpuzcu ilişiyor gözüme. Yanına yaklaştığımda karpuzların üzerlerine üretimin ifadeleri düşmüş: “Tayyipgiller yiyemez”, bir başka karpuzda ise “Tayyip değil muayyer karpuz” yazıyor. Fiyat yerine sloganlar yazılı köfteci tezgahında. Hayvancılık politikalarına gönderme yapılıyor; “Angus değil, kınalı kuzu bu…”

İlham gelmiş her alana; sloganlardan konuşmalara, gülüşlere kadar. Her sözde bir ima yatıyor. “Mustafa Keser’in askerleriyiz” gibi. Her imada ise aslında alınan hedefe mücade çağrısı yapıyor. Mizahi olarak üretim söz konusu ve her slogan benimseniyor.

“Bilmiyorum aklıma bir şey gelmedi”

Aslında kullanılan argüman kitleler tarafından benimsendiği sürece bir ebedilik kazanıyor. Örneğin Kardeş Türkülerin Gezi Parkı ile ilgili hazırladığı ezgi gibi. Tamamı mevcut politik sürecin; devrim ve karşı-devrim tasarruflarından beslenen bu ezgi özet niteliğinde.

Öte yandan günümüz popüler kültürünün her türlü argümanı, gençliğin yozlaşması içinken, bu kültürün egemenlere bir silah ve slogan olarak dönüşmesi halk kitlelerinin yaratıcılığını ve de kendine güvenini gösteriyor. Bir tanrı ya da tanrıça edasıyla içine aldığını dönüştürüyor. Apolitik bireyin kitle hareketi içinde politik oluşu, korkağın cesaretlenişi vb. üretim ile halk kitlelerinin muktedirliği gözlerden kaçmıyor. Adeta bir makine gibi içine aldığını kendini üretmek için kullanıyor.

Bir eleştiri olarak dile getirmeyeceğim. Ama anlatımım belki kendi içinde bir gönderme içerecektir kuşkusuz. Devrimci militan sloganlardan çok mizahi politik sloganlar daha  güzel geldi gözüme. Örneğin “Bilmiyorum aklıma bir şey gelmedi” gibi bir sloganın pratiğindeki sisteme olan yöneliş dikkatimi çekiyor. Aklına bir şey gelmese de egemenlere duyulan öfkenin mizahi bir yansıması yaşanıyor.  Bir başka örnek ise  tesadüfi olarak denk gelen, devrimci bir örgütün baş harflerinin başka bir sloganla bütünleşmesi. “……….. nefesinizi açar” gibi… Gaz bombasından nefeslerin kesildiği bir ortamda böylesi bir slogan tam da yerine oturmuş. Adeta ismi geçen örgütle mücadele çağrısı yapıyor.

İşte İstiklal Caddesi; kendi içinde kalıplarını yıkan bir halk kitlesinin öfkeli tebessümünde kendini üretiyordu. Kitle hareketinin yarattığı atmosferin belgeselini çekmeye kalksak ilham denilen olgunun ufkun açık ve kitle hareketlerinin nabzını yakalamanın adı olduğunu göreceğiz. Soyut değil gayet somut ve elle tutulur değil mi?

direnisin duvarlari 3Küfür üretim değildir; “üretiliyorsa” bizim değildir

Taksim Ayaklanması kendi içinde birçok konuya aslında netlik getirdi. Üretimdeki mutlakçılık, dogmatizmin yarattığı tıkanmışlığın yıkılması gerektiğini hep beraber gördük. Dikkatimi çeken bir nokta da salt öfkenin nasıl sloganlara dönüştüğüdür. Politik içeriğe sahip olan yaklaşımların ve sloganları ciddi ciddi tartışmalıyız. Özellikle gençliğin dilini yakalama husunda ciddiyetle incelenmesi gereken ve tartışmamız gereken nokta tam da burası. Duvarlara işlenen her slogan aslında bir gençlik psikolojisini ve dinamizmini yansıtıyor. Duvarlara bir şeyler yazmak istiyor. Kendini burada ifade etmek istiyor ancak bulamadığı için “bulamadım” yazıyor. Ama yine de duvarlara düşüncelerini işliyor. Bu bizlere görünenin ötesindeki düşünce sistematiğini anlatıyor. Bireyin yaşadığı politik boşluğun koordinatlarını açık bir şekilde çiziyor.  

Sloganlar konusunda dikkatimi çeken bir konu da küfürlerdi. Tamamı cinsiyetçi bir içeriğe sahip olan bu yaklaşımlar toplumun aynı zamanda bir gerçekliğidir. Ancak benimsenmesi veya olumlanması çok tehlikeli br yerde duruyor. İması bulunmayan, bulunsa dahi kadına yönelik saldırıdan ötesine gitmeyen bu yaklaşım ve propagandaları politik olarak görmek yanlış olacaktır.

Gezi-Parki-direnisini-anlatan-duvar-yazilari 1370756512Hepimiz Mazoşistiz

Tüm bunları düşündüğümde aslında aklıma gelen bir başka konu da bu alanlara yoğunlaştığımızda kendi propaganda materyallerimizi nasıl kulanacağımızdır. Bence bu konuda materyallerimizi ve sloganlarımızı etkin bir şekilde üretmemiz gerekiyor. Özgün duruma ve politik sürecin ortaya çıkardığı atmosfere göre nasıl ki politik çıkarımlar yapıyorsak aynı şekilde bunları devam ettirmemiz gerekiyor. Örneğin bu konuda gazetemizin Gezi sürecindeki dağıtımlarında “Çapulcular gazete çıkarttı” propagandasını yapmamız gibi. Partizan’ın direnişteki yeri kitleler tarafından benimseniyor. Bunun da etkisiyle bugün açılan standlarda bu üretimi devam ettirmemiz önemlidir kanımca.

Karşı-devrim saldırıları ile halk kitlelerini eksiltemez, eskitemez. Aksine yenilenir. Yenilenen ise egemenlerin sonunu hazırlayandır. Her şeyden önce devletin her türlü saldırılarına gülerek karşılık verirken Taksim ayaklamasında bir yenilenmenin emaresi yansıdı. Her saldırıya güldük. Her saldırıyı mizahi olarak yorumlayıp karşı hamleye çevirdik. Evet bu saldırılar bize yönelse de politik mazoşistler olarak saldırılarıları mutluluğa çevirirken bağzı şeyleri de çılgına çevirdik.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu