Yorum

Ortadoğu, İslamiyet ve Alan Açma

“Savaş kanlı siyasettir, siyaset kansız savaş”(1)

Genel olarak insanlara tarih niyetine savaş tarihi öğretilir. Fakat öğretilen bu savaş tarihi bile sınırlıdır. Kanlı savaşa geçmeden önce kansız savaş anlatılmaz. Kanlı savaş bittikten sonra kansız savaşın detayları yavaş yavaş ortaya çıkar, çıkarılır.

Ortadoğu’da bitmeyen kanlı savaşların ardından kansız savaşlar olduğunu artık hiçbir demagoji kapatamıyor. ABD’nin “demokrasi”, “özgürlük” söylemleri Ortadoğu için yeni savaşlar olarak algılanıyor.

Başta ABD emperyalizmi olmak üzere bugün tüm emperyalist ülkelerin dış politikası esas olarak Ortadoğu merkezli. Kansız savaşın baş aktörlerini de bu ülkeler oluşturuyor.

Düne kadar Rus Sosyal Emperyalizminin yıkılışından sonra “tek kutuplu dünya” söylemiyle, imparatorluğunu ilan eden ABD emperyalizmi Ortadoğu’da önemli bir nüfuza sahipti. 2011’de başlayan Suriye kriziyle birlikte bölgede Rusya-Çin blokunun nüfuzu, ABD’nin etkinliğini azaltan bir ölçüde açığa çıkmış oldu.

Emperyalist müdahalelerde nüfuz sahibinin değişmesi, Ortadoğu için temelde herhangi bir değişiklik arz etmiyor. Savaşları doğurduğu için kansız savaşlar tüm şiddetiyle devam ediyor.

Kanlı ve kansız savaşlarda, emperyalizmin sırtını dayadığı en önemli unsur bölgede etkin rolü olan siyasi güç odakları, bunların siyasi ve dini kimlikleri, diğer güç odaklarıyla ayrışan ve aynılaşan yönleridir. ABD emperyalizminin Ortadoğu politikası din, yani İslamiyet merkezlidir. Ekonomik ve siyasi menfaatlerin elde edilmesinin ya da oluşturulan politikaların gerçekleştirilmesinin Ortadoğu nezdinde, başka imkanı yoktur. Kaldı ki emperyalist müdahaleler geçmişten günümüze sadece askeri olmamıştır. Aksine askeri müdahalelerden çok siyasi müdahale, bölge aktörlerinin kendi çıkarları doğrultusunda desteklenmesi, iktidara taşınması gibi müdahaleler söz konusudur. Bugün Suriye’de savaşan, ABD değil, radikal İslamcı örgütlerdir.

İslam dini ABD emperyalizminin, Ortadoğu’ya müdahaleye başladığı 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrasından bugüne kullandığı en büyük politik silah olmuştur. ABD’nin Sovyetler Birliği Büyükelçisi 1946’da Soğuk Savaş’ın başlatıldığı dönemde “… Düşmanımız Komünizm Tanrı’yı inkar esası üzerine kuruludur. Din komünist diktatörlüğü yok edecek ilahi kudrete sahiptir…”(2) diyordu.  Bu anlayışla; İslamiyet, komünizmle mücadele kapsamında etkin olarak kullanıldı. Nitekim, 1970’lerde ABD’nin Yeşil Kuşak projesinin esasını da, Ortadoğu petrolünü korumak ve komünizm tehdidini çevrelemek oluşturuyordu. Burada temel güç yine İslamiyet’ti! Projenin fikir babası 1977-81 dönemi ABD Başkanı Jimy Carter’in Ulusal Güvenlik Danışmanı Z. Brzezinski “İslam dostlarımızda bastırılmalı, düşmanlarımızda teşvik edilmelidir”(3) diyordu.

30 yıllık süreçte ABD emperyalizminin Ortadoğu’ya müdahalesi bu görüşe paralel sürdürüldü. Rus Sosyal Emperyalizminin yıkılışına dek Afganistan ve Pakistan’da El-Kaide her açıdan desteklenirken,Körfez ülkelerinde radikal İslamcı örgütlere karşı da ılımlı İslamcılara her açıdan yardım yapıldı.

Aynı politika Ortadoğu dışında Yugoslavya’nın parçalanmasında da kullanıldı. “… ABD, İslami örgütlerin Bosna’da, Arnavut’ta, Makedonya’da Suudilerin ve Türkiye’nin desteğinde örgütlenmesini ve savaşmasını sağlamıştır. Daha sonra bunun bir benzeri Çeçenistan’da tekrarlanmış ve böylelikle İslami örgütler, Balkanlardan Kafkasya’ya, Ortadoğu’dan Orta Asya’ya kadar olan bölgede, başka bir deyişle dinsel, etnik ve kültürel farklılıkların derin olduğu bu fay hattında etkili olmaya başlamıştır.”(4)

Bugün de aynı politika, aynı biçimde, Suudi Arabistan, Katar ve TC devletlerinin etkin rol aldığı Suriye sorununda uygulanıyor. Onlarca, yüzlerce İslami örgüt Suriye’de “rejim karşıtı” olarak savaştırılıyor. Savaşın geldiği aşamada Rojava’da bölgesel yönetimi sağlayan Kürtlere karşı da aynı İslami örgütler savaştırı- lıyor.

Brzezinski düşüncesi doğrultusunda bir yandan radikal İslamcıların “müttefik”, “dost” ülkelerde yayılması, etkinliğini artırması engellenirken diğer yandan Suriye gibi düşman ülkelerde radikal İslamcılar dahil tüm İslami örgütler destekleniyor. Çelişkili gibi görünen bu durum emperyalizmin, dini, etnik ve kültürel farkların, ekonomik ve siyasi açıdan stratejik bölgelerde alan açma olarak kullanılmasıdır. Sovyetlere karşı bu alan açma taktiği El-Kaide üzerinden başarılı oldu. Sovyetler çekilmek zorunda kaldı ve ABD Pakistan-Afganistan ekseninden kendisine bir alan açtı. Ve sonra El-Kaide’yi karşısına aldı. ABD açısından mesele radikal İslamcılarla savaşmaktan ziyade, -bunları da kullanarak- kendisine alan açıp orada hakimiyetini sağlamaktır.

Bu politika Irak işgalinde ve Suriye’de tutmadı. Bunda, kuşkusuz ki, Şiileri destekleyerek Rusya ve Çin’in, ABD’ye karşı, ABD’nin yıllardır izlediği politikayı izlemesi önemli bir etkendir.

Suriye’de Özgür Suriye Ordusu çatısı altında savaştırılan İslami örgütler, kendi arasında da saflaşmış durumda. El-Nusra örgütünün başını çektiği 13 radikal İslamcı örgüt şeriat eksenli biraraya geldi. Bunun üzerine radikal İslam tehdidi ve Türkiye’nin Pakistan olması tartışılmaya başlandı. Bu tartışmaların gölgesinde cereyan eden ABD emperyalizminin, Suriye’de ağırlıklı Sünni olan İslami örgütler üzerinden alan açma, hakimiyet kurma politikasının, Suriye nezdinde çökmesidir. Fakat bu İslamiyet’in tekrar, aynı hedef doğrultusunda politik araç olarak kullanılmayacağı anlamına gelmiyor. Amaç açık ve nettir, Büyük Ortadoğu Projesi ekseninde Ortadoğu’da siyasi nüfuzun Rusya-Çin blokuna karşı artırılması, ekonomik ve siyasi olarak stratejik üstünlüğün sağlanması. Bugün radikal İslamcılar olur, yarın ılımlı İslamcılar…

Ortadoğu halkı için bunun tek anlamı var: Kanlı ve kansız savaşların, emperyalist çıkar dalaşlarının devam etmesi, yani katliam, kan ve gözyaşı…

1) Mao Zedung

2) Resmi Tarih Tartışmaları, Cilt 7, Özgür Üniversite Forumu içinde; ABD’nin Siyasal İslam Politikaları ve Türkiye, Şaban İba, sf. 233

3) Özgür Üniversite Forumu, Ekim-Mart 2002-2203, sayı 20-21, sf. 83

4) Resmi Tarih Tartışmaları, Cilt 7, Özgür Üniversite Forumu içinde; ABD’nin Siyasal İslam Politikaları ve Türkiye, Şaban İba, sf. 237

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu