DerlediklerimizGüncel

Güner Yanlıç | Tarım krizi

"Küçük geçimlik çiftçinin var olacağı güncel üretimler ve bu politikalar desteklenmelidir. Herkesin ulaşabileceği sağlıklı ve ucuz gıdanın yaşam hakkı olduğu bilinmeli ve bu yönlü çalışmalar yapılmalıdır"

Ekolojik tarım; insanın insana, insanın doğaya olan her türlü tahakkümüne karşı, her türlü hiyerarşi ve bürokrasiyi reddeden, birlikte-barışık ve dayanışmacı olan doğal tarım yöntemidir.

Endüstriyel olmayan, aşırı kâr hedeflemeyen, geçimlik ekonomi modeliyle üretim yapan, çeşitliliği esas alan bir üretim modelidir. Endüstriyel tarım; birey, mekan, toprak ve su gibi tüm yaşamsal alanlarımızda tahribatlar yaratarak bizi ve doğayı metalaştırma mantığı güden bütüncül olan sömürü ağını kurar.

Son yy.’da hortlayan küresel sermayenin sömürgeci temelli politikaları tüm dünyaya yayılmaktadır. Bugün ülkede yaşanan gıdaya erişimin zor ve pahalı olmasının temel nedeni, küresel sermayeye hizmet eden tarımsal politikalardır. Bugünkü merkezi iktidarın yanlış tarım politikalarıyla açıklanamayacak kadar derin ve planlı olduğunun bilinmesi gerekir. Küresel tarım politikalarıyla endüstriyel tarımın inşasının sonuçlarıdır.

Ülkemizdeki tarımsal kriz; son kırk yıldaki tarım politikalarının sonucu olarak bir tarım krizi ve buna bağlı bir gıda krizi ile karşı karşıyayız. T.Özal’la başlayan Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü hatta Birleşmiş Milletler ile ilişkiler ve yapılan anlaşmalar ile yaşama geçirilen neo-liberal politikalar, bugünkü krizlerin temel nedenidir. Kamuya ait olanın sermayeye devrinin adıdır ve yöntem olarak o gün bulunan özelleştirme bugün de devam etmektedir.

Doğal tarım üreticisi olan çiftçi kooperatif ve birlikleri gibi örgütlemelerin bitirilmesi için destekleme ve sübbanse’nin kesildi. Bunların sermayeye devri için anonim şirket vasfı kazandırılıp özelleştirilmesi için yasa ve yönetmelikler çıkarıldı.

Küçük ve geçimlik temelde üretim yapan çiftçiyi destekleyen ve sağlıklı ucuz gıdaya erişim için çalışmalar yapan kamu kurumları kapatıldı. 1. ce 2. derece tarım arazilerine çivi bile çakılamazken imar, enerji, maden, turizm gibi sektörlerin sömürüsü için yasalar düzenlendi. Su ve meralar kanunlar ile küçük üreticinin elindeki arazilerin sermayeye devrini kolaylaştıran kanunlar çıkarıldı. En son çiftçinin kendi tohumunu üretmesi ve kullanması yasaklandı.

Organik üretimin yapılmasının sertifikaya bağlanarak sermayeye devrinin yapılması da nihayet sayılır. Kırk yıl önce organik olan ürünlerin azaltılarak aşırı kâr mantığıyla satılması sağlandı.

Aynı ürün ama artık halkın ulaşabileceği ucuzlukta değil. Her ne kadar bunun inşasındaki yöntemler, onların deyimiyle yasa ve yönetmelik olsa da zor aygıtları olup zorla elinden almaktır. İnsana, toprağa ve suya zarar veren GDO, hibrit tohum ve buna bağlı kimyasal gübrelerin kullanılması gıda egemenliğinin ulaşabileceği son noktadır.

Gıdaya egemen olan insanlar, doğaya da egemen olur. Bu bilinçle endüstriyel tarım politikaları ve gıda egemenliği için çalışan sermaye ve yandaşlarına karşı tarımda özsavunma olarak değerlendirilebilecek çalışmalar yapılmalıdır.

Bunlar; geçimlik ölçekte tarımsal üretim yapanların desteklenmesi, bitki ve hayvancılığın iç içe yapılması, yerel (endemik) olan tohumların kullanılması ve kullanan üreticilerin desteklenmesi gerekir.

Tarım alanında demokratik komünal kooperatifler ve birlikler kurulmalı, kamuya ait topraklar topraksız çiftçiye dağıtılmalı, yerel tohum mücadelesi yükseltilmelidir. Küçük geçimlik çiftçinin var olacağı güncel üretimler ve bu politikalar desteklenmelidir. Herkesin ulaşabileceği sağlıklı ve ucuz gıdanın yaşam hakkı olduğu bilinmeli ve bu yönlü çalışmalar yapılmalıdır.

Yeniyasamgazetesi.com  15  Mart 2019

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu