Makaleler

Hava kurşun gibi ağır ama toprak gibi gebe!

Ülkenin her yeri savaş alanına dönerken karşılıyoruz 1 Mayıs’ı…

Sûr’da, Nîsebîn’de, Gever’de, Şirnex’te, Hezex’te, Silopiya’da halihazırda süren bir savaş varken bu kez bu savaşa Kilis de eklendi. Suriye halkının ilerici taleplerini manipüle ederek ülkeyi iç savaşa sürükleyen ve 5 yıldır da bu savaş bataklığından çıkamayan emperyalistlerin bölgedeki en büyük yardımcısı ve açgözlülüğü ile nam salmış olan AKP’nin kirli savaş politikaları bugün Kilis’te halkın canına mal oluyor. Sadece Mart ayının ortalarından bu yana 50’nin üzerinde roket mermisinin düştüğü (daha doğrusu atıldığı) Kilis’te en az 17 kişi yaşamını yitirirken, onlarca kişi de yaralandı. Son olarak 24 Nisan günü düşen roket mermisinin ardından Kilis halkı da sokağa dökülerek savaşın faturasını canıyla ödemek istemediğini söyledi.

Washington ziyaretinde ABD emperyalizminin baş temsilcisi ile görüşebilmek için bin takla atan, hastalanan Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan, sonunda emeline ulaşarak bir görüşme gerçekleştirmiş ve özellikle Suriye sınırında YPG/YPJ’nin öncülüğünde, Türkiyeli ve Suriyeli devrimci güçlerin birlikteliğindeki ilerleyişinden duyduğu rahatsızlığı dile getirmiş, savaş çığırtkanlığını sürdürmüştür. Aynı konuda Rusya ile de görüşen Erdoğan’ın, kendi emperyalist hedefleri farklı olan ABD’den bu konuda gereken desteği tam olarak alamasa da yeni savaş planları ve yeni görevlerle ülkeye döndüğünde ilk emri Kilis ve Halep’te cihatçı çetelerle yeni toplantılar alınması olmuştur.

Ancak Demokratik Suriye Güçleri’nin Fırat’ın batısında operasyon yapmasının önüne geçmek için devreye koyduğu diğer cihatçı (“ılımlı muhalif”) çetelerle DAİŞ’i temizleme planı kapsamında başlatılan El Rai operasyonunun zaferi dört gün sürebildi, DAİŞ kaybettiği yerleri geri aldı.

Kilis’in karşısında bulunan Azez-Mare-Cerablus hattında “güvenli bölge” oluşturma hayalleri yine suya düşen AKP Türkiye-Suriye sınırının kapatılması konusunu yeniden gündeme getirse de bunun pazarlıklarda bir güçsüz bir koz olmanın öteye geçemeyeceği açıktır. Ancak emperyalist-kapitalist sistemin pazarlık masasında verilen/verilemeyen her kararın halklara zulüm olarak döndüğü gerçeği bu vesileyle bir kez daha açığa çıkmış oldu ve AKP’nin bu başarısız ve amaçsız operasyonu Kilis halkını savaşın ortasında bedel ödemesine neden oldu.

 

Alanlar emekçilere kapatılmaya çalışılıyor

Bu 1 Mayıs; egemenler tarafından var olan savaş konseptinin bir parçası olarak ele alınıp işçi ve emekçilerin taleplerinin yasaklamalarla abluka altına alınması hedefleniyor. Ancak bu 1 Mayıs’a dönük yasaklamaların diğer bir yanı da; asgari ücrette yaptığı 1.300 TL kumpasıyla işçi ve emekçilerin gözünü boyamaya çalışan ama güvencesiz, geleceksiz çalışma biçimlerini meclisten geçirdiği torba yasalarla kurumsallaştırma çalışmalarına hız veren egemenlerin işçi sınıfının biraraya gelmesinden duyduğu korkunun büyüklüğüdür. Bundan kaynaklı 1 Mayıs’ı “yasaklı-yasal alan tartışması” minderine çekmek ve son yıllarda olduğu gibi işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ı halkın biraraya gelemediği bir “tatil günü” haline getirmek temel hedeftir.

Bu 1 Mayıs’ta İstanbul’da Taksim’i ve ardından da Ankara ve İzmir’de miting alanlarını yasaklayan egemenler, diğer yandan tüm toplumsal muhalefet kesimlerini geri çekilmeleri için sıkıştırma politikası gütmektedir.

 

Birlik, mücadele ve dayanışma şiarını yaşama geçirmek

Sonuç olarak halkın örgütlü güçlerinin karşısına geçerek “Ya baş eğeceksiniz ya baş vereceksiniz” diyen bir iktidarın, korku imparatorluğu yaratma hengamesi içerisinde 1 Mayıs Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü’nü karşılıyoruz. Neredeyse bir yıla erişecek olan bir saldırı ve savaş dalgası içerisinde geçireceğimiz bu 1 Mayıs, egemen güçlerle halkın devrimci, muhalif güçlerinin barikatlarının nereye konumlandıracağının daha da netleştiği bir dönem olacak, olması gerekiyor.

Olması gerekiyor; çünkü, AKP’nin kaptan koltuğuna oturduğu halk düşmanı egemen güçler işçi ve emekçilere, çeşitli uluslardan halka ve azınlık milliyetlere dönük barikatlarını en ileri seviyelere kurmuş ve halka karşı savaşını yükseltmiş durumdalar. Onların halk düşmanlığı ve savaş tamtamları cihanda duyulmuş ve görülmüş durumdadır. “Ya baş eğeceksiniz ya baş vereceksiniz” diyen bir iktidar, tüm ara dengeleri atmış ve halka karşı gözünü karartmış demektir, ki bugün Sûr’da, Nîsebîn’de, Gever’de, Şirnex’te, Hezex’te, Silopiya’da, Kilis’te yaşananlar bunun açık göstergeleridir. 8 Mart, Newroz ve bugün açısından da 1 Mayıs’a dönük yasakçı zihniyetleri ve bu kapsamda adım atan herkese dönük gözaltı ve tutuklama terörü ile “baş eğmeyen” kim olursa olsun, karşılık vereceğini açık bir şekilde kanıtlamıştır.

Şu an önemli olan devrimci, demokrat ve yurtsever güçlerin barikatlarını nereye kurmuş olduklarıdır. Bu saldırı ve savaş konsepti karşısında ne söylediklerinden ziyade ne yaptıklarıdır. Beklemeci, şaşkın, halk düşmanlarının barikatlarına göre konumlanan kimse bu saldırıdan nasibini almaktan kurtulamayacak ve kuşkusuz bu süreçten “tahribatsız” çıkamayacaktır! “Hava kurşun gibi ağır” ancak “hava toprak gibi gebe”dir. Faşizmi geriletmenin yolu 1 Mayıs’ın “birlik, mücadele ve dayanışma” şiarının her alanda hayata geçirilmesiyle mümkündür!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu