Makaleler

Hindistan’da Maoistler silahlı mücadelede ısrarlı

Hindistan dünyadaki en büyük demokrasi olarak tanıtılıyor ve büyük bir gelişime sahne olduğu söyleniyor. Ancak bu yalandır. Hindistan ve Çin’in büyüdüğü noktasında söylemde bulunan batı güçleridir, ama bu da doğru değildir.

Gerçekte böylesi bir büyüme yoktur ve demokrasiden de söz edemeyiz. Hindistanlı egemenler kendilerini övmektedir. Egemenler, 1947’den bu yana askeri bir yönetim olmadığını, demokrasi ile yönetildiğini söylemektedirler. Bu da büyük bir yalandır. Son 65 yıldır Hindistan’da askeri yönetim altında olmayan bir gün dahi geçmemektedir.

Yani sözde bağımsızlıktan bu yana. 1947 yılında bile İngiliz işgal güçlerinden Hindistan’ın iç egemenlerine bırakıldığında onların ilk işleri komünistlerin kurtarılmış bölgelerine saldırarak buraları ele geçirmek ve komünistlere karşı saldırıya geçmek oldu. 10 bin devrimciyi katlettiler 1947 ile 1956 yılları arasında.

Bu süreçte Hindistanlı egemenler Kaşmir’i ve Kuzey Doğu bölgesini işgal etti ve on binlerce insanı katletti. Filistin Ortadoğu için ne ise, Kaşmir de Hindistan için odur. Hint ordusu dünyadaki ikinci en büyük ordudur. İçeride sürekli azınlıkları ve devrimcileri hedef almış ve katletmiştir.

Türkiye’de olduğu gibi Hindistan’da da devlet faşist bir devlettir. 1967’de Hindistan’daki devrimciler revizyonist partiden ayrıldı ve ’67 ayaklanması gerçekleşti.

5 yıl içerisinde 10 bin devrimci katledildi. ’67 aynı zamanda yeni demokratik mücadelenin başlangıcı olarak da önemli bir tarih oldu. İlk devrimci parti HKP-ML 1970’de Charu Mazumdar önderliğinde kuruldu. Tüm Hindistan’da önemli bir yerdeydi bu parti. Ancak kısa zamanda 30-35 ayrı gruba bölündü.

’70’lerde, ayrılıklardan sonra biri güneyde ikisi kuzeyde 3 ana parti kuruldu. 10 yıl kadar kırsalda ayrı süren silahlı mücadele yürüttü bu partiler. Bu üç parti ile diğer tüm partilerin arasında büyük farklılıklar vardı. Bu üç parti de parlamentoyu reddetti ve seçimlerde yer almadı. Bunlar dışındaki tüm partiler parlamentoyu kabul etti ve seçimlerde yer aldı.

Bir diğer farklılık ise, aşama teorisiydi, önce kitlelerin direnişini yükseltmek ve onları silahlı mücadeleye hazırlamak gerek diyordu tüm partiler. Ancak bu 3 parti bunun yanlış olduğunu, aşama teorisi olmayacağını, kitlelerin zaten bir direniş içerisinde olduğunu ve silahlı mücadelenin başlatılması gerektiğini savundu. ’80’ler devrimci hareketin inşasıydı ve ’90’lar bunu ileri taşıma süreciydi.

’90’ların sonlarına gelindiğinde bu 3 büyük parti, kuzeyde HKP-ML Parti Birliği ve Maoist Komünist Merkez, Güneyde ise HKP/ML Halk Savaşı idi ve çoğu alanda daha da genişledi. Diğer grupların bazıları daha da küçüldü bazıları da yok oldu. Bu süreçteki önemli bir gelişme görülmelidir; ’70’lerde HKP/ML bölündüğünde bu 3 parti en küçük partilerdi ve diğerleri daha büyüktü, yani parlamentodan yana olan, silahlı mücadele başlatmayan ve aşama teorisine inananlar. Ancak ’90’ların sonuna gelindiğinde bunlar teker teker yok olmaktaydı.

hindistan maoistttSilahlı mücadele yürüten 3 parti ise çok daha büyüdü. HKP (Maoist) kurulduğunda Hindistan’da ulusal güvenliğe en büyük tehlike olarak gösterildi. Her gün medyada partinin anti-propagandası yapılarak ülkeye bir tehlike olduğu söylendi. Hindistan egemenleri polis gücünü bu partiyi yok etmekle görevlendirdi.

Son 5 yıldır Hindistan egemenleri orduya ve polise özel eğitimler vermekte, aynı zamanda ABD’de kendi askerlerini eğitim vermeleri için göndermektedir.

Yeşil Av Operasyonu

2009’da Yeşil Av Operasyonu (YAO) başlatıldı ve bahsini ettiğimiz eğitimler bu operasyon için hazırlık niteliğindedi. ABD ve İngiliz emperyalistleri, Siyonistler ve Hindistan devleti bir araya gelerek devrimcilere karşı bu büyük askeri saldırıyı planladı.

2009’da başlatılan bu projenin hedefi, 3 yıl içerisinde bölgedeki tüm Maoistleri yok etmekti. Bu alana bir anda 250 bin asker gönderildi. Operasyonun duyurusundan önce İçişleri Bakanı ABD’ye gitti ve 7 gün kaldı. Burada sadece 1. gün halka açık bir toplantıya katıldı, diğer 6 gün nereye kaybolduğunu kimse bilmiyordu.

Sonra Hindistan’a dönerek operasyonu açıkladı. 3 kelimeyle talimatını verdi: İlerle, egemenlik kur ve ele geçir. 4 grup vardı bu ekipte; yerel sivil polis, elit askeri polis, paramiliterler ve ordu. Lokal sivil polis ve elit polis bu operasyon için özel eğitildi. Ancak diğer yandan bu operasyona karşı çok büyük protestolar yapıldı. Her kesimden insan, farklı eylemliklerde bu operasyonun durdurulmaması için bir araya geldi.

Hükümet ülkede büyük bir kesimin devrimcilere destek verdiğini gözlemledi. Bu nedenle Yeşil Av Operasyonun olmayacağını ve askeri eylem yapmayacaklarını ilan etti. Ancak gerçekte ise orduya oralara konumlandırmış ve planlarını yapmışlardı. Bu bölge onlar için ayrıca mineral kaynaklar açısından da önemli; ülkenin altından kömüre % 80 mineral kaynağı bu bölgededir. Bu operasyon planlanmadan önce dahi bu mineraller çokuluslu şirketlere satılmıştı.

Bu bölge çok büyük önem taşımaktadır, çünkü hem mineral kaynakların olduğu, hem yerli halkın olduğu hem de devrimcilerin yıllardır faaliyet yürüttüğü bir bölgedir.

Bu bölgedeki yerliler İngiliz işgalinde dahi onları mağlup etmiş, İngilizler bölgeye girememiştir. Bu bölgede yerliler kendi krndilerini yönetiyordu; polis ve asker de bu bölgelerde herhangi bir yetkiye sahip değildi. Bu süreçteki durum Türkiye’deki duruma çok benzemektedir. Hindistan devleti doğal kaynakların satıldığı anlaşmalar yapmaktadır.

Örneğin alüminyum madenleri 3 trilyon dolara satıldı, ki bu neredeyse Amerika’nın 1 yıllık mali bütçesidir. Bu anlaşmalardan binlerce örnek vardır. Burada olan yerel bir şirket ihaleye girmektedir, ama onun arkasında yabancı sermaye bulunmaktadır. Bunlar gizli anlaşmalardır, yerel şirketler imzacılar olarak görülse de arkasında yabancı güçler vardır.

Kampanyaların parçası haline gelen araştırmacılar, akademisyenler bu belgeleri araştırdı ve bazı gizli belgeler ortaya çıktı, kamuoyuna açıldı. Anlaşmaların gerçek belgeleri hala bulunamadı, ancak bazı gizli maddeleri ortaya çıkarıldı.

hindistan maoisttBu konuda birçok araştırma yazısı, makale ve kitap yazıldı. Devrimci hareketlerin olduğu bölgelerde sadece maden projeleri vardır. Sözde Altyapı Projesi vardır devletin. 1000 km kıyımız vardır ve bu kıyı hep kimya projeleriyle doludur, yani söylendiği gibi bunlar altyapı projesi değildir. Bu kimya projeleri de aslında savaş endüstrisine hizmet etmektedir. Kömür enerjisi, termal projeler vardır, atomik enerji ve nükleer enerji üretim projeleri mevcuttur. Çok büyük alanlar verilmiştir, bu kimyasal projeler ve su yolları yapılmıştır buraların su ihtiyacını sağlamak için.

Ancak bizim için önemli olan buna karşı örgütlenen direnişleri görmektir. Devrimcilerin bulunduğu bölgelerde bu projelere karşı o kadar büyük direnişler olmuştur ki bu projelerin hiçbiri hayata geçememiştir. Diğer bölgelerde, yani devrimcilerin uzak olduğu bölgelerde halk kendiliğinden ayaklanmış ve bu projelere karşı direniş göstermiştir.

Devlet bu projeleri yapacak toprak bulamamaktadır. Halk direnmekte, her gün onlarca insan katledilmektedir. Bu insanlar canlarını vermeye hazırdır ama devlete bir parça toprak vermek istememektedir. Devrimcilerin olmadığı bölgelerde, örgütsüz olarak ayaklanan kitleler açıktan duyurular yaparak “Maoistler gelsin bize önderlik etsin” demektedir.

Tüm bu projelerdeki kayıplarından sonra, hükümet bir rapor hazırlamış ve “bu projeleri biraz yavaşlatmamız lazım, yoksa daha fazla toprağı kaybedeceğiz” denmiş. Hindistan’daki direnişlerden kaynaklı Halk Gerilla Ordusu yükseldi.

Yeşil Av Operasyonu Maoistleri bitirmek yerine daha da güçlendirdi. Ancak bu süreçte parti olarak büyük kayıplar da verdik. 4 MK üyemiz katledildi.

Hedef, halkı kızıl üs bölgelerinden uzaklaştırmaktır

YAO’nun amacı devrimci güçleri kırsal alanda yok etmekti, ancak bu gerçekleşmedi. Kırsal alanda mücadele güçlenmekte ve başka alanlara da yayılmaktadır. Kızıl üs bölgeleri hem nicel hem de nitel olarak güçlenmiştir. YAO, Hindistan hükümeti tarafından orada yaşayan insanların yerlerinden edilmesi olarak görülüyordu.

Hindistan devleti bunu halka açıktan bir savaş yerine düşük yoğunlukta savaş olarak planladı. O bölgeleri halktan arındırmayı planladı. Vietnam’da yapıldığı gibi stratejik planlar uygulamak istediler. Kuzeydoğu bölgesini tamamen halktan arındırmak istediler. 3 yıl önce 644 köy boşaltıldı, yani yaklaşık 3000 insan yerinden edildi. Bu YAO’nun ilk aşamasıydı. Buradan çıkarılan köylüler şehirlerde kurulan kamplara yerleştirildi.

Bu modelden görüyoruz ki hedef, halkı kızıl üs bölgelerinden uzaklaştırmaktır. Ama sonuç olarak bu insanlar isyan etti, ayaklandı ve çoğu köylerine geri döndü. Devlet böl-parçala-yönet yöntemiyle yine halkın bir kısmını köylerine geri dönmek isteyen köylülere karşı kullandı. Şimdi askeri güçler yeni halk güç merkezleri etrafında konumlanmaktadır.

Devlet ve medya bu bölgelere kurtarılmış alanlar demektedir, ancak biz yeni halk güç merkezleri-kızıl alanlar diyoruz. Asker bir gerilla alanından diğerine geçiş yaratamamaktadır. Bu nedenle, devletin yeni planı gerilla alanları arasındaki bağları kopararak onları ayırmaktır.

Mevcut durum şudur ki, devlet bu alanları hem birbirinden hem de kitlelerden koparmaya çalışırken, partinin hedefi ise bu bağların kopmasına izin vermemektir. Devlet burada bağı koparmak için saldırırken, parti bu bölgelerde alanlarını korumak ve genişlemek için savaşmaktadır. Devletin havadan ve karadan saldırıları olmaktadır.

Bir iki saat içerisinde operasyonu gerçekleştirip, sivil halkı öldürmekte ve evleri/köyleri yakarak gitmektedir.

mazumdarHer köyde halk yönetim komitesi seçilmektedir. Köylüler, küçük köylüler, orta sınıf ve işçi sınıfı köylerde hak sahibidir. Ancak toprak sahipleri ve üst kast aileler hak sahibi değildir. Seçilen komite eğer görevlerini yerine getirmez ve hata yaparsa, halk bu yönetimi geri çekip yenisini oluşturur. Bu yönetimler halkın katılımı olmadan kurulamaz.

Bu bölgeler kendi güçlerine ve olanaklarına dayanmaktadır ve dışarıdan hiçbir olanak kullanmamaktadırlar. Sonrasında 50-60 köy biraraya gelerek daha üst yönetimi seçmektedir. Bu toplantılarda okul müfredatları belirlenir, kitaplar ve derslikler hazırlanır ve devrimci eğitim burada belirlenir. Bu alan kendi kendine yeten ve dayanan bir bölgedir, ancak devlet bunu yok etmek istemektedir.

Askeri saldırı planı psikolojik bir savaşı da içermektedir.

Emperyalistlerin ve Hindistan devletinin psikolojik bir saldırı planı da vardır. Örneğin son 4 yıldır gerilla savaşına önemli sayıda kadın savaşçı katılmıştır. Devlet medya yoluyla bu noktada kadınların gerilla alanlarında cinsel tacize uğradığı propagandasını yapmaktadır. Hindistan devleti bugün şehirlerde bulunan önder kadınlarımız hakkında dahi bu karalama politikasını uygulamaktadır. Bu yolla kadını mücadeleden koparmaya çalışmaktadır.

Açık alanda kitle çalışması yürüten yoldaşlara dahi eskiden silahlı mücadele yürütenlere verilen idam cezaları ve müebbet cezası verilmektedir. Birçok yoldaşımız hiçbir delil olmadan, yargılanmadan yıllarca hapiste tutulmaktadır.

Bu nedenle bizlere hapishanelere saldırmaktan başka bir yol kalmamıştır. 3 hapishaneye baskın yaparak 3’ünde de yoldaşlarımızı serbest bıraktık. Bu hemen hemen her birinde 400 yoldaş etmektedir.

Son 3-4 ayda üst düzey devlet yetkililerinden 4 kaçırma olayı oldu. Devlet yetkililerinden kaçırılarak yoldaşlarımızın takası istendi. Yoldaşlarımızın yanında taraftar ve diğer yoksul halktan insanların da serbest bırakılmasını istedik. Çok fazla yoldaşımız serbest kalamadı ancak bazılarını almayı başardık.

Son olarak ise Hindistan’da mevcut duruma ilişkin polemiklere değineceğiz. “ML” partiler, bazı aydınlar ve Troçkistler tarafından partimize yönelik tartışmalar söz konusudur. Partimiz her gün medya, basın vs. tarafından da sürekli tartışılmaktadır. ML partiler, partimizin çizgisini eleştirmekte, bunun askeri maceraperestlik olduğunu, anarşizm olduğunu ve devrimci olmadığını söylemektedir. Yalnız Hindistan Marksist Leninist Komünist Parti (HMLKP)-Kurtuluş, (bu parti en büyük ML grubudur) parlamentoda yer alan ve açık bir partidir.

Bu parti bizim askeri ekonomist bir çizgi izlediğimizi, anarşist ve maceraperest olduğumuzu ve ülkedeki askeri saldırıların sebebinin biz olduğumuzu söylemektedir. Aynı zamanda HMLKP-Kurtuluş partimiz hakkında “siz sadece kendinizi değil bütün devrimci hareketin parçalanmasına sebepsiniz, sizin davranışlarınız hepimizi tehlikeye atmaktadır” demektedir. 20 yıl önce bu parti yeraltı çalışması ve silahlı mücadele yürütmüştür. Ama gelinen aşamada tamamen legalleşmiştir.

HMLKP-Naxalbari küçük bir partidir ancak olumlu bir duruş sergilemektedir, bizi destekleyen ve bize katılmak isteyen bir partidir. Aynı zamanda KP-Yeniden İnşa Komitesi ML grubu ise bizi destekleyen ve hakkımızda olumsuz propaganda yapan diğer “ML” gruplarına cevap veren bir örgüttür.

HKP (Maoist) hakkındaki polemik argümanlardan biri de Aydın “Marksistler” ve Troçkistler tarafından- partinin sadece köylü ve yerlileri örgütlediği, şehirlerde işçi sınıfı içerisinde olmadığı, proletaryadan kopuk olduğu için devrimci olmadığı, bu nedenle de yakında çökeceğini söylemektedirler. Partimizin fedakârlığının iyi niyetli olduğunu, yoksul köylülerin yaşadıkları adaletsizliklere karşı olumlu olduğunu, ancak devrimci ve komünist görmediklerini söylemekteler.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu