Makaleler

Şiddet kültürü ve kadına yönelik şiddet

Baskı, şiddet ve zorbalık faşist ve gerici tüm sistemlerin can damarıdır. Kendisini yenileyip var ettiği en önemli araçlardan birisidir. Devamlılığı için toplumsal baskı ve zoru daim kılmaktadır. Gerici sistem bunun yaşama geçirebilmek için egemen olan sınıf, milliyet ve inançlara ayrıcalıklar tanır. Onlara ezilen ikincil görülen sınıf, milliyet, inanç ve cinsiyetten olan, gerici sisteme muhalif olan ya da olma potansiyeli taşıyan tüm kesimlere karşı saldırma linç etme ve her türlü şiddet kullanma hak ve yetkisini verir. Onları korur ve kollar yasalarıyla da.

Kadına yönelik gerçekleştiren taciz-tecavüz dayak, işkence ve öldürme olaylarında devletin kolluk güçlerinden mahkemelerine kadar tüm kurumlarıyla korunduğunu saldırıya uğrayan kadın değil de saldırgan olmasının nedene tam da yukarıda belirttiğimiz zihniyet sonucudur.

Son yıllarda kadına yönelik şiddet ve saldırılarına % 1400 oranında artmış olmasının siyasi, ekonomik, politik ve kültürel birçok boyutunun yanında erkek egemen faşist sistem tarafından faillerin korunuyor olmasının da payı inkâr edilemez. Yine diğer önemli bir etken ise kadına yönelik gelişen şiddetin de sistem tarafından körüklenerek tüm topluma yayılan nefret ve linç kültüründen bağımsız olmamasıdır. Egemenlerin kullandıkları dile yaptıkları açıklamalara baktığımız da başkanından bakanlarına basınından medyasına tüm iletişim araçlarına kadar her tür araç devreye sokularak toplumda kin ve nefretin arttırıldığını görüyoruz.

Milliyetçilik ve şovenizm kışkırtılarak başta Kürt halkı olmak üzere egemen ulusal mensup olmayanlara, Ermenilere, Çingenelere vb yine sistemin cinsiyet kalıplarının dışındaki eşcinsellere, travestilere… Hak arayışı içinde olan işçi-emekçi tüm kesimlere yönelik linç kampanyaları düzenleniyor. Devletin kolluk güçlerini gözetimi ve ortaklığı ile saldırılar yapılıyor. İnsanlar sokak ortasında dayak ve işkencelerden geçiriliyor. Sorgusuz sualsiz katlediliyor. Yapılan saldırı ve katliamlar da “teröre” “bölücülüğe” karşı mücadele olarak lanse ediliyor. Ve bunlar kitlere kanıksattırılarak “öteki” görülene karşı şiddet ve saldırılar rutinleştiriliyor. Kadına yönelik şiddet de oluşturulan bu gerici kültürün ve şiddetin ezilenlerinde ezileni olan kadına karşı yoğunlaştırılmış olarak uygulanmasından başka bir şey değil.

Ülkemizde yarı-sömürge-yarı feodal yapının da etkisiyle kadının konumunun daha karmaşık bir yapıya sahip olduğunu ve daha fazla hak yoksunu bir durumda olduğunu biliyoruz. Bu karmaşık yapı ve hak yoksunu durum kadına yönelik baskı ve şiddetin de yoğun olmasını getiriyor. Kadının yaşadığı baskı ve şiddetin ölçütünde kadını sınıfsal konumu ait olduğu ulusal kimliği dini inançları kültürel ahlaki ve feodal değer yargıları yaşadığı coğrafya göre farklılıklarda gösteriyor. (Bir Partizan)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu