Güncel

Ş. Nubar Ozanyan Tugayı’ndan Mart ayına ilişkin değerlendirme

Ş. Nubar Ozanyan Tugayı, Mart ayına ilişkin gündem değerlendirmesini kamuoyu ile paylaştı.

Mart ayına ilişkin gündem değerlendirmesini kamuoyu ile paylaşan Ş. Nubar Ozanyan Tugayı, bölgede ezilen halkların Newroz, Paskalya ve Akito’yu emperyalistlerin ve bölge gericilerin saldırıları altında direnişle karşıladığına dikkat çekerek, “Baharın gelişinin, doğanın yeniden dirilişinin kutlandığı bu bayramlar, tüm baskı ve zulme rağmen umut ve direniş kitlelerin direnişine damgasını vurdu” dedi.

İsrail ve Türkiye gibi bölge gericilerinin kendi çıkarları için savaş ve işgali büyütme çabalarının sürdüğü belirlemesi yapan değerlendirme şöyle devam ediyor; “Son sürecin en öneli gelişmelerinden birisi İsrail’in Şam’da bulunan İran Konsolosluğu’na yönelik saldırısıdır. Savaş ve işgal durumlarında dahi dokunulmazlığı olan böylesi yerlere yönelik saldırılar aslında İsrail’in İran’ı savaşa çekme çabasıdır. F-35’lerle gerçekleştirilen bu saldırıda İsrail’in asıl amacının Filistin’de sürdürdüğü soykırım saldırılarını daha geniş bir alanda savaşa dönüştürmek istemesidir. Bu nedenle de 7 Ekim sonrası başlattığı soykırım saldırısından bu yana Lübnan’da Hizbullah’ı, Suriye’de Esad rejimini savaşa çekmeye çalışmaktadır. ABD, son süreçte İsrail’e olan desteğini azaltmıştır. İsrail’in azalan bu desteği yeniden arttırmasının önemli bir yolu da ABD ile sürekli bir çatışma halinde olan İran’ın savaşa sürüklenmesi olacaktır.”

İran-ABD çatışmasının benzer biçimlerde Rojava’da da devam ettiğini vurgulayan açıklamada, “Geçtiğimiz aylarda İran destekli Şii çeteler Deyr-ez Zor’da bulunan bir ABD üssüne saldırı düzenledi. Bu saldırıda QSD güçleri de hedef alınmıştı. Böylece QSD ve Özerk Yönetim de savaşa sürüklenmeye çalışılıyor. (…) ABD normalde bu tür saldırılara bir süredir cevap vermek yerine izlemekteydi. Ancak son yapılan saldırının ardından ABD tek seferde 150 Şii çeteyi öldürdüğü bir bombardıman saldırısı düzenledi” denildi.

Değerlendirme şöyle devam ediyor;

Diğer taraftan ise Türkiye bölgede savaşı kendi çıkarları doğrultusunda derinleştirmeye çalışmaktadır. Son haftalarda Irak ile yapılan görüşmelerde PKK’nin terör örgütleri listesine alınması talebinde tam bir başarı elde edemedi. Ancak çeşitli pazarlıklarla şimdilik Irak’ta PKK illegal örgütler listesine alındı. Bu anlaşmalar çeşitli dengelerin değişmesi ile her an değişebilmektedir. Irak, Türkiye’nin bu ve benzeri taleplerinde mümkün olduğunca işi ağırdan almaktadır. Bu durum elbette İbrahim Kalın gibi AKP/MHP hükümeti yetkililerinin tepkisini çekmektedir. Erdoğan’ın da bizzatihi bayramda Irak’ı ziyaret edeceğini açıklamasının sebebi budur. Irak Kürdistanı’nda PKK’ye yönelik saldırılarını artırmak isteyen Erdoğan işleri hızlandırmanın yolunu aramaktadır. Çünkü son yapılan yerel seçimlerde de görüldüğü gibi AKP/MHP hükümeti hızla kan kaybetmektedir. Bu durumu seçimler öncesi savaş çığırtkanlıkları yaparak tersine çevirmeye çalıştılar. Ancak istedikleri sonucu alamadılar. Bunun esas nedeni Erdoğan önderliğindeki AKP/MHP faşist bloğunun politikaları nedeniyle gün geçtikçe derinleşen ekonomik krizle halkın her geçen gün daha da yaşayamaz hale gelmesidir. Erdoğan’ın ve onun temsilcilerinin yalanları artık kitlelerin gözünde teşhir olmuş durumdadır. Filistin meselesinde İsrail’le her türlü ekonomik ve askeri anlaşmaları devam etmektedir. İsrail’in Filistin’de uyguladıklarının aynısını Rojava Devrimine karşı uygulamaktadır. İşçi grevleri ve ezilen kitlelerin eylemleri AKP/MHP medyası tarafından her türlü iftira ve yalanla manipüle edilmeye çalışılmaktadır. Doğanın talanı sürmektedir. Her türlü saldırı ve seçim hilesine rağmen Kürt Hareketi Türkiye Kürdistanı’nda çeşitli başarılara imza attı. Seçim sonrası Wan’da belediye gasp edilmeye çalışıldı. Ancak başta Wan halkı olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında bu adaletsizliklere artık yeter diyen kitlelerin tepkisinden çekinen Erdoğan hükümeti bu hamlesinden geri adım atmak zorunda kaldı. Bu seçimlerde AKP/MHP faşist ittifakı karşısında CHP ciddi kazanımlar elde etti. Şu anda AKP/MHP hükümetine bir alternatif gibi görülse de özünde CHP, faşist Kemalist diktatörlüğün kurucu unsurudur. Yarı-feodal ülkelerde faşizmin meşrutiyeti sorunu her zaman vardır. Askeri diktatörlüklerle inşa edilen faşizm daha sonrasında kitleleri ikna etmeye çalışır. Bu aynı zamanda burjuvazinin çıkarları ile de eşgüdümlü olarak ilerleyen politikalarla sağlanır. CHP de böylesi bir zihniyetin ürünü ve aracıdır. Seçimlerde AKP/MHP hükümetinin güç kaybetmesi demek Rojava’ya ve Irak Kürdistanı’na yönelik saldırı riskini bu iki sebeple artırmaktadır. Birincisi; AKP/MHP hükümetinin meşrutiyetini yeniden sağlamak için Türk milliyetçiliğini körükleyecek bir askeri intikama yönelecek olmasıdır. İkincisi ise bu blokun karşısında güç kazanan tarafın TC devletinin kurucu unsuru CHP olmasıdır. Türkiye’de egemenler ne zaman ekonomik kriz ve anti-demokratik politikaları nedeniyle köşeye sıkışsa ilk etapta Türk milliyetçiliğini, ataerkiyi ve her türden gericiliği körüklemektedirler. Rojava Devrimi hem bu anlamıyla hem de Erdoğan hükümetinin çeşitli hayallerine darbe indirmiş olmasıyla Türkiye’nin ilk hedeflerinden birisidir. Yine Irak Kürdistanı’nda bir devrim gerçekleşmemiş olsa da Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi gerillalarının bölgedeki varlığı ve faaliyetleri de Türk burjuvazisi ve Erdoğan’ın hayallerinin önünde engeldir. Bütün bu durum ve emperyalistlerin bölgedeki dalaşı ilerleyen günlerde işgal saldırılarının çeşitli biçimlerde artacağını göstermektedir.

Kafkasya’da da başta Azerbaycan ve Türkiye olmak üzere bölgedeki çeşitli gerici devletlerin ve emperyalistlerin dalaşı devam etmektedir. Hazar Denizi üzerinden Türkiye’ye ve oradan da Avrupa’ya bağlanması planlanan ticaret koridoru planı sürerken Ermenistan bu pazarlıkların kurbanı olarak seçilmiştir. Paşinyan hükümetinin batılı emperyalistlere yaklaşma planlarının bedeli Rusya emperyalizmi tarafından ağır ödetilmektedir. Son Paşinyan-Putin görüşmesinde bu daha da ayyuka çıkmıştır. Azerbaycan’ın Türkiye’nin açıktan katılımı ve İsrail’in destekleri ile Artsakh’ı işgal etmesinin ardından Paşinyan hükümeti oturduğu her pazarlık masasından ağır bedeller ödeyerek kalkmaktadır. Kuzeyde Gürcistan’a güneyde ve doğuda Azerbaycan’a topraklarını veren teslimiyetçi bir çizgi izlemektedir. Durum böyle ilerlediği takdirde ilerleyen yıllarda Ermenistan devletinin varlığı dahi tehlikeye girecektir. Bölgede devrimci hareketin kitlelere alternatif olamaması sebebiyle Ermeni kitlelerin biriken öfkesi yeni tipte Nazi hareketlerinin etrafında örgütlenmektedir. Aslında hiçbir biçimde Ermenileri düşünmeyen, bu türden faşist ve gerici hareketlerin varlığı bölgede emperyalistlerin politikalarını direkt olarak uygulayabilmeleri için önemli fırsatlardır. Arap Baharı sürecinde sokakları ve meydanları dolduran kitlelerin biriken öfkesi devrimci fikirler etrafında örgütlenemediği için El Nusra, Müslüman Kardeşler, DAEŞ gibi örgütler de büyük destek bulmuş ve sonuçları ezilen kitleler açısından çok ağır olmuştu.

Ermeni Soykırımının yıl dönümü yaklaşırken soykırım bugün çeşitli politikalarla sürdürülmektedir. Mesele yalnızca bir millet olarak Ermeniler değil çeşitli milliyetlerden bölge halklarının geleceğidir. Soykırımın yarattığı yıkımın kaldırılıp yerine yeni ve özgür bir yaşamın kurulabilmesinin anahtarı bu bilinçtir. Ermenilerin katledilmesiyle başlayan süreç yeni büyüyen Türk burjuvazisinin kendisini emperyalist çıkarlar doğrultusunda inşa etmesinin yoluydu. Bugün ise Türkiye ve İsrail başta olmak üzere çeşitli gerici ülkeler yeniden soykırım, işgal ve imhaya yönelmektedirler. Ermeni Soykırımı yalnızca Ermeni ulusuyla sınırlı kalmamış büyüyerek Rum, Asuri ve Süryanilerin de katledildiği bir sürece dönüşmüştür. Ardından ise sıra Türk ve Müslüman olmayan herkese gelmiştir. Bugün Filistin’de İsrail-Türkiye ittifakının temelini de bu soykırım harcı oluşturmaktadır. Rojava ve Suriye topraklarında sürdürülen işgal saldırılarının harcını bu soykırım oluşturmaktadır. Irak Kürdistanı’nda süren ve her türlü savaş suçunun işlendiği askeri operasyonların harcını bu soykırım oluşturmaktadır. 24 Nisan yaklaşırken başta Ermeni kitleler olmak üzere Ortadoğu ve Kafkaslarda halkların bu bilinç etrafında örgütlenmesi oldukça önemli bir yerde durmaktadır. Hem bugün yaşananları durduracak hem de geçmişin enkazını kaldıracak irade ancak bu bilinçle örgütlenebilir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu