GüncelManşet

IKBY’de referandum ve krizler silsilesi

“Bütün dünyada kapitalizmin feodalizme karşı nihai zaferleri dönemi, ulusal hareketlerle ilgili olmuştur. Bu hareketlerin iktisadi temeli, meta üretiminin tam zaferini sağlamak için yurt-içi pazarı ele geçirmek zorunda olması, aynı dili konuşan bir halkın yaşadığı bölgeleri siyasal bakımdan birleştirme zorunda olması gerçeğinde yatar ve bu dilin gelişmesini ve yazınsal alanda kök salmasını önleyen bütün engeller ortadan kaldırılmalıdır… Onun için, her ulusal hareketin eğilimi, modern kapitalizmin gereksinmelerinin en iyi karşılanabileceği ulusal devletlerin oluşumuna doğru bir eğilimdir. En derin iktisadi etkenler bizi bu amaca doğru sürükler ve bundan ötürü, bütün Batı Avrupa için, hayır bütün uygar dünya için kapitalist dönemin tipik, normal devleti, ulusal devlettir.” (Lenin, Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı, Sol Yay., s. 49)

Lenin, ulusal hareketlerin eğiliminin ulus devlet olduğunu ve kapitalizmin feodalizme karşı mücadelesi ve zaferinin ulusal hareketlerle olmasını belirtirken felsefi açıdan yadsınan çelişkilerden bahsetmektedir.

Marks’ın Komünist Manifesto’da ulus devletlerin oluşumunun işçi sınıfını olgunlaştıracağını ve proletaryanın ulusal mücadele evresinde yan yana olduğunu burjuvazi ile ayrışıp ona karşı mücadele edeceğini belirtti. Bu esas olarak çelişkinin evre değiştirmesi ve sosyalizmin ve komünizme giden yolun taşlarının dizilmesi anlamına gelmektedir.

Marks bunları ifade ederken çağın dinamiklerini gözlemlemiştir. Kapitalizmin feodalizme karşı yükselişini ifade ederken kapitalizmin kendi ölümünü hazırlayacak bir düzleme girdiğini de ifade eder. Bugüne gelirsek feodal parçalanmışlığın kapitalizme aykırı olduğu tarihsel gerçeği ile Ortadoğu’da Kürt ulusal hareketinin bağımsızlık referandumu önemli bir yerde duruyor.

Şurası bir gerçek ki Barzani referanduma sadece kendi çıkmazında kurtulmak için gitmemiştir. Buna ek olarak Barzani uzun yıllardır toprak genişliğini artırmış ve Rojava’nın kaderi ile bu amacını sürdürmenin derdindedir.

Barzani’nin Rojava’ya dair yaklaşımı bu minvaldedir ve bu durum iki ülke arasında bölünmüş Kürt topraklarının birleştirilmesini amaçlaması açısından önem arz etmektedir. 

Kürt Bölgesel Yönetimi(IKBY) halkın büyük bir çoğunluğunun da desteğini aldığı bağımsızlık referandumunu geride bırakmasının ardından özellikle Türkiye, İran ve Irak tarafından büyük bir şoven dalgayla, tehditlerle, caydırıcı ortak askeri tatbikatlarla karşılaşmıştır. Bugün İran, Irak ve Türkiye’nin (Suriye’deki iç savaş nedeniyle Suriye devletinin tutumu belirginleşmemiştir) referanduma yönelik saldırgan tutumları tarihsel bir kökten gelmesinin yanı sıra güncel politikada ve uluslararası ilişkilerde sıkıntılı bir sürece girdiklerine ve gireceklerine işarettir.

Irak devleti Kürt bölgesel yönetiminde gerçekleşen referandum sonuçlarına karşı Haşd-i Şabi’yi devreye sokarak soruna mezhepsel bir kılıf biçmekte ve Kürtlerin Sünni olmasına karşı meseleye milliyetçi temelde değil mezhepsel temelde yaklaşmaktadır. TC devleti ise meseleyi Kerkük’e kilitleyerek buradaki Türkmenleri bahane etmektedir. İran ise meseleye iki temelde yaklaşmaktadır.

Bunlardan birinci Irak’ın tavrı gibi mezhepsel bir yaklaşım ortaya koymaktadır, ikincisi ise İsrail’in yayılma politikası ve ulusal güvenlik penceresinden sorunlarını dile getirmektedir.

Ancak bu üç ülkenin ortak olarak bir noktadan beslenmektedir. O da tarihsel anlamda kendilerine emperyalistler tarafından sunulmuş ve feodal bir parçalanmışlık üzerinden kendi sosyo-ekonomik ve mülkiyet ilişkilerini korumaktır.

Yazımızda bu ülkelerin meseleye bakışlarını detaylı hale getirmeyeceğiz. Yazımızın konusu gereği ülkemiz hakim sınıflarının ve onların güdümündeki siyasal partilerin bu referanduma yaklaşımlarını ve referandumun ülke ekonomisine olası etkileridir.

 

Kürt meselesinde ebedi kardeşlik bildirgesi

Türk hakim sınıflarının tarihsel açıdan durdukları feodal parçalanmışlığı ve emperyalizme olan bağlılığı muhafaza etmektir.

Bu açıdan sadece AKP ve MHP nezdinde tanımlanan muhafazakarlık aslında ülkemiz tüm hakim sınıflarının ve hatta CHP’nin temel özelliğidir. Muhafazakârlık bir dini literatür gibi algılansa da esas olarak iktisadi ve sosyal açıdan herhangi bir konuda kapalı ve statükocu tutumdur.

Hakim sınıfların temel karakteri olan muhafazakarlığın en net görüngüsü Kürt ulusal sorunudur. Mevcut partilerin birbirleri ile dalaşta durdukları çizgi, Kürt meselesi olunca tek bir çizgiye dönüşmektedir. Zira ülkemizde Kürt ulusal sorununun devletin bekasını sarsan bir yerde durmaktadır. Bütün faşist, gerici partileri tek noktada buluşturan yer burasıdır.

Özellikle CHP’nin, AKP karşıtlığı üzerinden sağladığı çekim merkezi duruşu referandum sonrasında çatlamıştır. Bu çatlak CHP içinde referanduma ilişkin farklı tutumların ortaya çıkması ile gerçekleşmiştir. CHP’nin geleneksel tutumu ve referanduma takındığı tavır kendi içinde istifalara neden olmuştur.

7 Haziran sonrası AKP ve MHP’nin Kürt halkına dönük en azgın tasarruflarının yanında CHP ve onun döneminde çaylak olarak Kılıçtaroğlu liberal bir politika takınmışsa da esas olarak hem gelenekten kopmama hem de AKP karşıtlığının kendisine sağladığı minimal güç onda fonksiyonel çakışmalara sebep olan bir düzlem ortaya koymuştur. Türkiye Kürdistanı’na nüfuz etme çabası referandum sonrası hayal olmuştur. Bunun yanında bünyesinde oluşum gösteren yönetememe krizini bir kere daha tescillemiştir.

kürdistan petrol

Referandumun ekonomiye etkisi ve olasılıklar

IKBY’nin referandumu ekonomik açıdan da ciddi krizleri açığa çıkaracaktır. Çeşitli olasılıklarla beraber bu krizlerden bahsedecek olursak; Irak/Bağdat’ın Erbil karşısında iki seçeneği bulunduğudur. 

Birincisi, Erbil’e rahat vermeyerek ve referandumu bahane ederek daha merkezi davranacağı ve yerelin yetkilerini kaynaklarını kısıtlayarak yükselen muhalefeti İran ve TC’nin desteği ile sindirmek isteyecektir.

İkincisi ise kuşkusuz müzakeredir. ABD’nin öncülüğünde işleyecek olan bu sürece giderken Barzani’nin mağduriyet sürecine gideceği açıktır. IKBY’nin ekonomik tablosu da ortadadır.

Zaten yıllardır giderek kötüleşen ekonomi, düşen petrol fiyatları, IŞİD işgali ile bölgenin ekonomisi oldukça zor duruma düşmüştür. Bağdat’tan aldığı enerji payının azalması, gecikmesi ile IKBY içinde kamusal harcamalar yapılamamış ve birçok kamu emekçisi maaş alamaz hale gelmiştir.

Bu durum toplumsal anlamda bir yozlaşmanın önünü açmıştır. Memurlar rüşvet ve haraç gibi ilişkiler eğilmişlerdir. IKBY sadece İsrail’in desteği ile ekonomisini rahatlatamayacağı kesindir.

 IKBY’nin referandum sonucunu, bağımsız devlete dönüştürme gücü anda söz konusu değildir. Barzani de bunun farkındadır. Ancak referandumun kazanımını elinde koz olarak bulundurması ve bunu şantaj politikası olarak kullanması olasıdır. Halkın kaderini oylatarak kendisini aklayan bir partinin kendi yaşamsal varlığı için bu iradeyi kullanmayacağını söyleyemeyiz.

Öte yandan referandum sonrası bölgede artan kriz ve çelişkiler TC açısından bir gerçeği ortaya çıkarmıştır.

Bu durum TC’nin risk priminin yükselmesidir. TC’nin son iki haftada risk primi yüzde 20 artmıştır. 20 Eylül’deki FED kararlarından dolayı zaten yükseliş eğilimi gösteren Dolar, bölge riski ile yükselme eğilimindedir.

Bunun, büyük döviz açıkları olan TC’ye büyük sorunlar çıkaracağı açıktır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu