GüncelMakaleler

YORUM | Ermeni Halkının Devrimcileri ve Nemesis Anıtı!

Ermeni fedailerinin bir gün gelip hesap soracaklarını hesaplayamadılar. Devrimci adaletin hesap soruculuğunu unuttular.

12 Aralık 2022’den bu yana Azerbaycan-Türk devletlerinin kuşatması altında bulunan Artsakh Cumhuriyeti’nde ulaşım, sağlık, gıda ve enerji sorunları çözüm bekleyen sorunların başında gelirken, tüm bunlar yetmiyormuş gibi Ermenistan ile tek ulaşım yolu olan Laçin Koridoru üzerinde tüm giriş ve çıkışlar için Kontrol Noktası kuruldu. 120 bin insan çok zor koşullar altında kış mevsimini geçirirken, hiçbir zaman eksik olmayan provokasyonlar ise artarak devam etmektedir.

Halk taciz, saldırı, işgal, yaralanma, sınır ihlalleri ile karşılaşırken amaç halkın günlük yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayamaması ve Artsakh’ı terk ederek göç etmeye zorlamaktır.

İşgal edilen topraklarda Türkiye ile Azerbaycan egemenliğinde, tarihi-ekonomik ve kültürel doku yerle bir edilerek bir “Türk Yurdu” oluşturulmak istenmektedir. Türk devletinin Kuzey Suriye’de hayata geçirdiği politikanın bir benzeri gerçekleştirilmektedir. İşgal edilen Rojava topraklarında, Türk işgal kuvvetleri halkı zorla Türkleştirme amacıyla, mal ve canına kıyarken aynı şekilde Kafkaslar’ı da işgal etmek Türk devleti projesi olarak şekillenmektedir.

Üstelik tüm bu kuşatma, sınır ihlalleri ve en son Ermenistan’a giden Laçin Koridoru üzerinde kurulan Kontrol Noktası, sözde Rus Barış Gücü askerlerinin gözleri önünde cereyan etmektedir. Ermenistan ile Rusya askeri ve ekonomik olarak Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nün (KGAÖ) üyeleri olarak görünürde stratejik müttefiktirler. Yine Rusya’nın Ermenistan’da askeri üsleri bulunmaktadır.

Bu anlamıyla Rusya emperyalizminin Ermenistan üzerinde önemli bir etkisi vardır. Bu gerçeğe rağmen Rusya’nın Laçin Koridoru’na kurulan blokaja ve Kontrol Noktası’na göz yumarak ses çıkarmaması dikkat çekicidir.

30 kadar ırkçı faşist çete mensubunun Laçin Koridoru’nu bloke ederek yüz bin insanın yaşamına kastetmesine sessiz kalmak ancak emperyal çıkarlarla açıklanabilir. Çevreci olduklarını söyleyen 30-40 eylemcinin arasında MHP-Ülkü Ocakları-Özel Harekatçıları bulunmaktadır. Rusya’nın bu gruba müdahale etmeyerek deyim yerindeyse eylemlerine göz yumması, Rusya emperyalizminin içinde bulunduğu durumdan ve Ermenistan’daki gelişmelerden bağımsız değildir.

Türkiye ile Ermenistan arasında 14 Ocak 2022’de başlayan sözde “normalleşme” ilişkileri -dört defa görüşülmesine rağmen- birdenbire yerini tehdit söylemlerine bıraktı. Daha ilk günden bu yana açıklamaya çalıştığımız “normalleşme” yalanlarının artık inandırıcılığı kalmadığı ortaya çıkmıştır. Alnındaki soykırım lekesini henüz temizlemeden, dünyada teşhir ve tecrit olmuş TC devletinin “barış-demokrasi” yalanları ve Kafkaslar’ın yeniden işgal planları ortadayken gerçekçi değildir.

Nitekim TC devletinin, Yerevan’da, 1915 Ermeni Soykırımı’na katılan eli kanlı katillerin cezalandırılması eylemlerini gerçekleştiren fedailerin anısına açılan “Nemesis Çeşme Anıtı”nı ileri sürerek, Türk hava sahasını haber vermeden Ermenistan uçaklarına kapatması bahsi edilen “normalleşme” ve “barış”ın ne olduğuna dair önemli bir göstergedir. TC’nin bu tavrı, Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkileri bir kez daha gerginleştirmiştir.

Ermeni Soykırımı’nın planlayıcısı-mimarı ve uygulayıcısı olan Talat-Enver-Cemal ve birçokları hakkında 1919’da Yerevan’da Ermeni Devrimci Federasyonu Genel Kurulu’nda çok gizli bir karar alındı. Adını Yunan mitolojisindeki intikam tanrıçası Nemesis’ten alan bu kararla Ermeni devrimciler; Ermeni Soykırımı’nı planlayan, gerçekleştirilmesinde aktif olarak rol alan eli kanlı katillerin halk adına cezalandırılması ve devrimci adaletin sağlanması amacıyla “Nemesis Operasyonu”nu başlattılar.

Nemesis Operasyonu’yla yüzbinlerce insanın katledilmesinden birinci derecede sorumlu olan eli kanlı katillerin cezalandırılması eylemleri Amerika’dan Avrupa’ya Türkiye’ye, Azerbaycan’a kadar bulundukları yerler tespit edilerek, tek tek Ermeni halkı adına cezalandırılmalarıyla gerçekleştirildi. Bu eylemler başta Ermeni halkı olmak üzere, ezilen mazlum halklar adına devrimci adaletin gerçekleştirilmesi eylemiydi. Bu nedenledir ki Ermeni halkı, bu eylemleri destekledi ve sahiplenildi. Yeni nesillere bu fedailerin isimleri verilerek devrimciler yaşatıldı ve tanıtıldı.

“Nemesis Operasyonu” devrimci adaletin sağlanmasıdır!

Soykırım suçunun cezalandırılması ve devrimci adaletin sağlanması eylemlerini gerçekleştiren bu fedailer adına 24 Nisan 2023 soykırım anmalarından bir gün sonra Yerevan’da “Nemesis Çeşme Anıtı”nın açılışı yapıldı. TC, bu anıtın açılışına kendinden beklenen bir tepki verdi.

Anıt vesilesiyle yapılan açıklamalarla, Ermeni Soykırımı’nı sahiplendiğini bir kez daha göstermiş oldu. Aslında TC açısından bu bir sır değil. Nitekim daha kuruluş yıllarında Ermeni Soykırımı’nda rol oynayanları önemli görevlere getirmiş, Ermeni Soykırımı’nın bir numaralı planlayıcısı olan ve Almanya’ya sığınan ve Ermeni fedailerce devrimci adaletin gereği olarak Berlin’de cezalandırılan Mehmet Talat’a “iade itibar” yapmış, ailesine çökülen Ermeni mallarından maaş bağlamıştır.

TC devletinin Ermeni Soykırımı’nı sahiplenen tutumu yüzyıldır Türkiye’de meydanlara, okullara, bulvarlara, yeni doğan çocuklara katillerin isimleri verilmesinden, soykırımın yıldönümünde Ankara’nın en işlek yerine Talat-Enver-Cemal katillerin resimleri asılmasından da rahatlıkla anlaşılır. TC’nin Ermeni Soykırımı’nı sahiplenmesi, mecliste Ermeni Soykırımı’na soykırım diyen Ermeni milletvekilinin ölümle tehdit edilmesinden, 24 Nisan’larda Ermeni Soykırımı anmalarını yasaklamasına kadar bir süreklilik içindedir.

TC devletinin İttihatçısı, Kemalist’i ve İslamcısıyla Ermeni Soykırımı’na ve Ermeni Soykırımı’nı hatırlatan anıtlara karşı tutumu, 13 Mayıs 1980’de Elazığ’da katledilen Ermeni komünist Armenak Bakır’ın anısına soykırımın yüzüncü yıldönümünde yapılan anıt mezarına saldırmasından ve anıtın yıktırılmasından da rahatlıkla anlaşılabilir. Durum buyken, TC’nin Yerevan’da açılan “Nemesis Anıtı”na tepki göstermemesi düşünülemezdi. Nitekim anıtın açılışı nedeniyle TC tarafından son derece saldırgan açıklamalar yapılırken, pratik olarak da hava sahasını kapatılarak Ermeni halkını bir kez daha cezalandırma yoluna gidilmiş durumdadır.

Devrimci adaletten kaçış yok!

TC’nin bu saldırgan tavrına karşı Ermenistan’da yönetimde bulunan N.Paşinyan yönetimin tutumu ise dikkat çekicidir. Paşinyan “…benim fikrimi öğrenmek isterseniz şunu düşünüyorum. Yanlış bir karar verildi. Ve bu kararın uygulanması da yanlıştır…” açıklaması yapmıştır. Ermenistan Parlamento Başkanı Alen Simonyan ise “Anıt Ermenistan devletinin dış politikasının bir tezahürü değildir” diyerek hem TC devletinin saldırganlığına “hak vermiş” hem de Ermeni devrimcileri ve onların devrimci adaletleri arasına mesafe koymuşlardır.

Bu tavır şu anda Ermenistan’da iktidarda bulunanların sınıfsal kimliğine ve burjuva karakterine uygundur. Çünkü Paşinayan ve temsilcisi olduğu sınıf, Ermeni devrimcilerin devrimci adaletinden kendi sınıfları adına da korkmaktadırlar. Bu nedenle devrimci şiddetle aralarına mesafe koyma, devrimci şiddeti ve adaleti reddetme sınıfsal karakterlerine uygundur.

Soykırımla yok edilen Ermeni halkının en değerli evlatları en kötü bir zamanda ortaya çıkarak tarihi rollerini oynadılar. Ve tarihe geçtiler. Onlar Ermeni Devrimci Fedai geleneğini hayatları pahasına bedeller ödeyerek yaşattılar. Soykırım suçu işleyen ve devrimci adaletle cezalandırılan bu katiller, İstanbul’da kendi mahkemeleri olan Divan-ı Harp Mahkemeleri’nin aldığı “idam kararları”na aldırış etmeden, yurt dışına kaçarak kurtulacaklarını, rahat bir hayat yaşayacaklarını hesap ettiler.

Bir gün hesap vereceklerini unuttular. Bu katiller, başta Ermeniler olmak üzere, Türk halkı da dahil olmak üzere bütün halkın alınterinden çaldıkları servetler ile lüks içinde rahat bir yaşam yaşayacaklarını umdular. Ermeni fedailerinin bir gün gelip hesap soracaklarını hesaplayamadılar. Devrimci adaletin hesap soruculuğunu unuttular.

1919’da Amerika’dan Avrupa’ya Ortadoğu’ya Yerevan’a kadar o dönemin en güçlü örgütü olan Ermeni Devrimci Federasyonu soykırım suçlularının faillerinin cezalandırılması kararı alınca sorumlu olarak 1884 yılında Elazığ’da doğan esas ismi Hagop Ter Hagopyan (Şahan Natali) görevlendirildi. Şahan Natali ailesini ve tüm akrabalarını Hamidiye Alayları katliamlarında kaybetmişti. Yunan bir aile tarafından kurtarılıp, Elazığ’da Amerikan kolejinde okumuştu.

Şahan Natali daha sonra Amerika’ya zengin bir aileye evlatlık olarak verildi. Ama o halkının çektiği acıları unutmayarak, Yerevan’daki toplantıya katıldı. Nemesis Operasyonu’nu başarıyla yönetti. Onun önderliğinde eli kanlı katiller tek tek tespit edilerek, Ermeni halkı ve devrimci adalet adına cezalandırıldılar. Sadrazam Mehmet Talat; İçişleri Bakanı ile Başbakanlık görevlerinde bulundu. 15 Mart 1921 yılında Berlin’de Soğomon Tehleryan tarafından Ermeni halkı ve devrimci adalet adına cezalandırıldı.

İsmail Enver; Ordu Komutanı, 4 Ağustos 1922’de Tacekistan’da Hagop Melkonyan tarafından cezalandırıldı.

Ahmed Cemal; Ordu Komutanı, iki koruyucusuyla birlikte 25 Temmuz 1922’de Gürcistan, Tiflis’te Ardaşes Kevorkyan-Melik Şahnazaryan tarafından cezalandırıldı.

Bahattin Şakir ve Cemal Nazmi; Teşkilat-ı Mahsusa yöneticisi, Karadeniz katliamlarından sorumlular. 17 Nisan 1922’de Berlin’de Aram Yerganyan ile A.Şirakyan tarafından cezalandırıldılar.

Said Halim; Başbakan, Roma’da 5 Aralık 1921’de Arşavir Şiragyan tarafından cezalandırıldı.

Behbud Han Çeveşir; Azerbaycan İçişleri Bakanı, Ermeni katliamlarından sorumlu, 18 Haziran 1921 yılında İstanbul’da Misak Torlakyan tarafından cezalandırıldı.

Fetali Han Hoyi; Azerbaycan Başbakanı, 19 Haziran 1921 yılında Tiflis’te Aram Yorganyan-Misak Giragosyan tarafından cezalandırıldı.

Bu devrimci eylemler “Nemesis Operayonu”nda gerçekleştirilen devrimci adalet eylemlerinden sadece birkaçıdır.

Bu devrimci eylemler, soykırıma uğratılan Ermeni halkının adalet eylemleridir. Bu eylemleri gerçekleştirenler devrimcilerdir. Günümüzde TC devletinin bu devrimciler adına yapılan anıta saldırması anlaşılırdır. Türk hakim sınıflarının devleti soykırım üzerine kurulmuştur.

Bu nedenle her fırsatta soykırım suçunu işleyen katilleri sahiplenmesi ve bu eli kanlı katilleri cezalandıran devrimcilere saldırması onun sınıfsal yapısına ve faşist karakterine uygundur.

Ermenistan ve Paşinyan yönetiminin ise bu fedaileri sahiplenmemesi, devrimci adaleti gerçekleştirenler adına bir anıt yapılması ve onların -devrimcilerin- yaşatılmasını “yanlış” olarak değerlendirmesi ise onun temsil ettiği burjuva çizgiden bağımsız değildir. Burjuvazi gerçek tehlikenin sınıf kardeşlerinden ziyade devrimcilerden geldiğinden ve geleceğinden emin olarak saf tutmaktadır. Türk ve Ermeni hakim sınıfları Ermeni devrimciler söz konusu olduğunda aynı safta buluşmaktadır.

Ermeni devrimciler, devrimci adaletin sağlayıcıları olarak sahiplenilmelidir. Onlar insanlığın onurlu tarihinde hak ettikleri yerdedirler. Ne Türk devleti ne de Ermeni yönetimi onların devrimci adaleti yaşatmaları gerçeğinin üzerini örtemeyecektir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu