GüncelMakaleler

İstanbul’un Irgatları: Bugüne ışık tutan bir mücadele deneyimi!

Ülkemiz sol, sosyalist hareketine hakim olan yaklaşım bu coğrafyanın, sosyalist, komünist, devrimci hareketini TKP ile başlatmak şeklindedir. Oysa, TC devletinin ilk kuruluş dönemlerinde tarih sahnesine çıkan ve aktif/etkili siyasal yaşamı oldukça kısa bir süren TKP öncesinde de bu coğrafyada (özellikle de Ermeni devrimci hareketleri) sosyalist, ilerici hareketler vardı ve azımsanmayacak bir etkinliğe sahipti

TC devleti, Osmanlı’nın bağrından, onun bir devamı olarak değil de “Kemalist Devrimle, bir kopuşla ortaya çıktığını iddia edegelmiştir. Buna göre, Osmanlı İmparatorluğu, Ortaçağ karanlığını, feodalizmi ve gericiliği temsil ederken “Yeni Türk Cumhuriyeti” ise çağdaş, aydın ve modern bir devlet olmuştur. Osmanlı’dan TC’ye, devletin temel kodları bağlamında bir süreklilik olduğu hususunda özellikle de son dönemlerde yapılan araştırmalarla belli bir mesafe kat edilmişse de söz konusu devamlılığın, sosyalist, devrimci, ilerici hareketler başlığı ise hala büyük oranda karanlıktadır.

Ülkemiz sol, sosyalist hareketine hakim olan yaklaşım bu coğrafyanın, sosyalist, komünist, devrimci hareketini TKP ile başlatmak şeklindedir. Oysa, TC devletinin ilk kuruluş dönemlerinde tarih sahnesine çıkan ve aktif/etkili siyasal yaşamı oldukça kısa bir süren TKP öncesinde de bu coğrafyada (özellikle de Ermeni devrimci hareketleri) sosyalist, ilerici hareketler vardı ve azımsanmayacak bir etkinliğe sahipti…

Türk hakim sınıfları, yeni tarih yazımını yalnızca kendi geçmişlerine ilişkin yapmıyor. Onlar aynı zamanda bu topraklarda köklü bir geçmişi bulunan devrimci, sosyalist, hareketlerinde tarihini yeniden yazmıştır kuşkusuz Kemalist bir bakış açısıyla. Sosyalist hareketlerin TC’nin ilk kuruluş dönemiyle başlatılması tutumunun devrimci, ilerici saflarda ve sol cenahın akademik çevrelerinde hakim bir yaklaşım olduğunu söylemek yanlış olmaz. Sözgelimi TKP öncesinde Beyazıt Meydanı’nda son nefeslerinde “Yaşasın sosyalizm” sloganlarını haykıran Ermeni Hınçak Partisi’nin üyeleri Paramaz ve 29 yoldaşının hikayesini yeni öğrendik. Osmanlıdan TC’ye devlet katında bir devamlılıktan söz edilecekse, benzer şekilde sosyalist, devrimci örgütlenme ve hareketler açısından da bir sürekliliğin bulunduğu gerçeğine ışık tutmak, mücadelenin tarihselliği ve deneyimlerin aktarımı açısından son derece önemli.

Bu bağlamda, Osmanlı hanedanının istibdat rejimine karşı 1800’lerin sonlarından itibaren amansız bir mücadele veren Ermeni devrimci örgütlerini anmak yerinde olacaktır. 1908’de 2. Meşruiyetin ilan edilmesine neden olan kitle hareketleriyle sosyalist, devrimci grup ve partilerin, çok geniş kesimlere ulaştığını, önemli kazanımlar elde ettiğini ve kurumsallaşmalar yarattığını vurgulamak gerekir.

Biz bu makalemizde 1900’lerin ilk yıllarında coğrafyamızda cereyan eden işçi hareketlerine, sosyalist örgütlenmelere, Türkiye Sosyalist Merkezi (TSM) ve yayın organı “O Ergatis”(Irgat) örnek üzerinden bakmaya çalışacağız.

1 Mayıs İlk Defa Kutlanıyor!

Türkiye Sosyalist Merkezi ve başlıca yayın organı “O Ergatis” gazetesini oluşturan çevre 1909 Mayıs’ı itibariyle İstanbul’da biraya gelmiştir. Dergi ise Haziran 1910’da yayımlanmaya başlamıştır. İlk 1 Mayıs mitingi, söz konusu tarihte (1910’da) sosyalist örgüt Ergatis ve Ermeni devrimci sosyalist partileri Hınçak ve Daşnaksutyun’un daveti üzerine gerçekleştirilmiştir. 1 Mayıs günü iş bırakan işçilerin sayısı beş yüzü geçmiş, Pipino Bira Fabrikasının bahçesindeki kutlamaya katılan işçilerin sayısı ise sekiz yüzü bulmuştur. Kutlamada işçiler adına bir kadın işçi Türkçe bir konuşma yapmış ardından Ermenice, Yunanca konuşmalar yapılmıştır. Kutlamanın sonunda işçiler kırmızı 1 mayıs kurdelelerini takarak deniz yönüne bir yürüyüş gerçekleştirmişler ve bu sırada paydos eden tütün rejisi işçilerinde katılımıyla bin kişiyi aşan bir topluluk oluşmuştur.

Önceki yılda, 1 Mayıs’ta Kılburnu’nda işçilerin bir toplantı örgütlediği ardından şarkılar eşliğinde Kâğıthane’ye geçtiği kayda geçmiştir.

Grev Dalgası

Ergatis gazetesi, dönemin İstanbul’u, işçi hareketleri ve sosyalist örgütlenmeler özellikle zanaat temelli değişik iş kollarındaki çalışma koşulları hakkında bilgi veren bir muhtevaya sahiptir. Ergatis gazetesinde işçilerin örgütlenme düzeylerinin gelişimine dair çok sayıda habere rastlamak mümkündür. Öyle görünüyor ki 1910 yılının ikinci yarısı, değişik iş kollarındaki İstanbul işçilerinin örgütlenme çabalarının yoğunlaştığı bir dönemdir. Örneğin gazetenin ikinci sayısında Reji tütün işçilerinin bir cemiyette örgütlenmeyi başardıklarından bahsedilerek, örgütlenen işçi sayısının sekiz yüze ulaştığı vurgulanır. Öte yandan bu gelişme üzerine tekel müdürü mahallenin imamını harekete geçirerek Türk işçileri kararlarından vazgeçirmeye böylelikle de işçileri kendi aralarında bölmeye çalışır. Ancak neticede Türk/Müslüman işçiler müdürün bu girişimine kanmamışlar ve arkadaşlarını cemiyete kaydetmeye devam etmişlerdi.

1908 “devrimi”nin hemen akabinde yaşanan grev dalgasına, hükümet ve İttihat ve Terakki Cemiyetinin yanıtı, ekim ayında grev hakkına yönelik önemli sınırlamalar getiren bir geçici kanunun yürürlüğe sokulması olmuştur. Böylece bu kanunla demiryolları, tramvaylar, limanlar ve aydınlatma gibi kamusal olarak nitelenebilecek hizmetlerde grev ve sendikalar yasaklanır. Grevleri bastırmaya yönelik bu çabaya rağmen bilhassa 1910 yılında İstanbul’da irili ufaklı birçok işkolunda yeni bir grev dalgasına tanıklık etmek mümkündür. Örneğin, gazetede Samli şemsiye imalatçısında çalışan 24 işçinin aşırı çalışma saatleri (yazın 10,5 ve kışın ise 11 hatta 12 saat) düşük ücretler aşırı iş yükü ve en önemlisi işletme müdürünün işçilere kötü muamele etmesi nedeniyle greve gittiklerini duyurarak patronun grevi baltalama girişimlerinden sonuç çıkmayınca işçilerin tüm taleplerinin kabul edildiğini duyurur.

Gazeteye göre, işçilerin patrona kabul ettirdikleri anlaşma metninde ücret zammı, haftada bir gün tatil, işçilerin ciddi bir gerekçe olmadıkça işten çıkarılmamaları, grev sırasındaki gündeliklerini almaları, 1 Mayıs’ı kutlayabilmeleri vb. pek çok madde yer almaktadır. Taleplerin kabul edilmesi şehirdeki diğer şemsiye imalatçısında çalışan işçileri de harekete geçirir zira bu işletmelerde de aynı taleple grevler başlar. Gazete bu grevlerinde başarıya ulaşacağını vurgular. Nihayetinde gazetenin öngörüsü doğru çıkar ve işletmecilerden Yahuda ve Avraam Morenilerinde işçilerin taleplerini kabul eder.

“Türkiye İşçileri, Ermeniler, Yahudiler, Rumlar ve Türkler Birleşin”

Ergatis’in aktardığı bir başka başarılı mücadele deneyimi Stavrodromi’deki (Beyoğlu) Kurtesi biraderlerin marangozhanesinde gerçekleşen grevdir. Gazeteye göre, İstanbul’daki mobilya fabrikalarındaki çalışma saatleri günde 12 saate kadar çıkarken ücretler hayli düşüktür bunların neredeyse hepsinde 14 yaşından küçük çocuklar çalışmaktadır. Kurtesi biraderlerin marangozhanesinde çalışan 14 işçi gündeliklerinin iki kuruş artırılması için 24 Eylül’de greve giderler. Neticede patronlar marangoz cemiyetiyle uzlaşmak zorunda kalır. Bu kazanımın Üsküdar’da Sarafyan kardeşlerin mobilya fabrikasında,  Dolmabahçe’deki Sarun Efendinin fabrikasında çalışan işçilerin başarılı grevleri için ilham olduğu anlaşılıyor.

Aynı dönemde bir başka grev hareketliliği ceket terzisi işçileri arasında yaşanır. Gazete, İbrahim Karakaş, Zozef Staingkrar, Kosmididi ve Eliade, Stathopulu ve Skarlatu, Tsropulu, Beniamin Sper, Ali Efendi, Ferit İbrahim, A. Haykopulu, S.Levi, Ant. Stavrides, I. Kalaitzoglu ve Skufopulu mağazalarında çalışan ceket terzilerinin 8 Ağustos’ta greve gittiklerini duyurur. Grevci işçilerin talepleri, dokuz saatlik işgünü, yıl boyunca sürekli iş ve gece vardiyalarının 3,5 saatle sınırlandırılarak yarım işgünü ücreti olarak hesaplanmasıdır. Bu talepleri işçiler 93 grevcinin 78’inin imzasıyla yazılı hale getirmişler ve haklarını savunmak ve talepleri karşılanıncaya kadar greve devam etmek amacıyla bir sendika kurma kararı almışlardır. Ergatis’e yer alan habere göre, işçiler grev ve sendikanın kuruluşundan sorumlu olacak bir komite seçmişlerdi. Komite, M. Karvuni,Cavit Hacı Hüseyin, Hosep Canikyan, D. Phenarikof ve M. Gerikovits adlı işçilerden oluşmaktaydı. Komiteyi oluşturan isimler işçilerin ulusal çeşitliliğini gösterdiği gibi grevcilerin bu çoğulluğu komitede temsil etme noktasındaki hassasiyetini de ortaya koymaktadır.

Böylesi bir hassasiyete gazetede duyurulan diğer işçi cemiyet ve sendikalarının yönetim kurullarında da tanık olunduğunu da yeri gelmişken belirtelim.

Neticede İbrahim Karakaş hariç mağaza sahipleri işçilerin taleplerini kabul ederler. Öyle görünüyor ki ceket terzisi işçiler bu süreçten sonra bir cemiyet kurmayı başarırlar.

Öte yandan başarısız deneyimler de daha güçlü ve sınıf temelli örgütlenmeler oluşturma ihtiyacının altını çizmek için gazete tarafından kullanılır. Kömür işçilerinin 11 gün süren grevinin kısmi ve geçici bir başarıyla bittiğinin duyurulduğu haberde bu bağlama örnek verilebilir. Selanik Mebusu Dimitar Vlahof (1874-1954) Meclis-i Mebusan’da yaptığı konuşmada, kömür işçilerinin grevini anlatır. Buna göre, limanda çalışan hamallardan iki bini greve gitmiştir. Bu grevci işçilerin bini Kürt, beş yüzü Türk, 150si Rum, ve kalanı Arap ve Ermenilerden oluşmaktadır. Başarıyla sürdürülen greve polisin müdahale ettiği ve bir sosyalistinde (TSM MK üyesi) yedi saat hapiste tutularak ardından kefaletle tahliye edildiğini öğreniyoruz.

Ergatis sadece işçi eylemliliklerine ilişkin haber yayınlamaz işçi hareketini örgütsel gelişiminde de bizzat aktif rol oynar. Anadolu Demiryolu Şirketi’nin Üsküdar Ceza Mahkemesinde sendika kurmak istedikleri gerekçesiyle yirmi memuru şikâyet etmesi eleştirilir. Nitekim gazete bürosu aynı zamanda Ceket Terzisi İşçileri sendikası ve Şemsiye İşçileri Sendikalarının da bürosu olarak görünmektedir. Cemiyetler Kanunun bir önceki yıl çıkmasıyla birlikte 1910 yılının önemli bir bölümü birçok işçi örgütlenmesinin kurulma çabalarına tanıklık eder.

İşte TSM çevresi de bu örgütlenme çabalarına hem katkıda bulunur hem de bu çabaların sosyalist bir sendikal örgütlenme anlayışı temelinde yürütülmesine çaba harcar.

Bir Örgütlenme Deneyimi: Marangozlar Cemiyeti

2. Meşruiyetin hemen akabinde Osmanlı işçi sınıfı hareketinin örgütsel ve eylemlilik düzeyinde büyük bir atılım gerçekleştirdiği bir dönemde kurulan ve ağırlıkla Rum işçileri örgütlemiş Marangoz Doğramacı, Dülgerlerin Cemiyeti, bu dönemin yarattığı yeni koşullarda oluşan çok sayıdaki işçi cemiyetlerinden birisiydi.

Cemiyet nizamnamesinde “millet ve mezhebi tefrik olmaksızın” her dülger, marangoz ve doğramacının cemiyete kabul edileceğini(madde 4) ifade eder. Cemiyette baskın kimliğin Rumlar olduğu görülür. Osmanlı Rum toplumunun farklı kesimlerince çeşitli amaçlar için(mesleki, eğitim yardımlaşma vb.) kurulmuş olan cemiyetlerin Ortodoks bir azizin ismini taşıması bu azizin himayesinde bulunması bu dönemde yaygın bir uygulamaydı. Cemiyet asıl olarak kendi üyelerine çeşitli yardımlarda bulunmayı hedefleyen, dayanışma temelli bir yapıdadır. Üyelerden birisi hasta olduğunda cemiyet, doktor, ilaç süt ve et masraflarını karşılamayı gerektiğinde haftada belli bir miktar(30-60 kuruş) ara yardımı vermeyi öngörmekteydi. İşsiz olup aile geçindiren üyelere işe tekrar başladıklarında ödemek maksadıyla yine haftalık bir para yardımı (30-60 kuruş) yapılması hedeflenmekteydi. 31 Ekim 1910’da cemiyet genel kurulunu gerçekleştirir. Havanın kötü olmasına rağmen 120 işçi toplanır. Marangozlar mütareke dönemi ve sonrasına dek TSM ve akabinde “Beynelmilel İşçiler İttihadı(Bİİ)” çevrelerinin örgütlendikleri ve kadro yetiştirdikleri bir alan olmaya devam edecektir.

Gazetede, “işçi cemiyetleri” başlığı altında isimleri ve adresleri sıralanan cemiyetler şunlardır:

Ceket Terzisi İşçileri Sendikası, Şemsiye İşçileri Sendikası, Debbağlar Cemiyeti, Ahşap İşçileri Cemiyeti, Kundura İşçileri Cemiyeti, Ekmek İşçileri Cemiyeti, ‘Omonoia’ Duvarcılar Cemiyeti.

Ağırlığını Yahudilerin oluşturduğu İstanbul’un şemsiye işçileri 1910 yılının Ekim ayının sonlarında ücretlerin artırılması talebiyle greve giderler. Gazete bu grev dalgasında işçilerin en önemli avantajının uzun dönemdir karşılıklı yardımlaşma ilkesine dayalı bir şekilde şemsiyeciler cemiyetine/sendikasın sahip olmaları ve bunun bir sermayeye malik olmasıdır. Övgüyle bahsedilen bir diğer başarılı bir grev mücadelesi veren 130 üyeli kadın ceketi işçileri sendikasıdır. Ergatis sayfalarında sadece İstanbul’daki işçi örgütlülüğü ve eylemlilikleriyle değil Osmanlı ülkesinin geri kalanından işçi haberlerine de yer verilir. Örneğin Bursa’daki ipek imalathanelerinin çoğunluğu kadın olan işçinin 1 Ağustos’ta grev ilan ettikleri duyurulur. 3 Ağustos’ta 3500 işçi bir gösteri tertip etmiş jandarma bunları dağıtmak istemişse de başaramamıştır.

“Biz Kadınlar Ne İstiyoruz?”

Öyle görünüyor ki Türkiye Sosyalist Merkezi’nin kadın üyeleri arasında “kadın sorununa” ilişkinde yabana atılmayacak bir siyasi birikim söz konusudur.

Merkezin örgütlenmeye çalıştığı kimi işkollarındaki yoğun kadın işçi varlığının da bu yönde önemli bir itki sağlamış olduğunu varsaymak pekâlâ mümkün. Merkezin kadın üyeleri arasında Athina Gaitanuyu(1880-1952) muhakkak zikretmek gerekir. Gazetedeki yazılarında kadınların özgürleşmesini ve toplum içerisinde daha etkin bir konum elde edinmelerini savunur:

“… biz kadınlar hür ve sorumlu olmak istiyoruz. Bize dünyayı ve hayatımızı anlamamızı sağlayacak eğitimin verilmesini talep ediyoruz. Kalbimizi daraltan ve zihnimizi sınırlayan kadim önyargıların yükünden kurtulmayı istiyoruz…öncülümüz geleceğin özgürleşmiş bağımsız kadını olmalıdır.” Ergatis gazetesinde kadın sorunuyla ilgili makalelerin bir başka yazarıysa yazılarında Theodora Vuku müstearını kullanana Eva Theodoridu-Pintzadır (ö.1916) Theodoridu kadın özgürleşmesinin bayraktarlarındandır. İşçi kadınların yapması gerekenin ortak çıkarlarını savunmak için erkek işçilerle sendikalarda örgütlenmek olduğunu kadının toplumsal eşitlik ve bireyselliğini kazanması gerektiğini vurgular. Vuku’ya göre kadınların hayallerini sosyalizm gerçekleştirecektir. Ona göre genç kadınların hiçbir şeyle ciddi olarak ilgilenmelerine izin verilememektedir.

Baskılar ve TKP ile Devam Eden Miras!

Türkiye Sosyalist Merkezi ilk darbeyi daha Eylül ayında Nikos Yanyos’un hükümetinin basıncı sonucu İstanbul’u terk etmek zorunda kalmasıyla yer.

Fakat asıl baskı dalgası 1910 yılının sonlarına doğru kendini hissettirecektir. Hükümetin, Merkezin faaliyetlerini cemiyetler kanunu nedeniyle yasakladığı hususunda söylentilerle bu baskıların arttığını söylemek mümkün. Hükümet bu dönemde değişik işçi örgütlerini yasal olarak tanımayı ret ederek bu hareketlerin hukuki zeminini belirsiz bırakmayı bunları zayıflatmak amacıyla bilinçli olarak tercih etmiş görünüyor. Tutuklamalar ve bazı kadrolarının Yunanistan’a gitmek zorunda bırakılması örgütü felç eder. Ergatis gazetesinin de yayını Divan-ı Harb-i Örfi tarafından Aralık ayının başında halkı tahrik ettiği gerekçesiyle daimi olarak durdurularak imtiyazı iptal edilir. Örfi idare 31 Mart 1909 ayaklanmasının bastırılmasından sonra ilan edilmiş ve Temmuz 1912’ye dek devam etmiştir.

Meclis dışında kurulmuş olmasına rağmen İTC’ye karşı etkili bir muhalefet yürüten Osmanlı Demokrat Fırkası ve bu çizgide faaliyet gösteren yayınların kapatılması, Sosyalist gazetesinin sahibi Hüseyin Vamık, İştirak Gazetesi sorumlu müdürü Hüseyin Hilmi ve Türk Sosyalist Merkezi reisi İsmail Faik ve üye Cevdet Beylerin tutuklanmaları, 1910’un son aylarında sadece TSM çevresi ve gazetesi Ergatise yönelik değil başta sosyalist örgütlenmeler olmak üzere tüm demokratik muhalefete yönelik bir sindirme kampanyasının başladığına işaret ediyor.

1912’de TSM, Toplumsal Araştırmalar Grubu adı altında yeniden bir araya gelir. Çevre, sendikal alandaki faaliyetinde yeniden ağırlık vererek Dersaadet Amele Cemiyeti İttihadını (Sendikalar Birliği) ve ona bağlı sendikaları örgütlemeye çalışacaktır. Dersaadet Amele Cemiyeti İttihadı İstanbul’da üçüncü defa kutlamak için 1913 yılının 1 Mayısına yönelik bir bildiri yayımlar. Birinci paylaşım savaşının başlamasıyla dağılan örgütün bir kısım ve hayatta kalabilen kadrosu İstanbul’da toplanarak Beynelmilel İşçiler İttihadını kuracaklardır.

İttihadın ilk genel sekreteri Yunan komünist hareketinin ve aynı zamanda ülkedeki sol/troçkizm’in de gelişiminde önemli rol oynayacak Serafim Maksimostur. Yunan Komünist Partisi’nin 1931’den 1956’ya kadar genel sekreterliğini yapacak olan Nikos Zahariadis(1903-1973)de ilk siyasi deneyimlerini genç bir liman işçisi olarak katıldığı Bİİ’de edinecektir. TKP’nin ilk yıllarında Bİİ orjinli militanların İstanbul örgütü içerisinde önemli bir konuma sahip olduğunu söylemek mümkün. (Bir Özgür Gelecek okuru)

Kaynak: İstanbul’un Irgatları: II. Meşruiyette Sosyalist Bir İşçi Örgütü, Stefo Benlisoy, İstos Yayınları, Nisan 2018

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu