Makaleler

Kadınlar ve AKP’nin “gönül dünyası”

AKP iktidarı döneminde kadına yönelik politikalarda devlet daha fazla cinsiyetçi hale büründü. AKP’nin din referanslı politikalarının gereği olarak kadının Sünni İslam ideolojik yaklaşımına göre topluma yeniden bir format verilmeye çalışılmaktadır. Başbakanca “kimsenin yaşam tarzına karışmıyoruz” yalanının, kendisini en yoğun gösterdiği yer, kadının toplumsal yaşamdaki yerinin AKP iktidarı döneminde yaşadığı değişim olduğu açıktır. Sünni inanca göre kadın ailede çocuk doğurma makinesi, erkeğin hizmetkârıdır. Kadın bu amaçla yaratılmış bir varlıktır! Dolayısıyla da erkekle aynı seviyede görülmemektedir. Anlayış bu olunca kadının yaşamındaki her şey bu anlayışa göre biçimlendirilmek istenmektedir. Kılık-kıyafetten, nerede nasıl oturup kalkacağına, ne zaman kiminle evleneceğine, çalışıp çalışmayacağına, kaç çocuk doğuracağına kadar her şey, kadının kendisi dışındaki bir erk’çe kararlaştırılıyor. Bu bazen baba, abi, erkek kardeş; bazen sevgili, eş, “koca”; bazen de ulema, hacı, hoca; bunların da yetmediği hallerde devlet oluveriyor kadının karşısına dikilen!

Kadının toplumsal yaşamdan ötelenmesinin; eve, erk’e mahkûm bir “kuluçka makinesi”ne dönüştürülmek istenmesinin pratik adımları bazen ayan beyan atılırken bazen de şekere batırılmış kurşun misali “reform”, “hak vermek” adına yapılmaktadır. Bunun bugünlerde gündemde olan son örneği “çalışan kadına çocuk teşviki” olarak dillendirilen yasa taslağıdır. Kimsenin yaşam tarzına karışmadığını her fırsatta söyleyen Başbakan, yine bunu yalanlarcasına her fırsatta “3–5 çocuk” isteğini de söylüyor. Bunu yaşam tarzına müdahale olarak görmüyor, çünkü onun “inanç dünyasında” bu kendisine verilmiş bir hak, yani insanların özel yaşamlarına ve de kadının bedenine müdahale değil! Başbakanın 3–5 çocuk isteğinin gerçekleşebilmesi için önündeki “çalışan kadın engelinin” kalkması gerekiyor. Bu yasa bir yanıyla bunu amaçlıyor.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanan yasa taslağına göre doğum yapan kadınlara uygulanan 16 haftalık doğum izni, 24 haftaya çıkarılıyor. Ayrıca bu kadınlar için, yarım gün çalışıp tam gün çalışmış gibi prim yatırılması gibi düzenlemeler var. İşyerlerinin kreş açması, doğum sonrası işe dönüş gibi kâğıt üzerinde kaldığı pratik uygulamaları ile sabit olan ama makyaj olarak yasaya konulan ve eleştirileri savuşturmakta kullanılan haklar da var. İşyerlerinde kreş açılacak olması, emzirme odaları yapılması vb.nin pratikte ne kadar uygulandığı biliniyor. Bu yasada eğer gerçekten kadına yönelik bir düzenleme yapılmak istenseydi, bu sadece kadına-anneye yönelik düzenlemelerle değil, ebeveyn haklarına yönelik ortak bir düzenleme ile yapılanabilinirdi. Böylece kadın ve erkek, anne ve baba 24 haftaya kadar doğum iznini kullanabileceğinden, patronlar erkek işçiye yönelmezdi. Kadın istihdamında bir değişikliğe yol açmazdı. Daha da önemlisi kadın ve erkek, çocuklarına karşı eşit sorumluluklar taşımasına rağmen bu sorumluluk sadece annenin üzerine yıkılmaz, erkek de bu sorumluluğun bir parçası olarak çocuğuyla ilgilenebilirdi. Fakat cinsiyetçi bir ideolojik yaklaşımla ve dini referanslara göre hareket eden AKP iktidarı, çocuğun sorumluluğunu kadına yüklediğinden hazırladığı yasa taslağında da çocuk sayısını artırmak için kadını eve, erkeği ise işe göndermektedir.

490-300Yasa henüz taslak halinde ve konuşuluyorken, İstanbul ve Ankara Sanayi Odaları Başkanları doğum izinlerinin artacak olmasından hareketle şirketlere kadın istihdamından vazgeçmelerini öğütlemiş durumdalar. “Küresel rekabet koşullarında buna mecburlar”miş!

Yasadaki bir diğer yan ise insanları yoksulluklarından yakalayıp daha çok çocuk yapmaya itmesi. 3 çocuktan itibaren “çocuk teşviki” adı altında belli bir yardım yapılacak olması insanın yoklukları, yoksullukları ile birleşince göz ardı edilemeyecek bir durum ortaya çıkıyor. Bir çocuğun kısa vadede getireceği teşvik yardımını kurtuluş olarak görebilecek ekonomik olarak çökmüş birçok aile var. Tüm bunların “çocuk rızkıyla doğar” gibi “kaderci” metihlerle de desteklendiğini düşündüğümüzde, devletin çocukları aile için bir metaya, gelir kapısına dönüştürüldüğünü de görmek gerekiyor.

Başbakanın zihin dünyasına uygun olarak bir toplum adım adım şekillendirilmek isteniyor. Başbakan geçtiğimiz yıllarda yurtdışında siyasi bir konuyla ilgili olarak “ulemaya sorun” demiş ve bu cevap, uzunca bir süre gündemde kalmıştı. AKP’nin zihin dünyasını yaratan/yansıtan “ulema”lardan biri de TRT “Gönül Dünyamız” programını yapan Ömer Tuğrul İnançer olmalı! Bu zat hamile kadınlara “estetik değiller” deyip, onları “hava almak için kocalarının arabalarında dolaşmaya” davet eden, ortalıkta görünmemelerini söyleyen bu zat, bu “ulema”, AKP’nin Gönül Dünyası’nı dillendirdi bir kez daha.

Evlilik kurumunun bugün empoze edilen ‘ben kendi ayaklarım üzerinde dururum’, ‘kadının ekonomik hürriyeti’ gibi aldatmacalarından vazgeçilmesi lazım… ‘Ben kocama muhtaç değilim’ diye evvela ailesini dağıtıyor. Kocasına muhtaç değil, ama elin adamının, patronunun hizmetinde olmayı haysiyetine uygun buluyor. Kocasının emrinde olmayı ise haysiyetine uygun bulmuyor” buyurmuş. AKP’nin Gönül Dünyası’ndaki kadının rolü bu olunca, çıkaracağı yasadaki kadına biçilen “kaderin” farklı olmasını beklemek saflık olur. Her kelimesinde buram buram cinsiyetçilik akan bu gönül dünyasının, zihin dünyasının iflah olması mümkün değil. Çaresi ise kadının özgürlük mücadelesini her alanda yükseltmesidir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu