Makaleler

Köylülerin sorunları tehdit ya da ithalatla çözülmez!

Son günlerde “et” fiyatları ile ilgili bir tartışma gazete ve tv’lerde sürüyor. Bu tür tartışmalar her yıl birkaç kez tekrarlanmasına rağmen “et ithal ederiz ha” tehdidinden öteye giden bir “çözüm” olmuyor. Hatta bir ara ithal edildi de! Herkes angus adlı bir büyükbaş hayvan cinsi olduğunu öğrendi o kadar. Tarımsal alandaki üreticiler de her yıl, artan oranlarda ürünlerini ya toplamıyorlar ya da toplayıp yollara döküyorlar. Denizli’de satış fiyatları maliyetini karşılamadığı için köylüler elma ağaçlarını söküyorlar. Narenciye üreticileri ise ürünlerini toplamaya bile tenezzül etmeyip çürümeye bırakıyorlar.

Bir ülkenin ekonomik olarak büyümesi sanayi, tarım, toptan ve perakende hizmetleri, inşaat diğer hizmetleri vb. ile birlikte değerlendirilerek elde edilir. Diğer tüm unsurların küçüldüğü ya da büyümeden sayılmayan büyüme göstermelerine karşın şişirilen inşaat sektörü ve buna bağlı abartılı ve manipülatif büyüme verileri sürekli gündemde tutuluyor. Ancak sektör olarak tarımın 2016 yılının birinci ve ikinci çeyrekte % 5.6, üçüncü çeyrekte % 7.7 daraldığı gözden kaçırılıyor. Gayrı safi yurt içi hasılaya tarımın katkısı 2016 yılında % 41 azaldı.

Tarım ve hayvancılık birbirlerini koşulladıkları gibi hafif sanayi denilen sanayiye ve çeşitli üretim birimlerine de hammadde sağlamaktadır. Tarım ve hayvancılıktaki gerileme bir bütün olarak pek çok üretim birimini de etkilemektedir. Küçük ya da büyükbaş hayvanlar insanların besin kaynakları oldukları kadar deri sanayiinde kullanılan derinin de kaynağı durumundadırlar. Pamuk ve keten, yün ile birlikte dokuma sektörünün ve ara dallardan iplik sektörünün ana unsurlarıdırlar. Üzüm, kuru ve yaş olarak tüketilebildikleri gibi pekmez ya da içecek (şarap, rakı vb.) sektörlerinde de kullanılmaktadır. Daha pek çok tarım ürünü benzer ikili karakter taşımaktadır.

Türkiye’de şu anda 50 milyon civarında canlı hayvan var. Son üç yılda 2 milyar 59 milyon 323 bin 877 dolarlık canlı hayvan ve hayvan türü ithal edildi. Dolar kurunun her gün arttığını düşündüğümüzde maliyetin büyüklüğü daha çarpıcı görünecektir. 2016’da et fiyatları % 26 artarken 2010’dan bugüne % 170 civarında bir fiyat artışı oldu. Canlı hayvan ve hayvansal ürün sorunlarını ithalat ve tehditle çözeceğini düşünenler hayvanların otlayabilecekleri çayır ve meraları yok etmekle meşguller. Son 14 yılda 617 bin hektar çayır ve mera, bu özelliklerini kaybetmiş durumda. Yeni yürürlüğe giren köyleri şehirlerin mahalleleri haline getiren kanunla birlikte bu tür arazi ve tarlalar yerleşime açılacak daha fazla talan edilecekler.

Yaşadığımız coğrafyada insanların başlıca besin kaynağı olan buğday 2002 ile 2016 arasında 9.300 hektar ekili alandan 7.780 hektar ekili alana gerilemiştir. Buğdaydan elde edilen saman da hayvanlara yem olarak kullanılıyor. Ancak hatırlanacağı gibi birkaç yıl öce saman karaborsaya düşmüştü. Yem olarak kullanılan bir başka ürün olan arpa da ithal edilen ürünler arasında. Bu anda hayvancılık sektöründe 15 milyonu kaba yem olmak üzere 20 milyon ton yem açığı var.

Nohut, kımızı ve yeşil mercimek, kuru fasulye üretimi dibe  vurmuş durumda. Bu ürünlerde de ithalat esas hale geldi. Tütün üretiminin hali de içler acısı. 2002’de 405 bin kişi tütün üretiminde yer alırken 159 bin ton tütün üretiliyordu, bugün ise 56 bin kişi üretimde yer alırken 62 bin ton tütün üretiliyor. Yakın zamanda Ankara Kızılay’da gerçekleştirilen TEKEL direnişi hafızalarda yerini koruyor. Pamukta da durum benzer; son 14 yılda yaklaşık 3 milyon dekar alanda artık pamuk üretimi yapılmıyor.

Çaykur’un Varlık Fonu’na devredildiği bugünlerde çay ve çay üreticisinin akıbetinin ne olacağını anlamak için müneccim olmaya gerek yok. Varlık Fonu işe ilk olarak kavgalı(!) olunan Almanya’nın bir otomobil markasının 800 milyarlık bir aracını makam otomobili yapmak için almakla başladı. Bu durum Varlık Fonu’nun kimleri varlıklandıracağının bir işareti. Giresun Ziraat Odası Bakanı Nurettin Karan “Dört firma bir araya gelerek referandum süresinde alımı durduralım, fiyat aşağıya gelsin mantığında” diye açıklama yaptı. Tarım ve hayvancılıktan sorumlu olanlar çiftçiyi destekleyeceklerine, tarım girdilerini aşağıya çekeceklerine büyük şirketleri ithalatçıları, vurguncuları ve spekülatörleri varlıklandırma çabasındalar. Öyle ki, 2018’den sonra şirketlerin sertifikalı tohumlarıyla üretim yapanlara teşvik verilecek, yerel/geleneksel tohumla üretim yapacaklara teşvik verilmeyecek. Çiftçiler teşvik olmayacakları gibi takibe düşen kredilerin miktarı 9 kart arttı.

Çokça dilendirildiği gibi Rus uçağının düşürülmesinden sonra Rusya’ya yapılan tarım ürünleri ihracatı yerle yeksan oldu. Sera üretiminde yaş meyve ve sebze üretiminde faaliyet gösterenler her gün Rusya’nın ürünlerini tekrar alması için dua ediyorlar. Ancak görüldü ki Rusya Türkiye’den daha öce aldığı ürünlerin bir kısmını kendi üretmeye bir kısmını da başka ülkelerden almaya başladı. Sadece domateste kaybın 500 milyon dolar olduğu söyleniyor.

Yukarıda özetlemeye çalıştığımız Türkiye’deki tarım ve hayvancılığın içinde bulunduğu durum yapısal bir sorundan kaynaklıdır. Bu yapısal sorunlar tehditle ya da ithalatla çözülecek sorunlar değildir. İşleri tefecileri, rantiyecileri, emperyalist tekelleri varlıklandırmak olanların umurunda değildir tarım ve hayvancılıkla uğraşanların soruları. Üretenlerin tasfiye edildiği bir yerde tüketenler açlıktan ölmeye mahkumdur.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu