Makaleler

Kürtlere katliam ve tehcir, işçi sınıfına kölelik düzenine geçit yok! BİRLİK MÜCADELE DAYANIŞMA

Yığınların baskı, şiddet ve katliamlarla teslim alınmaya çalışıldığı, yaratılan korku iklimiyle de yılgınlık ve teslimiyetin dayatıldığı günleri yaşıyoruz.

TC devleti, 7 Haziran’dan bu yana T. Kürdistanı’ndan başladığı diz çöktürme politikasını adım adım yaşama geçiriyor. Kendisi açısından en büyük tehdit durumundaki Kürt Ulusal Hareketi ve Kürt halkına yönelen devlet, T. Kürdistanı’nda sokağa çıkma yasakları ve ablukalarla büyük katliamlar gerçekleştirdi.

Söz konusu adımlar, TC devleti açısından son derece stratejik bir önem taşıyor. Bugün gerek T. Kürdistanı’nda gerekse de Türkiye’nin dört bir yanında karşımıza çıkan uygulama ve düzenlemeler, Eylül 2014’te Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı tarafından hazırlanan, Genelkurmay tarafından detaylandırılan ve MGK toplantısında son hali verilen Master planlarının birer sonucu. Bu plan tam da 1925’teki Şark Islahat Planı’nın devamı niteliğindedir. Şark Islahat Planı, “Türk’ün süngüsünün görüldüğü yerde Kürtlük biter” sloganıyla hazırlanmıştı. Bugünkü planda, özel birliklerin duvarlara yazdığı “Türk’ün gücünü göreceksiniz” sloganıyla hayata geçiriliyor.

Devlet, Suriye Kürdistanı’nda (Rojava) gelişen hamlenin ve buradaki kazanımların kendisi açısından stratejik düzeyde tehdit barındırdığından hareketle buna uygun bir konumlanış içine girdi. Bu konumlanış esas olarak bölgenin demografik yapısının değiştirilmesini amaçlamaktadır. TC devleti, Rojava’da her gün biraz daha kurumsallaşan ve gelişen özerk yönetimlere karşı sınır hattı boyunca tam da Baba Esad’ın zamanında yaptığı gibi bir Arap Kuşağı oluşturmayı amaçlıyor.

Suriye’den göç etmek zorunda kalan milyonlarca Suriyelinin terk edilen bölgelere yerleştirilmesi bu yaklaşımın bir sonucudur. AKP tıpkı geçmişte Şark Islahat Planları’yla İskân Kanunları’nda olduğu gibi Kürt halkının yaşam alanlarını yok etmeyi, kültürel birliğini parçalamayı hedefliyor. Sur’un yerle bir edilmesinden sonra acil kamulaştırma kararı ile boşaltılması, Cizre’nin afet bölgesi ilan edilmesi bu amaca hizmet ediyor. Maraş’ta 16 bin Alevi nüfusunun yaşadığı köylerin tam da ortasına 27 bin kişilik konteynır kent kurmak istenmesi de bunu gösteriyor.

Devlet açık ki her krizi fırsata dönüştürmenin hesabını yapıyor. AKP/Erdoğan’ın bugün işbirliğine soyunduğu Ergenekoncularla; milyonlarca Ermeni, Rum ve Süryani’yi katlederek büyük bir soykırıma imza atan, Anadolu coğrafyasında taş üstünde taş bırakmayan, toplumsal dokuyu neredeyse sil baştan inşa eden İttihatçıların kanlı mirasını sahiplendikleri ve güncelleyerek uygulamaya soktukları bir gerçektir.

Gelinen aşamada devlet cephesinde işlerin planlandığı gibi gitmediği de bir başka gerçek. Direniş bölgelerinde TC’nin aldığı kayıpların büyüklüğü tüm dezenformasyona rağmen gizlenemiyor. Bin özel harekat polisinin istifa dilekçesi verdiği, özellikle Nusaybin’de devletin aldığı kayıpların büyüklüğü artık herkesin malumu.

Erdoğan’a “gerekirse uzaktan bombalayarak imha ederiz” sözlerini söyleten, Nusaybin’deki tüm yetkilerin validen alınarak askerlere devredilmesine neden olan gelişen direniş karşısında yaşanan çaresizliktir. Açık ki devlet, direniş karşısında sıkıştıkça daha azgınca saldırmakta, daha büyük katliamların altına imza atmaya hazırlanmaktadır. Nusaybin’de önümüzdeki günlerde, bugüne kadar yaşanandan çok daha büyük katliamların yaşanması ihtimal dâhilindedir.

Esaslı korku muhalefetin silahlı biçiminden bu bağlamda gerilladan duyulmaktadır. Baharın gelmesiyle birlikte Dersim’den Hakkâri’ye, Bingöl’den Amed’e T. Kürdistanı’nda dağlara düşen her bomba bu korkunun birer ifadesidir.

 

Korku Duvarlarını Yıkalım; 1 Mayıs’ta Alanlara!

Hâkim sınıf kliklerinin AKP eliyle komuta ettiği rejim 14 yıldır, yalan, ikiyüzlülük, hırsızlık ve yolsuzluklarla bugüne geldi, varlığını sürdürdü. AKP, çürük mal satan tezgâhtar misali “ne kadar yüksek sesle bağırırsam o kadar inandırıcı olur” düsturuyla hareket etse de yüzlerine taktıkları maskeler bir bir düşüyor, gerçekler ortaya çıkıyor.

Karaman’da Ensar Vakfı’nda ortaya çıkan çocuk istismarı karşısında “Aile” ve Sosyal Politikalar Bakanının “bir kereden bir şey olmaz” mealindeki sözleri tam da AKP’nin gerçek yüzünü deşifre etmiştir. CHP de Kılıçdaroğlu’nun dilinden aslında cinsiyet meselesine nasıl baktıklarını ortaya koymuştur. HDP’nin Ramazanoğlu hakkında verdiği gensoru önergesine AKP milletvekillerine canhıraş bir şekilde karşı çıkması ve sonrasında “mağdur” durumdaki Ramazanoğlu’nu destek vermek için sıraya girmesi ise çocuklara yönelik işlenen cinsel istismar suçunun başlıca sorumlusunu ve failini de göstermiştir. Bu durum AKP’de çürümenin geldiği noktaya yeterince işaret etmektedir. Yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, taciz, tecavüz, uzun süredir AKP için sıradan kavramlar olarak işlev görmektedir.

AKP’nin en verimli kavramının yalan olduğuna ise şüphe yoktur. Davutoğlu tarafından tam da 1 Mayıs öncesinde “taşerona müjde” olarak takdim edilen düzenleme bunun bir örneğidir.

Kamuda çalışan işçilerin kadroya alınacağını açıklanırken gerçek aksi yöndedir. Uygulama ile işçi sınıfı taşeronu bile mumla arar hale getirilmektedir. Söz konusu Özel Statülü Sözleşme’ye imza atanlar taşeronun bile haklarından faydalanamamakta, başta kıdem tazminatı olmak üzere kazanılmış tüm haklarından feragat etmek zorunda bırakılmaktadır. Tam bir yağmurdan kaçarken doluya tutulma halidir yaşanan.

AKP, T. Kürdistanı’nda yürüttüğü haksız savaşa paralel geliştirdiği şovenizmi arkasına alarak, işçi sınıfının kazanılmış haklarına azgınca saldırmakta, savaşın faturasını geniş emekçi yığınlara ödetmeye çalışmaktadır. Kıdem tazminatının kaldırılması, özel istihdam büroları eliyle yürürlüğe sokulmak istenen kiralık işçilik bunun göstergesidir. Hâkim sınıflar, patron tarafından istediği zaman işe çağrılan, istendiğinde işten atılabilen, sendikaya üye olamayan, hiçbir güvencesi olmayan modern köleler yaratma peşindedir. 

1 Mayıs tam da bu gündemlerin sıcaklığıyla kapımızı çalmaktadır. Görünen o ki tıpkı Newroz’da yapıldığı gibi 1 Mayıs yaklaştıkça, yığınların korkuları büyütülerek bunun üzerinden bir biat yaratılmaya, toplumsal muhalefetin etkisi bu şekilde kesilmeye çalışılacaktır. İşçi sınıfının hak gasplarına yönelik tepkilerine, insanca bir yaşam uğruna yürüttüğü örgütlenme mücadelelerine karşı azgın bir devlet terörü uygulanmaktadır. Buna rağmen işçi sınıfının biriken öfkesi bu setlerden taşmaktadır. 1 Mayıs tam da önümüze örülen korku duvarlarını yerle bir edeceğimiz, geleceğimize sahip çıkarak, dayanışmamızı ve birliğimizi büyüteceğimiz bir güne ev sahipliği yapacaktır!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu