GüncelManşet

Lîce berxwe dî de…

H.Merkezi: Kürt ulusuna yönelik imha, inkar ve asimilasyon politikalarına karşı direnişin değişmeyen adreslerinden Lice yine bir katliamın hedefinde.

Kürt halkının, baskı, şiddet ve katliamlarla örülü tarihinde  “herşeye rağmen direniş” diyen duruşuyla zalimlerin hep düşmanlığını üzerine çekti Lice. Devlet, 23 yıl önce yükselen serhildanlar ve direniş karşısında yaşadığı çaresizliği Liceyi yakarak, yerle bir ederek gösterdi. Bugüne kadar üç defa yakılan, harabeye çevrilen Lice yine tıpkı kürt halkı gibi başı dik, onurlu duruşundan taviz vermedi.

Lice yanıyor

Lice’de “sokağa çıkma yasağı” ilan edilmesiyle başlayan bombardıman sürerken, bölgeye sevk edilen binlerce özel harekat timi ve asker kırsal alanı ateşe veriyor. Sisê(Yolçatı) bölgesinde yükselen duman gökyüzünü kaplarken, Angûl ile Derxust köyü arasında kalan kırsal alan ve köylerdeki yangın da her dakika büyüyor.

ANF’nin geçtiği habere göre, Tepe Karakolu ile Gomê Pirê arasındaki bölgede ise top atışları nedeniyle 3 farklı yerde yangın çıktığı öğrenildi. Peşê Kevir ve Goma Pirê yakınlarında başlayan yangın da her dakika büyüyor.

Yangını sündürmek isteyenlerin askerler tarafından engellendiği bildirildi.

Özel güvenlik bölgeleri genişliyor

Devlet yetkililerinin açıklamaları ve hükümet medyasının servis ettiği haberlerle hedef haline getirilen Licê’de ilk yasak 18 Haziran’da başladı.

Licê’nin kuzey kısmına düşen Dizdeynî, Xosor, Büyükçağ, Şaxur, Karıncax, Seyrek, Yeşilburç, Konuklu, Mızak, Zengesor, Heşeder, Hendif, Barav köylerinde 18 Haziran günü başlatılan yasakta 2 gün boyunca kırsal alanlar savaş uçaklarıyla bombalandı.

19 Haziran günü Licê’nin kuzeyinde yapılan bombardıman sonrası 13 köyde yasak kaldırılırken, 20 Haziran günü bu kez yasak ve bombardıman alanı genişletilerek Amed’in Hênê, Licê ve Karaz ilçelerine bağlı 8 köyde yasak ilan edildi.

Hênê ilçesine bağlı Comaik (Okurköy), Qedışt (Kırım), Tıletîn (Yayvan), Zinglenî (Soylu), Hurê (Gömeç) köyleri, Licê’ye bağlı Zerê (Gökçe) köyü ile Karaz’a bağlı Hewrê (Yazıköy) ve Şeqlat (Şaklat) köylerinin kırsallarında yasak devam ederken, bölgeye yeniden asker ve özel harekât timlerinin sevkiyatı yapıldı.

21 Haziran gününden bu yana Licê’ye bağlı tüm köylerin kırsal alanları bombalanıyor, ormanlık araziler yakılıyor. Yapılan yoğun hava bombardımanın ardından bölgeye gönderilen asker ve özel harekat timleri arazide kara operasyonuna başladı.

Köyleri basmaya başlayan askerler yurttaşların dışarı çıkmalarını engellerken kimi köyleri boşaltmaları yönünde tehditlere başladı.

Amed Valiliği 22 Haziran günü Henê, Karaz, Licê, Farqin, Pasur ve Piran ilçelerine bağlı köylere yeni köyler eklenerek 16 Haziran’dan 31 Aralık’a kadar “geçici güvenlik bölgesi” ilan etti.

 

Lice katliam davası

Diyarbakır’ın Lice ilçesinde 22 Ekim 1993’te 16 kişi öldürüldü, çok sayıda ev ve işyeri yakıldı. Yüzlerce kişi göçe zorlandı. Öldürülenler arasında Tuğgeneral Bahtiyar Aydın da vardı. Katliamla ilgili iddianame zamanaşımına bir gün kala kabul edildi, yargılama 21 yıl sonra, 16 Ocak’ta başladı.

Olayın failleri olarak belirlenen, dönemin Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı emekli Albay Eşref Hatipoğlu ile Üsteğmen Tünay Yanardağ hakkında “Taammüden öldürme”, “Halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik”, “Cürüm işlemek üzere teşekkül oluşturma” suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapis ve 24 yıla kadar hapis cezası istendi. Sanıklar tutuksuz yargılanıyor.

Dava Diyarbakır’dan Eskişehir’e, oradan tekrar Diyarbakır’a gönderildi, burada Terörle Mücadele Kanunu 10. maddeyle yetkili ağır ceza mahkemesi olmadığından dava İzmir’e taşındı. 13 Haziran 2014’te dava durduruldu.

İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesi, özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasının ardından, sanıkların yargılanmasının izne tabi olduğunu öne sürerek yargılamayı durdurmuş ve izin gerektiğine hükmetmişti.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) kanunu uyarınca bir ildeki en yüksek kolluk amiri hakim-savcıların hükümlerine tabi. Mahkeme, davanın sanıklarından, dönemin Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı emekli Albay Eşref Hatipoğlu için de bu genelge uyarınca izin alınması gerektiğine karar verdi ve HSYK’nın 17 numaralı genelgesiyle davayı durdurdu.

HSYK 3. Dairesi ise 29 Ocak 2015’te verdiği kararla avukatları haklı buldu ve davanın durdurulma kararını bozdu, davanın İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesinde devam etmesine karar verdi. Sanıklardan Tünay Yanardağ Ağustos 2015’te hayatını kaybetti. Davanın tek sanığı Hatipoğlu kaldı. Dava hala devam ediyor.

 

Tanıkların dilinden Lice katliamı!

23 yıl önce yaşanan katliamda hayatını kaybeden Abdullah Akçakmak, Hüseyin Cantürk, Suna Cantürk, Dilbirin Cantürk, Bayram Yıldız, Emine Kıraç, Zana Çakır, Ali Şanlı,Saniye Doğan, Mustafa Çakır, Ali Canpolat, Kudret Ergün ve Muhyettin Gülen’in yakınları, savcıya verdikleri ifadede, “havadan Kobra tipi helikopter, karadan ise tanklarla bombalandıklarını, askerlerin ev ve işyerlerine beyaz bir toz atıp yaktıklarını, olaya sebep olanlardan şikâyetçi olduklarını” dile getirdiler. beyan ettiler.

1993/4605 sayılı soruşturmadan sonra hazırlanan 2013/754 esas sayılı iddianamede yer alan bazı ifadeler özetle şöyle:

‘Vurdular, dövdüler, öldürdüler, yaktılar’

Kerem Cantürk: (12.03.2013 tarihli ifadesinde)

O gün Lice Jandarma Karakolu önünde nöbet tutan bir askerin etrafa “Kaçın, ilçeyi terk edin, yakacaklar, canınızı kurtarın” şeklinde bağırması üzerine, herkesin telaşla sağa sola koşmaya başladığını, kendisinin de hemen evine dönerek, dışarıda oynayan çocuklarını alarak eve girdiğini, saat 09:00 sıralarında bir anda ilçenin her tarafından silah ve top sesleri ile helikopter seslerinin gelmeye başladığını, Kumluca köyünden Diyarbakır’a gitmek için Lice merkezine gelen birinin, ismi Zeydin olan Bingöl ailesinden üç kişinin, silah sesleri üzerine, komşusu olan Ali Canpolat’ın barakadan yapılı evine sığındıklarını, cezaevinde nöbet tutan askerlerin bu eve ateş etmeleri sonucu evin alev aldığını, bunun üzerine Ali Canpolat, eşi Asliye Canpolat, kızı Gülistan Canpolat, Zeydin Bingöl, kayınpederi ve kayınvalidesi ile birlikte kendisinin betonarmeden yaptığı tek gözlü odasına geldiklerini, evinden dışarı bakıldığında, Demirçelik İlköğretim Okulu, cami ve sokağın gözüktüğünü, camdan baktığı bir esnada, komando taburu istikametinden bir tankın caminin köşesine gelerek namlusunun yönünü kendisinin evine doğru çevirdiğini, aradaki mesafenin yaklaşık 40-50 metre civarında olduğunu, ayrıca havada da iki askeri helikopterin mahallenin üstünde dolaştığını, daha sonra hem tank ve hem de helikopterlerden ateş edilmeye başlandığını, aracını bahçeye aldığı esnada silah ve top mermilerinin betonarmeden oluşan evin duvarlarının hepsini yıktığını, evin duvarının kendisinin ve aracının üzerine düştüğünü, kendisi, eşi Zerife Cantürk, kızları Dilan Cantürk, komşusu Asiye Canpolat, kızı Gülistan ve Zeydin Bingöl’ün yaralandığını, diğer çocukları Dilbirin, Suna ve Hüseyin’in öldüğünü, Ali Canpolat ve Zeydin Bingöl’ün kayınvalidesinin öldüğünü, kendisinin bir saat baygın kaldığını, ayıldığında halen silah ve top seslerinin devam ettiğini, hemen evin içerisinde bulunan yaralıları tek eliyle toplayarak yine evinin bahçesinde bulunan 1 metre derinliğindeki boş havuza taşıdığını, ertesi günün sabahına kadar silah seslerinin devam ettiğini, bu yüzden beklemek zorunda kaldığını, saat 06:00 sıralarında yaklaşık 30 askerin evine geldiğini, başlarındaki komutanın omzunda bulunan rütbesinin ters çevrili olduğunu gördüğünü, kendisini ve komşusu olan hocayı alıp dışarı çıkararak yolun üzerine yatırdıklarını ve tekme tokat dövdüklerini, daha sonra, askerlerin Azed Cantürk’ün evinden başlayarak ellerinde bulunan bir çuval içerisindeki beyaz tozu eldivenle alarak evlerin içlerine doğru atmaya başladıklarını, sonra da bu evlerin bir anda yandıklarını gördüğünü beyan etmiştir…

 

‘Vurulan koyunları murdar olmasın diye kesmeye çalışan kocamı da vurdular’

Mağdur Zöhra Yıldırım:

Olay günü saat 09:00 sıralarında evlerinin dışındaki tandırda ekmek yaptığını, bu sırada helikopter sesi duyduğunu, helikopterin alçaldığını gördüğünü, silah sesleri ve dumanlar gördüğünü, korkarak eve kaçtığını, eşi Abdulrezzak Yıldırım’ın merak edip dışarı çıktığını, arkasından da kendisinin çıktığını, 7 adet koyunun aşağıdan kendilerine doğru geldiklerini gördüklerini, sokağın karşı tarafındaki panzerden koyunlara ateş edildiğini, bazılarının yere düştüğünü, kocasının da eline bir bıçak alıp murdar olmasınlar diye vurulan koyunları kesmeye gittiğini, koyunlardan birini keseceği esnada panzerden ateş edildiğini, kocasının vurulduğunu, sağ arka tarafına bela yakın yerine giren bir kurşunun sağ ön bel kısmına yakın bir yerden çıktığını beyan etmiştir.

 

‘Biz yaralandık, oğlumuz öldü’

Mağdur Mesuda Yıldız: Olay günü evlerinde eşi ve misafirleriyle oturdukları sırada evlerine 2 ayrı helikopterden roket atıldığını, vücuduna şarapnel parçalarının isabet ettiğini, bu parçalardan bazılarının halen vücudunda bulunduğunu, eşinin de yaralandığını, 2 yaşındaki oğlu Bayram Yıldız’ın da vefat ettiğini, ertesi gün ambulans ile hastaneye götürüldüklerini beyan etmiştir.

 

‘Yangını söndürmeye çalışırken vurulan kardeşimin akli dengesi bozuldu’

Mağdur Şabeddin Çaytaş: Olay günü ikindi saatlerinde helikopterden ateş edilmesi sonucunda kaldıkları barakada yangın çıktığını, kardeşi Sadık’ın dışarı çıkıp su ile yangını söndürmeye çalıştığını, ilçe jandarma komutanlığından görevlilerin içeri girmesi için bağırdığını, ancak kardeşinin içeri girmeyip yangını söndürmeye devam ettiği esnada ona ateş edildiğini, sol dizinin alt kısmına isabet eden 2 mermi ile yaralandığını, 2-3 gün sonra ambulans ile hastaneye götürdüklerini, bacağına platin takıldığını, şu anda topallayarak yürüyebildiğini, o olaydan sonra akli dengesinin bozulduğunu beyan etmiştir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu