Güncel

YÜKSEL KOÇ | “Herkes için direniyoruz ve kazanacağız! Kaybeden faşizm olacak!”

"Münih mahkemelerinde yargılanan hala hapishanede tutulan arkadaşa selamlarımızı gönderiyoruz. O her zaman bizim onur direnişçimizdir, her zaman bizim öncü direnişçimizdir. O Kemallerin, Hayrilerin ardılıdır. Kemallerin, Hayrilerin direnişini faşizmin en katmerli olduğu dönemde hapishanelerde direnerek taşıdı. O hep bizim yüreklerimizdedir"

Fransa: KCDK-E Eşbaşkanı Yüksel Koç’u ve diğer açlık grevi direnişçilerini, süresiz açlık grevi direnişinin 66. gününde ziyaret eden Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu (ATİK), direnişe ilişkin de ATİK Haber Merkezi olarak bir röportaj gerçekleştirdiler.

ATİK’lilerin eylemin gidişatına ilişkin sorduğu soruya “Moralimiz ilk başladığımız günden kat be kat daha yüksek, yüksek bir kararlılık, yüksek bir direniş var. Tüm arkadaşlarımız böyledir, sadece Strasbourg’dakiler değil, dünyanın her yerinde eylemde olan arkadaşlarımızın durumu böyledir” şeklinde cevap veren Koç, üzerinde direnişin getirdiği kimi fiziksel rahatsızlıklar olmakla birlikte hala aynı inanç ve kararlılıkla direnişe sahip çıkıyordu.

“Ama sağlığımız için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Bütün arkadaşlarımızın sağlık sorunları var. Doktorlarımız bu konuda açıklamalar yaptılar. Bizler açlık grevindekiler olarak sağlık meselesini gündeme getirmek ve konuşmak istemiyoruz. Bu eylemi başlatırken böyle sorunlar olacağını, şehadetin de olabileceğini hesaplayarak bu işe girdik” diyen Koç, şöyle konuştu:

“Direniş devleti zorlamıştır ve devlet bu adımı atmıştır”

“Birincisi biz şunu gördük bu eylemde; faşizm, diktatörlük halkların direnişi karşısında geri atmak zorundadır. Dünya tarihinden de biliyoruz ki, Spartaküslerden bugüne bütün direnişler egemenlere hep geri adım attırmıştır. Katı faşist AKP-MHP hükümeti, Türk devleti hiçbir biçimde İmralı konusunda, Başkan’ın avukatlarını ve ailesini görüştürmeyeceği yönlü bir tutum sergiliyor. Bu direnişler sonucunda, direnişlerin önüne geçmek amaçlı da olsa Mehmet Öcalan önderliğin yanına gitti, bu direniş sayesinde oldu. Herkesin bilmesi gereken şey devlet direnişin önüne geçmek ve boşa çıkarmak amaçlı da olsa, direniş devleti zorlamıştır ve devlet bu adımı atmıştır.

İkincisi, devlet on binlerce Kürt siyasetçiyi başta Kürt halk önderi olmak üzere, HDP Eş başkanlarını, milletvekillerini, belediye eş başkanlarını, insan hakları savunucularını, gazetecileri yani on binlerce insanımızı siyasi rehine olarak tutmaktadır. Bu direnişçilerden birisi ve öncüsü olan aynı zamanda da Kürt halkının vekili olan Leyla Güven arkadaş serbest bırakıldı. Bu her iki adım da direnişimizin doğru yolda olduğunu bize gösterdi ve bu bize daha fazla moral verdi. Şimdi de üçüncü adımı attıracağız onlara, bu direniş bu kudrete sahiptir.”

“Tecrit bir soykırım politikasıdır”

ATİK’lilerin eyleme yol açan süreci sorması üzerine Yüksel Koç, tecritin kırılması için son üç yıllık süre içerisinde dost kurumlarla birlikte eylem yapılmadık ülke, gidilmedik uluslararası kurum bırakmadıklarını belirtti. “Tabii bizler biliyorduk, 20 yıl önceki komployu gerçekleştiren güçler uluslararası emperyalist güçlerdi. İmralı tecrit sistemi, İmralı sistemi Türk devletinin yetki alanında da değildir. Türk devleti orada gardiyanlık yapıyor. Uluslararası egemenlerin denetiminde olan bir sistemdir.

Bu yüzden de, yaptığımız eylemlerden sonuç alamayınca, istediğimiz noktayı yakalayamayınca toplumun vicdanını harekete geçirecek bir eylem tarzını seçtik. Bütün arkadaşlarımız her birimiz kendi cephemizden özgür birey irademizle karar aldık. Kamuoyunun bilmesi gereken bir diğer şey, bu direnişin diğer direnişlerden farkı şudur; bu direniş bir halk direnişidir, bir kurumun aldığı karar sonrası başlayan bir eylem süreci değildir. Başta Leyla Güven arkadaşımız olmak üzere, Nasır Yağız arkadaşımız, Strasbourg’daki arkadaşlarımızın çoğu yine Galler’deki, Kanada’daki, Almanya’daki, Viyana’daki, Hollanda’daki arkadaşlarımızın tümü yurtsever insanlarımızdır.

Önümüzde iki yol var; bize dayatılan onursuz bir yaşam, kölece bir yaşam buna razı olacağız, onursuzca bir yaşamı kabul edeceğiz ya da onurlu bir yaşamı seçerek gerekirse bunun uğruna canımızı vermeyi de göze alacağız. Bizler onurlu bir yaşamı seçtik, bizler dedik ki halk olarak bizim üzerimizde bir soykırım politikası sürdürülüyor çünkü tecrit bir soykırım politikasıdır.”

“Bu onursuz yaşamı kabul etmemiz mümkün değil”

“Nisan 2015 tarihinde önderlik üzerinde mutlak tecrit hayata geçirildikten sonra hemen arkasından çökertme planı devreye kondu” diyen Yüksel Koç; Nusaybin, Şırnak, Cizre, Gever, Sur gibi Kürdistan’ın direnişlerle bu çökertme planının boşa çıkarıldığını, ancak bu sürecin ardından devletin Türkiye cephesine yöneldiğini vurguladı ve Türkiye kamuoyunun bunu çok analize edemediğini belirtti: “Sadece sosyalistlere, devrimcilere değil, barış isteyen akademisyenlere, köşesinde yazısını yazan gazeteciye, emek hareketini savunan sendikacıya, insan hakkını savunan insan hakları savunucularına, kadın özgürlüğünü savunan feminist örgütlere yani toplumun bütün dinamik, diri ve canlı yapılarına bir saldırı geliştirildi.

Bununla yetinmeyen Osmanlıcılık hayalleri kuran Erdoğan ve Türk devleti, dünyanın neresinde olursa olsun Kürtlerin kazanımlarına saldırmaya başladı. Başta Rojava olmak üzere, Afrin dünyanın gözleri önünde işgal edildi. Şengal’e saldırdılar. Güney Kürdistan’a saldırıyorlar. Bütün bunlara dur dememizin, ‘Edi Besê’ dememizin zamanı gelmişti. Bu onursuz yaşamı kabul etmemiz mümkün değildi.”

Bu tecridi kıralım, faşizmi yıkalım”

Eylemlerin halk tarafından sahiplenilme sürecinin yeterli olup olmadığına dair gözlemleri sorulan Koç, bu konuda düşüncelerini şöyle ifade etti:

“Eylemimiz hemen hemen dünyanın her tarafında ses getirdi. Bu direniş, vicdan sahibi ve onur sahibi tüm insanlarda bir karşılık buldu. İşte somut olarak söyleyeyim, Kanada’da eylem yapan arkadaşlarımızdan tutalım işte buraya kadar olan arkadaşlarımız artık herkesin gündeminde. Üç yaşındaki İsveç’te Upsala’daki bir Kürt çocuğu açlık grevindekilerin resmini yapıyor. On bir yaşındaki bir çocuk resim yaparak bize gönderiyor, tek tek grevcilerin isimlerini kalp içine yazıyor.

Doksan yaşındaki anne getiriyor, kendi elleri ile yaptığı kesk u zer u ser atkıları boynumuza atıyor. Bu Kürt cephesinde, toplumunda karşılığı yine İskandinavya’dan tutalım Latin Amerika’ya, İspanya’dan tutalım Avustralya’ya kadar dünyanın dört bir yanından vicdan sahibi, onur sahibi bütün insanlar bu haklı, meşru ve demokratik talebimizi sahipleniyorlar. Hiç tanımadığımız, hiç görmediğimiz insanlar gelip bizim eylemimizi ziyaret ediyorlar. İsveç Parlamentosu milletvekilleri gelip bizi ziyaret ettiler, İngiltere’den insanlar geldi sizin talebiniz bizim talebimizdir diyorlar. Türkiyeli devrimci-sosyalist örgütler hem ziyaret ediyorlar, hem de bu eylem bizim de eylemimiz diyerek sahipleniyorlar. Bu insanlık eylemidir, bu anlamda sesimiz uluslararası kamuoyuna ulaştı.

Emek veren tüm yoldaşlarımıza teşekkür ediyoruz ama bu yetmiyor. Bu birinci aşama iyiydi, sesimiz her tarafa ulaştı tamam ama bizim uluslararası mekanizmaları harekete geçirmemiz gerekiyor. Tekrar altını çizerek söylüyorum, Kobanê dönemini bire bir yaşayan bir arkadaşınızım, Afrin dönemini birebir yaşayan arkadaşınızım, Kobanê döneminde de uluslararası kurumlar sessizdiler. Seyrediyorlardı. Ne zamanki biz direnişimizi yükselttik ondan sonra uluslararası güçler hareket geçti.

Bugün de bunlar kendiliğinden harekete geçmeyecekler, bizim ikinci aşamayı harekete geçirmemiz gerekir. Halkımıza ve dostlarımıza çağrımız budur. Türkiyeli devrimci kurumlara da bu çağrıyı yapıyoruz. ATİK ile bu konu hakkında geçtiğimiz günlerde bir görüşmemiz oldu. Sadece açlık grevcilerini sahiplenme temelinde bir platform oluşturulmalı. Bu gecikmiş bir oluşumdur. İnanıyorum ki kısa süre içerisinde bunun adımları atılacaktır.

Biz artık şimdi ikinci aşamada, çünkü kritik noktayı geçtik Leyla arkadaş, Nasır arkadaş yüzlü günlere geldiler, hapishanelerdeki arkadaşlar altmışlı günlerde artık ikinci aşamaya geçmeliyiz. Uluslararası mekanizmaları kurulacak platform harekete geçirmeli. Kamuoyunun bilmesi açısından söylüyorum, Avrupa Konseyi 22 Ocak’ta yaptığı bir toplantıda aldığı bir karar var; kararın 11. maddesi esasta bizim taleplerimizi karşılıyor. Genel Kurul’un aldığı karar diyor ki, CPT’nin isteği üzerine Sayın Öcalan’ın ailesi ve avukatları düzenli olarak kendisi ile görüşmeli, bunun zemini yaratılmalıdır. Bu haktır, evrensel bir haktır.

Yine kararda ayda bir dışarı ile telefon görüşmesi yapılabilmesinin de sağlanması gerektiği belirtiliyor. Haberleşme olanakları sağlanmalıdır diyor. İşte biz de diyoruz ki bunların hayata geçirilmesi gerekiyor. Sadece söylemek yetmiyor, alınan kararın uygulanmasını sağlamalıdır. Ancak kirli siyaset ilişkilerinden dolayı bunu yapmayacaklardır. Egemenler her zaman kendi ekonomik ilişkilerini ve kirli siyaset çıkarlarını ön planda tutuyorlar. Bunu harekete geçirecek olan da bizleriz. Bu tecridi kıralım, faşizmi yıkalım.”

Bilin ki hepiniz adına direniyoruz ve kazanacağız”

Önümüzdeki dönemde yapılacak kimi etkinlikler ve mitingler üzerine konuşan Koç, ATİK’lilerle buluşmasında son olarak şunları söyledi:

“Sonuç alana kadar eylemimizi sürdüreceğiz. Bedelse de bedelini ödeyeceğiz. Nasıl ki Che Guevara diyordu, ‘Savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve silahlarımız elden ele geçecekse ve başkaları mitralyöz sesleriyle, savaş ve zafer naralarıyla cenazelerimize ağıt yakacaklarsa ölüm hoş geldi, safa geldi’ diyor; biz de tecridi kıracaksak, özgürlük eşitlik için bunun bir neferi olacaksak, böyle onurlu bir şehadete de hoş geldin, sefa geldin diyeceğiz. Elbette şehadet olmadan bu işi çözmek istiyoruz, halkımızın bunu bilmesini istiyoruz.

O noktaya gelirse de hiçbirimiz korkmuyoruz, net kararlıyız, moralimiz çok yüksektir, bedenimiz eriyor ama moralimiz yüksektir. İnancımız, kararlılığımız yüksektir. Tüm devrimci yoldaşlara, tüm arkadaşlara, tüm hevallere, tüm halkımıza direnişçi arkadaşlar adına sevgimizi, saygımızı gönderiyoruz. Bilin ki hepiniz adına direniyoruz ve kazanacağız. Kaybeden faşizm olacak.

Ek olarak Münih mahkemelerinde yargılanan hala hapishanede tutulan arkadaşa selamlarımızı gönderiyoruz. O her zaman bizim onur direnişçimizdir, her zaman bizim öncü direnişçimizdir.

O Kemallerin, Hayrilerin ardılıdır. Kemallerin, Hayrilerin direnişini faşizmin en katmerli olduğu dönemde hapishanelerde direnerek taşıdı. O hep bizim yüreklerimizdedir. Hep bize moral oluyor, bizim aramızda kilometrelerce mesafe yok, biz aynı yürek olmuşuz. Bizim aramızda ne duvarlar kalmış ne zindan kalmış… Onu ve arkadaşlarını direniş ruhuyla selamlıyoruz!”

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu