Güncel

MANİSA’DA NELER OLUYOR? | “Mehmetçik” masalı ve “uzlaşmaz çelişkinin kanıtı” devletin sermaye koruyuculuğu gerçekliği

Son 24 gün içinde Manisa’da, dördüncü kez toplu asker zehirlenmesi gerçekleşti. Sonuncusu olanda 750’ye yakın asker zehirlendiği için hastaneye kaldırıldı, bir askerin öldüğü zehirlenmede durumu ağır olanların da bulunduğu askerlerin hastanedeki görüntüleri, çığlıkları aynı zamanda Manisa’daki “asker ocağı”nın namlı işkence merkezlerinden biri olduğunu tekrar hatırlattı.

Özellikle zorunlu tutulan askerliğin “acemi birliği” denilen dönemini burada yapmak zorunda bırakılan genç insanlar, üst rütbeli askerlerin sistematik işkencesine maruz kalıyor; Kürt, devrimci, Alevi veya ilerici olmak bu işkenceyi katmerleştiriyor. Keza 2015 yılında Şirnexli bir Kürt genci, burada zorunlu askerlik yaptığı sırada otomatik tabanca ile vurularak öldürülmüş; bu basına “intihar” olarak yansısa da Manisa (ve şüphesiz askerlik kurumlarının tamamında) söz konusu olduğunda bunun bir cinayet ya da en iyi ihtimalle işkence ile ölüme sürükleme olduğu açıktır.

 

“Mehmetçik” değil “özel silahlı müfrezeler”

Devlet, sınıf çelişkilerinin uzlaşmaz olmaları olgusunun ürünü ve belirtisidir. Nerede sınıflar arasındaki çelişmelerin uzlaşması nesnel olarak olanaklı değilse, orada devlet ortaya çıkar. Ve tersine; devletin varlığı da, sınıf çelişkilerinin uzlaşmaz olduklarını tanıtlar” der Lenin Devlet ve Devrim isimli uzun makalesinin girişinde.

Aynı makalenin devamında devletin egemen sınıf karşıtını egemenliğini kabul etmeye ikna edecek ya da egemen sınıfın egemenliği altındaki sınıfa (sınıflara) devlet aracılığıyla uyguladığı baskıyı dayandıracak araçlara ihtiyaç olduğunu belirler ve bu konuda Engels’in Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni kitabındaki vurguları zenginleştirerek bu araçların “özel silahlı müfrezeler” ve “hapishaneler” olduğunu aktarır ve devam eder:

“Engels, daha 1891’de ‘fetihler rekabeti’nin, büyük devletlerin dış politikasındaki bellibaşlı ayırdedici çizgilerden biri olduğunu göstermesini bilmişti. Oysa, 1914-1917’de, aşırı derecede yeğinleşmiş bulunan bu rekabet, emperyalist savaşa yolaçtığı bir anda, sosyal-şovenizm kopukları, ‘yurt savunması’, ‘cumhuriyetin ve devrimin korunması’ vb. üzerindeki parlak sözlerle, ‘kendi’ burjuvazilerinin soyguncu çıkarlarının korunmasını maskeliyorlar!”

Dolayısıyla ülkemizde de “Mehmetçik”, “ana kuzuları” masallarıyla anlatılan askerlik müessesinin de gerçek yüzünü de açığa çıkarır. Keza feodalizmin kalıntılarının halen alt ve üst yapı kurumlarını etkilediği bir gerçeklik içerisinde olan ülkemizde de zorunlu tutulan ve genç erkeklere dayatılan askerliğin “namus borcu”, “vatan borcu” gibi güzellemelerle gerçekliğinin maskelendiği herkesçe bilinen bir durumdur.

Ancak bu masal ya da maske söz konusu sermayenin çıkarları olduğunda düşüverir. Gerçekliğin acımasızlığı gözler önüne seriliverir.

Manisa’daki durumu da böyle değerlendirmek gerekir! Ki zehirlenen “acemi er” rütbesindeki askerlerin hem karargahtaki şartlardan hem de yemek şirketinden şikayetçi olması dikkat çekicidir.

 

1 senede sermayesini 20’ye katlayan şirket: Rota Yemekçilik

1’inci Piyade Eğitim Tugay Komutanlığı Albay Arif Seyhun Kışlası’nda önceki gün 69, dün de akşam yemeğinin ardından 731 asker zehirlenmiş, bu vaka ile birlikte Manisa’da son 24 gün içerisinde yaşanan zehirlenme sayısı 4’ü bulmuş oldu.

Bu zehirlenmeye neden olan yemek şirketi ise Rota Yemekçilik Ticaret A.Ş.

Cumhuriyet yazarı Çiğdem Toker bu son zehirlenmeden yalnızca saatler önce bu şirket hakkında milletvekillerinden ve ticaret sicil gazetesinden edindiği bilgiler üzerine bir yazı hazırlamıştı. 23 Mayıs ve 16 Haziran’daki zehirlenme olayında askerlere yemek tedariki yapanın aynı firma olduğuna değinen Toker, şirket hakkında şu bilgileri aktarıyor:

Bundan dört yıl önce Diyarbakır’da Veysi Avşar tarafından 100 bin TL sermaye ile kurulmuş. Ancak öncesi var. Rota; sahipliği aynı kişilerden oluşan Tatal, Avşaroğulları, Çamlıca, Ova, Mendika isimli şirketlerin devamı.

İki yıl önce HDP Milletvekili Levent Tüzel, Dicle Üniversitesi’nde bu şirketin faaliyetleriyle ilgili ciddi sorular içeren bir soru önergesi vermiş. Fakat önerge cevaplanmadığı gibi, bu önergenin haber linkleri de uçmuş…! (Tüzel’e ulaşamadım.)

(…) Şu anda Veyşi Avşar ile Osman Avşar eşit ortak. Şirket web sitelerinde Türkiye’nin büyük metropollerinde devlet daireleri, askeri birimler, hastaneler, okullar, üniversiteler, fabrikalar, şantiyeler, havayolu ikram hizmetleri verdiklerini gururla anlatıyorlar.
(İki yıl önce de Maliye Bakanlığı’ndan 11 milyon TL’lik iş almışlar.)

Yani Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yakınlığı olduğu söylenen bu şirket sadece 1 yıl içerisinde sermayesini 20 katına çıkarmış durumda. HDP’nin eski vekili Tüzel’in soru önergesinden anlaşılacağı üzere de bu şirketin ilk vukuatı da değil.

Buna rağmen sermayesini 20 katına çıkarması, 3 kez askerlerin zehirlenmesine yol açmasına karşın bakanlıkların bu şirketle iş yapmaya devam etmesi, Rota Yemekçilik şirketinin yine bu devletin mahkemeleri yoluyla kendisi ile ilgili haberlere erişim engeli getirmiş olması devlet ile ilişkilerini ortaya sermektedir. “Sınıf çelişkilerinin uzlaşmaz olmaları olgusunun ürünü ve belirtisi” devletin asıl işinin sermaye bekçiliği yapması olduğunu kanıtlar bu durum. (Bir ihtimal, bu kadar teşhir söz konusu olduğu için göstermelik adımlar atılabilinir bu şirkete karşı ama 301 madencinin katledildiği Soma davasına baktığımızda açılan soruşturma ve davaların ne denli tiyatro olarak sergilendiği/sergileneceği açıkça görülebilir.)

Devletin yapay ayrımlarına yedeklenerek kutuplaştırılan halk kesimlerinin tamamı açısından bu durum açık bir gerçekliktir. Manisa’ya gelen Savunma Bakanı Fikri Işık’ın protesto edilmesi de bunun göstergesidir.

 

“Yarbay niye yok burada”

Ha bu arada “Mehmetçik” masalının gerçek yüzünü görmek isteyenler varsa zehirlenen askerlerin yansıyan görüntülerdeki konuşmalarına baksın. Orada masallar karşısında gerçekleri görecekler:

* (Komutanı kastederek) Milli boksör varmış artist, gelsin karşımıza konuşsun. Tehdit ediyor beni, buraya gelip açıklama yaptığım için. Herkes ‘Yarbay aynı yemeği yiyormuş’ diyor. Yarbay niye burada yok? Hepsi orada artistlik yapıyor karargahta. Biz acemiyiz, acemi. Hepsi bizi dövüyor burada.

* Memleketimizi bırakıp geldik buraya, analarımız ağlıyor burada. Şimdi oraya gideceğiz, biz orada dayak yiyeceğiz. Odaya geçip dayak yiyeceğiz. Ceza yiyen biz oluyoruz, dayak yiyen biz oluyoruz. (Omuzunu göstererek) Burada iki rütbemiz yok diye. Ondan sonra ne oldu? Eğitimde oldu. Şehit oldu.

* Yemek şirketine ayar çekmeleri lazım. Biz burada ölüyoruz. Recep Tayyip Erdoğan’ın yeğeniymiş bu yemek şirketi. Tabletler kirli geliyor, sabunlu geliyor. Elimiz kayıyor tabletlerden, hep sabunlu geliyor. Biz böyle yemek yiyemiyoruz. Çekiyoruz, dayak yiyoruz.

* Kantinden yemek yiyeceğiz, kantini kapatıyorlar. Karargahtan değil, yemek şirketinden şikayetçiyiz.

 

Bir Özgür Gelecek okuru

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu