EmekMakaleler

Mevsimlik işçilik, mevsimlik olmayan sömürü

Göç yollarındaki kazalarla gündeme gelmeleri dışında herkesin sağır olduğu bir konu aslında mevsimlik işçilik. Modern zaman sömürüsünün en ağır yaşandığı bir iş alanı. Memleketlerinden kamyon kasalarıyla göç ettiren bir sömürü düzeni

Bugün çoğunlukla iş cinayetleriyle gündeme gelen, göz ardı edilen bir konu olarak karşımıza çıkıyor mevsimlik işçilik. Sömürünün en yoğun yaşandığı, çalışma şartlarının kötü olduğu, çocuk işçiliğinin büyük bölümünü içinde barındıran mevsimlik tarım işçileri bugün hem güvencesiz çalışma koşullarıyla hem de içerisindeki kadın ve çocuk çalışanların emeklerinin ucuza mal edilmesiyle ayrı ayrı incelenmesini gerektiren dinamikleriyle geniş bir perspektifle bakmayı zorunlu kılıyor.

Türkiye’de 2018 yılı itibariyle 6.5-7 milyon civarında insanın tarım iş gücü olduğu tahmin ediliyor. Bu sayının yarıya yakın bir kısmı mevsimlik işçilerden oluşuyor. Her yıl yaz ayları yaklaşırken çoğunluğu T. Kürdistanı kentlerinden olan mevsimlik tarım işçileri başta Çukurova, Ege, Karadeniz ve Orta Anadolu bölgelerine kötü yaşam koşulları başta olmak üzere bir çok sıkıntıyla boğuşacakları çalışma alanlarına göç ediyorlar. Ortalama 4-5 ay çalışan mevsimlik gezici tarım işçileri ağırlıkla Karadeniz bölgesinde fındık, Ege’de yaş zeytin, Çukurova’da pamuk, Orta Anadolu’da soğan, şekerpancarı, kayısı gibi ürünlerin çapa, toplama, kurutma ve serme işlemlerinde çalışıyor.

Göç yollarındaki kazalarla gündeme gelmeleri dışında herkesin sağır olduğu bir konu aslında mevsimlik işçilik. Modern zaman sömürüsünün en ağır yaşandığı bir iş alanı. Memleketlerinden kamyon kasalarıyla göç ettiren bir sömürü düzeni. Çalışan ailelerin, tabiri caizse kamyon kasalarına ve minibüslere istiflenerek çalışma alanlarına götürüldüğü bir alan. Özellikle kalınan alandan, çalışılan alana doğru gidilen yollarda tehlikeli bir serüven haline gelen bir yolculuk. Yollarda gelişen kazalarda, çalışanların kalabalık bir halde yolculuk  etmesi beraberinde katliam olarak adlandırılabilecek birçok iş cinayetine sebep oluyor. 20-25 kişilik olarak tasarlanan minibüslerde 45-50 kişi civarında yolculuğa zorlanan çalışanların yaşam hakkı hiçe sayılıyor. İSİG’in 2017 iş cinayetleri raporuna göre 446 işçi trafik/servis kazalarına bağlı sebeplerden ötürü hayatını kaybetti. Yine aynı raporda tarım alanında iş cinayetine kurban giden işçi sayısı ise 385.

İşçi hayatlarının bu denli ucuz olduğu bir ülkede, işçi cinayetlerinin gündeme gelmemesi ve konuyla ilgili tek bir adım atılmaması şaşırtmıyor. Konuyla ilgi meclis düzeyinde tek adım dönemin başbakanlığının 2010 yılında hazırladığı “Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma ve Sosyal Hayatlarının İyileştirilmesi” adlı rapor. 19 maddede incelenen ve gezici tarım işçilerinin ulaşım, beslenme, barınma, ücret, çocuk işçilerin ise eğitim haklarının taahhüt altına alınacağı ve 1774 sayılı yasaya göre güvenliğinin sağlanacağı vaat ediliyordu. Tabii geçen 8 yılda vaat edilenlerin tek bir tanesi uygulanmadı. Raporla ilgili geçtiğimiz 2017 yılında dönemin HDP Urfa milletvekili Dilek Öcalan’ın mecliste Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına verdiği 9 maddelik soru önergesi meclisin gündemine dahi gelmedi.

Alanlarda yaşam şartları

Gelir gelmez karşılaştıkları ilk olay kötü yaşam koşulları oluyor. Barınma, temizlik, beslenme ve ulaşım gibi temel ihtiyaçların bile karşılanması konusunda sıkıntılı süreçlerden geçiliyor. Barınma alanlarının sadece çadırlardan oluşması, sivrisinek başta olmak üzere böcek, haşere vb. canlılara karşı korunmayı imkansız kılıyor. Su ihtiyacını su kanallarında temin etmeye çalışanlar için temiz su bulmak ise neredeyse imkansız. Çalışma şartlarından önce yaşam şartlarının bile bu kadar kötü olduğu bu sömürü sektörü bir iş kolu.

Ücret konusu ise tam bir muamma. İşçiler günlük ortalama 14-15 saat çalıştırılıp, ortalama 40-45 lira civarı bir yevmiye alıyorlar. Tabii paralarını aracı/elçi sistemiyle almak zorunda olan işçiler emeklerinin karşılığını alamama sıkıntısı da çekiyorlar. Bu şekilde para almaya zorlanan işçiler işçi/patron arasındaki anlaşmalardan da muaf tutulmuş olunuyor. Asıl tezahürü ise kayıt dışı çalışma oluyor. İşçilerin patronlardan yasal olarak herhangi bir hak talep edememesi çalışma dönemlerinde karşılaştığı zorluklar ve işveren karşısındaki güçsüz konumlarından dolayı elçilere duyduğu ihtiyacı artırıyor. Çalışma alanında işveren/elçiyle yaşanacak en ufak problemin işlerini kaybettireceğini bilen işçiler bütün sıkıntıyı göğüslemek zorunda kalıyorlar.

Alanda çalışan ailelerin feodal bağlarının güçlü olması birçok sıkıntıyı beraberinde getiriyor. Çalışan kadınların erkeklerden daha az bir paraya çalışması, erken yaşta evlilik, taciz ve bunların göz ardı edilmesi durumu kadınların buradaki çalışma koşullarını net bir şekilde ortaya koyuyor. Çocuk işçiler için alışma saatlerinden dolayı eğitim, oyun oynama vb. en doğal haklarından mahrum kalarak yaşlarından büyük işlere veriliyorlar.

Bugün itibariyle TÜİK verilerine göre 400 bin civarında çocuk işçiyle, Türkiye’deki çocuk işçilerin yaklaşık % 40’ı bu alanda bulunuyor. Tarım alanında çalışan çocuk işçilerin en büyük sorunu ise eğitim alamama. Çalışma zamanlarıyla eğitim zamanlarının çakışmasından kaynaklı eğitimlerini aksatmak zorunda olan çocuklar bir süre sonra eğitimlerini tamamıyla bırakmak zorunda kalıyorlar. Konuyla ilgili geçen yıl yayımlanan bir araştırma, mevsimlik tarım işçiliği alanında çocukların % 50’sinden fazlasının okulu terk etmek zorunda olduğunu doğruluyor. Yine aynı verilerde çocukların % 68’inden fazlasının günlük 11 saatten fazla çalışmak zorunda olduğunu belirtiyor.(Hayata Destek Derneği-2016 verileri)

Mevsimlik işçilikte Suriyeli mülteciler

Suriye’deki iç savaştan kaynaklı kaçan ve bu topraklara sığınan Suriyeli mülteciler, geldiğinden itibaren patronlar tarafından ucuz iş gücü olarak görülmeye başlandı. Görebileceğiniz her alanda sigortasız ucuz iş gücü olarak görülen Suriyeli mültecilerin, tarım alanında da durumları pek farklı değil. Çoğunlukla Türkiyeli işçilerden daha az bir paraya çalışmaya zorlanan Suriyeli işçiler, paralarını düzenli alamamaktan da şikayetçi. Sosyal olarak da ayrımcılığa maruz kalan mültecilerin yardımına yine kendileri gibi tarım işçileri koşuyor. Yani emekçinin hakkını yine emekçi savunuyor.

Bir Özgür Gelecek okuru

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu