Makaleler

Minare çalındı ya da belediye yasası

Egemenlerin Türkiye alanı için role soyundurduğu AKP, sırtını dayadığı oy potansiyeli ile revize edilmedik alan bırakmayacak gibi görünüyor. Örgütsüzlük düzeyinin pratik karşılıklar yaratamadığı için zayıf olduğu, üstüne örgütsüzleştirme saldırılarının yarattığı kopuşların getirdiği dağınıklık, AKP’nin kendisine biçilen rolü yerine getirirken başarılı olmasında başlıca nedendir.

Bugün yerel seçimlerin erkene alınmasında gösterilen pervasızlık, kendi tabirleriyle “yol kazası” olarak nitelendirdikleri fireler, sonunda durulmuş görünse de pervasızlık esastır. Fireler üzerine CHP ve MHP ile görüşülmeye başlanmış ama BDP inkârın sonucu görmezden gelinmiştir.

MHP, hezeyan içerisindeki saçmalamalarına bu konu özgülünde de başlamış, söz konusu kanun girişimini bölücülükle itham etmiştir ki, bu iddianın tutmayacağının, AKP’nin faşizmde MHP’den geri kalmadığını/kalmayacağını pratikte ispatlamasından anlaşılması gerekirdi. AKP’nin yerel yönetimlere daha fazla inisiyatif vermek gibi bir derdinin olması düşünülemeyeceği için, bu kanunu, Oslo’da verilen sözün gereği olarak düşünmek akılla izah edilebilir değildir.

CHP’nin eleştirileri sınırlı olmasına rağmen kısmen doğrudur. Tek adamlar diktatörlüğü, yerel yönetim yetkilerinin budanması, katılımın düşürülmesi şeklinde özetlenecek eleştiriler ilk bakışta haklı gibi görünmesine rağmen mevcut durumun daha demokratik, daha katılımcı daha yerel olmadığı koşullarda bu eleştiriler havada kalmaktadır. Üstelik bu eleştirilere rağmen yapılan muhalefetin kamuoyuna açıklamakla malul olduğu durumda samimiyetten bahsetmek olanaksızdır. Ne var ki, mesele samimiyet olmadığı için, anlaşmazlığın bitmesinde pazarlık görüşmeleri yeterli olacaktır.

Büyükşehir Belediyesi Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın genel gerekçelerinden biri olarak belirtilen katılımcılık kıstasının köy muhtarlıklarının ve belde belediyelerinin kaldırılması karşısında zaten oy verme düzeyinde olan katılımcılığın tamamen yok edilmesi anlamına geldiği yeterince açıktır.

Ancak özellikle köy tüzel kişiliklerinin ortadan kaldırılması bağlamında daha önemli olan katılımcılığın yok edilmesi değil, köylerin yok edilerek ranta açılmasıdır. Tam da kentsel dönüşüm adı altında kentlerin yağmalandığı bir süreçte başta İstanbul ve Kocaeli illeri kapsamında olan orman köylerinin talanında sınır kalmayacaktır.

Ali Ağaoğlu’nun “Siz de evinizin yanında böyle bir orman istemez misiniz?” diyen fetiş sözü talanın önceki orman yasalarıyla zaten başladığını, gözünüzün orman olarak gördüğünün kanunlarca orman olmaktan çıkarıldığı ve ormanların göbeğine Maslak 1453 gibi rezidansların dikildiğine tanık olmak sadece acı verici olmamalıdır. İşte bu yeni yasalar Ağaoğlu gibilerinin daha büyük olması için daha fazla ormanın daha fazla rezidansa dönüşmesi için çıkartılmaktadır.

Ayrıca Maslak 1453’ün kuzeyine düşen Fatih Ormanı’nın kullanım haklarının da Ağaoğlu’na devredilmesinin bir açıklaması vardır muhakkak!

Yine bu yasa tasarısı büyükşehir sayısını artırmakla popülist bir yöne sahiptir. Yaşadığı illerin büyükşehir yapılmasıyla daha fazla kaynağa sahip olacağı beklentisine giren halkın halihazırda büyükşehirlerden ne gibi bir kaynakla beslenebildiği ortadadır.

Bugün İstanbul gibi devasa bir kentin bütün olanaklarını metalaştıran ve muazzam bir şirkete dönüşerek, dünya üzerindeki bazı ülkelerden daha fazla bütçeye sahip olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi halkı hangi kaynaklardan ucuza yararlanmaktadır? Ulaşım mı ucuzdur, belediye tesisleri mi ekonomiktir, içilemeyen musluk suyu mu! O nedenle bu popülizmin yarattığı beklenti tam da erkene alınan yerel seçimlerde halkı kandırmak içindir.

Büyükşehir belediyelerinin yetki sınırlarının il sınırlarına kadar genişletilmesinin kaynak aktarımında dengelilik yaratması söz konusu değildir. Bu yasa tasarısı Avrupa Yerel Yönetimler Şartı’nın aradığı halka yakınlık ve katılımcılık kıstaslarına aykırıdır. Büyükşehir belediyelerin sınırlı mali ve idari özerkliği daha fazla kısıtlanmaktadır.

İlgili illerde kurulacak Yatırım İzleme ve Koordinasyon Merkezleri geniş yetkilerle donatılmaktadır. Bu merkezlerin hizmet ulaştırmada sergileyeceği yandaşlık tutumu bunlara yöneltilecek belki de en hafif öngörüdür. Yerel yönetimlere ilişkin seçimlerin küçük ve özel siyasal özellik arz eden yerlerde kazandığı anlam ortadan kaldırılmaktadır.

Hizmetin ne olduğu, ne oranda ihtiyaç duyulduğu ve nerelerin ihtiyaç duyduğuna karar verecek olan bu merkezler valiye, yani merkezi iradeye bağlıdır. Halihazırda valilerin AKP il başkanları gibi faal çalıştığı bir gerçeklikte bu yasa tasarısının bir tek anlamı vardır: Minareyi çalan, kılıfını uydurur.

Tasarı il özel idarelerinin tüzel kişiliğini ortadan kaldırırken il genel meclislerini lağvetmektedir. Artık bütün yetkiler ülke nüfusunun dörtte üçünü kapsayan süper yetkili büyükşehir başkanlarının elinde toplanmakta, başkanlar süper olmadığı takdirde süper valilerin ayarına tabi olmaktadır.

Tasarı yerel seçimlerin erkene alınması hususu ile birleştirildiğinde, beldelerin ortadan kaldırılması ve bazı belediyelerin sınırlarının değiştirilmesinin doğrudan seçime dönük hamleler olduğu anlaşılmaktadır. Rakiplerini ve bilhassa T. Kürdistanı’nda BDP’yi hazırlıksız yakalamak gibi bir özelliği olmakla birlikte, burası ve diğer bölgelerde ne gibi bir başarı elde edilebileceği esasen seçimden sonra belli olacaktır.

Düşmanın doludizgin bir süreç izlediğinin yanılsamadan ibaret olduğu kentleşme politikaları bağlamında henüz belli olmasa da başkaca dinamiklerce belirlendiği T. Kürdistanı’nda, yürüyen savaştan üstelik çıplak bir şekilde gözle görünürdür.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu