Manşet

Munzur Festivaliʼnde buluşalım!

Dilime, kültürüme, kimliğime dokunma!

MUNZUR FESTİVALİʼNDE BULUŞALIM!

13. Munzur Kültür ve Doğa Festivali’nde her yıl olduğu gibi bu yıl da Dersim halkı; diline, kültürüne ve kimliğine sahip çıkacak, mücadeleyi büyütecek. Dünyanın dört bir yanına sürgün

edilen Dersim halkı için festival, toprağına, suyuna, dostlarına yeniden kavuşmanın; kimliğini, kültürünü yeniden üretmenin bir alanı olacak.

Dersim halkı, 25–28 Temmuz tarihleri arasında bölgenin ve ülkenin sorunlarını tartışacak, kimliği, dili ve kültürüne dair paneller ve etkinlikler; sinema ve tiyatro gösterimleriyle kendi kendini üretecek, baskılara ve asimilasyona karşı mücadele bayrağını yükseltecek. Bugün yeni biçimler altında devam eden ve dilini, kültürünü ve kimliğini hedef alan saldırılara dur diyecek.

 

Zulmün ve Direnişin Yurdu Dersim!

Dersim, Osmanlı’dan bugüne egemen sınıflar tarafından çıbanbaşı olarak görülmüştür. Dersim, eşkıyaların, şakilerin yurduydu. Dersim, kendi dili ne, kültürüne ve kimliğine sahip çıkarak direniyordu. Dağların doruklarında eriyen kardan beslenen Munzur, direnişe tanıklık ediyordu. “Genç Cumhuriyet” için Dersim ne pahasına olursa olsun teslim alınmalı, “terbiye” edilmeli ve kesip atılmalıydı. Nitekim öyle de oldu. “Genç Cumhuriyet”, Osmanlı’dan devraldığı geleneğe sahip çıkacak onu koruyacak geliştirip, ileri taşıyacaktı. Devlet, 1920’lerden itibaren hazırlığını yaptığı “ıslah projesinin” en kanlı adımlarını Dersim harekatı ile atacak, devlet, Dersim’de TC tarihinin en büyük katliamlarından birini gerçekleştirecekti.

Varlığı inkâr edilen bir ulusun, imha edilerek coğrafyadan silinmesi, bu tamamen mümkün olmadığında hayatta kalabilenlerin asimile edilmesiydi hedef. Bu kanlı, vahşi operasyonla Dersim’in suyu kana, toprağı acıya, göğü çığlığa kesti. Faşist Türk devleti, yürürlüğe soktuğu ve bölgenin karakollarla kontrol altına alınması, barajlarla ve sürgünlerle insansızlaştırılması, diğer bölgelere gönderilenler üzerinde özenli bir asimilasyon politikasının uygulanması projesini yaşama geçirdi.

Ne var ki Alişer ile Zarife, Seyit Rıza ve yoldaşlarının direniş ateşi bir kere ısıtmıştı Munzur’un dev koyaklarını, toprağa düşmüştü bir kere direnişçilerin teri ve silah sesleriyle yankılanmıştı dağları. Dersim, yaşadığı korkunç acıları yüreğinde damıtarak kavganın yine en önünde, direnişin ve mücadelenin, barikatların arkasındaki yerini alacaktı. Dersim’in dağları, isyanı ve direnişi kuşanan, göğü fethetmek için yola çıkan devrimci ve komünistlere mekan olacaktı.

 

Şeytan Üçgeni: Baraj, Karakol ve Yozlaşma

Bu amansız kavga bugüne yeni biçimler alarak gelmiştir. 12 Eylül Faşist Cuntası’nın gerçekleşmesiyle birlikte Dersim’in köylerine zorla cami yaptırılmıştır. Okul müdürleri aracılığıyla çocuklar devlet eliyle İmam Hatip okullarına gönderilmiş, 90’lı yıllarda ise yüzlerce köy yakılmış, boşlatılıp zorunlu göç dayatılmıştır. Zorunlu göç sonucu büyükşehirlerin emekçi semtlerine giden Dersimliler yeni bir sefaletin, yoksulluğun ve yokluğun pençesine düşmüştür.

Dersim’de kalabilenler içinse durum daha iyi değildir. Dersim’in en büyük vadilerinde baraj inşaatlarını sürdüren devlet, bölgede neredeyse yaşanacak yer bırakmamaktadır. Kurduğu barajlarla bölge halkını göçe zorlamakta, gerillanın hareket alanını daraltmaya çalışmaktadır. Son dönemlerde hız verdiği ve adına “kalekol” dediği yeni karakollarla bölge halkı üzerindeki baskıyı artırmaktadır. Bölgede Tunceli İl Jandarma Komutanlığı’nın açıklamasına göre, 60 karakol bulunmaktadır. Ancak buna küçük çaptaki karakollar, seyyar karakollar, polis karakolları ve özel harekat karakolları eklendiği zaman sayı 150’yi bulmaktadır. Şu an yapılması planlanan 38 “kalekol” ve mevcut karakolların güzergâhında bulunan tüm ormanlık alanların seyreltilmesi-yok edilmesi hedeflenmektedir. Devlet operasyonlarla, yayla yasaklarıyla bölgedeki az miktardaki üretime de saldırmaktadır. Bölgeye uyuşturucu ve fuhuşu sokarak bölge halkını sistematik bir biçimde yozlaştırmayı hedeflemektedir.

13 festival aciklandi2Bölge halkını yoksulluk kıskacınalan devlet, ajan-işbirlikçi ağını ve kır bekçiliği adı altında köy koruculuğunu geliştirmektedir. Böylece bir yandan bölgedeki devrimci faaliyeti engellemeye çalışırken öte yandan bölge halkının, ortak bir duruş sergilemesinin ve örgütlenmesinin önüne kalın duvarlar çekmektedir.

Dersim, Türk egemen sınıflarının, toplumun muhafazakârlaştırılması saldırısından da payına düşeni almaktadır. Kente kurduğu üniversite eliyle, ciddi bir biçimde finanse ettiği cemaatler aracılığıyla bölgenin asimilasyonu yönünde adımlar atmaktadır. Dersim halkının dili, kimliği ve kültürü büyük bir kuşatma altına alınmış durumdadır. Dersim Belediyesi tarafından yapımı tamamlanan Gola Çeto’nun devlet tarafından yıkılmak istenmesi bunun basit bir örneğidir.

 

Festivalde Buluşalım!

13. Munzur Kültür ve Doğa Festivali tam da bu gerçeklik içinde daha büyük bir anlam kazanmaktadır. Festivalin gerçek amacına hizmet etmesinin yolu, Dersim’e yönelik bu sistematik saldırıları gündemleştirmesinden geçmektedir. Festivalin içeriğinin bölge halkının ve devrimci, ilerici güçlerin katılımıyla belirlenmesi büyük önem taşımaktadır. Festivalin içeriğinden uzaklaşan gidişatına dur demenin yegâne yolu esas öznenin yani Dersim halkının sürecin merkezine konulmasıyla olacaktır. Belediyenin benmerkezci, bölgenin gerçekliğini dikkate almayan yaklaşımlarının festivali geliştirmeyeceği açıktır.

Bu konuda belediye ve ona yön veren siyasal anlayışın istikrarlı bir biçimde bölge halkının taleplerinden uzaklaştığı, devrimci güçleri dışladığı bir gerçektir. Belediye, devrimci, ilerici güçlerin, Dersim halkının kendisine yönelik eleştirilerini ciddiyetle ele almalıdır. Görüş ve önerilerimizin dikkate alınmadığı, halkın taleplerinin ve eleştirilerinin karşılık bulmadığı bir festival programında olma zorunluluğumuz yoktur.

Böyle bir durumda Dersim halkıyla birlikte özüne uygun bir biçimde alternatif çalışmaların yürütülmesi de tabiidir. Festival programının, içeriğinin Dersim halkıyla, festivalin bugüne getirilmesinde büyük emeği olan devrimci, ilerici güçlerle ortak bir biçimde hazırlanmaması kazandırmayacak aksine kaybettirecektir. Festivalin bir mücadele arenası haline gelmesi, bölgenin sorunlarına müdahale etmesinin yolu buradan geçmektedir.

Festival bu zaaflarına karşın bugün dünyanın değişik ülkelerinden gelen Dersimliler için önemli bir çekim merkezi olma özelliğini korumaktadır. Tutunmamız ve geliştirmemiz gereken temel yan da budur. Munzur Kültür ve Doğa Festivali dilimize, kültürümüze ve kimliğimize yönelen baskı, sindirme ve asimilasyon saldırılarına dur diyeceğimiz, sesimizi yükselteceğimiz bir arenaya dönüşecektir. Festival dağların doruklarında direniş ve isyan türkülerini seslendiren Partizanların coşkusuna ev sahipliği yapacaktır. Festival, AKP hükümetinin, Alevileri aşağılayan hakaret eden politikalarına Dersim halkının Gezi İsyanının cüretiyle meydan okuyacağı, dur diyeceği bir alan olacaktır.

13. Munzur Kültür ve Doğa Festivali’nde buluşalım!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu