GüncelMakaleler

Yeni Havalimanının gösterdikleri; Güle güle mutlu günler!

Yönetmek için sıkı yönetim ve OHAL’lere sarılanların, en küçük bir kıpırdanışı şiddet yoluyla bastırmaya çalışanların çırpınışları mutlak nafiledir. Artık onları ne işçilerden dilenen özürler ne de “aldandık”lar kurtarabilir.

Yatırımın gerekliğinden ismine, doğaya vereceği tahribattan işçilerin çalışma şartlarına her şeyi tartışmalı, Türkiye’nin en büyük şantiyesi, propaganda edilene göre dünyanın en büyüğü, İstanbul Havalimanı 29 Ekim tarihinde açıldı.

Kemalistlerin, -Cumhuriyetin kuruluş günü olarak görülen- 29 Ekim tarihinde “Atamızı ziyaret etmeyecek” söylemleri arasında Tayyip Erdoğan, günün ilk saatlerinde Anıtkabir’deki hatıra defterini dolduruyordu. Anıtkabir ziyaretinin ardından Cumhurbaşkanlığı jetiyle açılışını yapacağı İstanbul Havalimanına geçti. Cumhuriyet resepsiyonu TC tarihinde ilk defa Ankara dışında bir yerde verildi.

Kimilerine göre yeni havalimanı Türkiye’nin ikinci kurtuluş zaferi oldu. Madem bir kurtuluş var o halde ritüel de tamamlanmalıdır. Bu zaferin ilan edildiği bir anıt, bir simge olmalıdır.

Zamanlaması da 29 Ekim’e denk düşürüldü mü olay tamamlanmış olacaktır. Tarih bir kere daha farklı kodlarıyla tekerrür ediyor. 29 Ekim 1923’de 7 düvele karşı nasıl bir zafer ilan edildiyse bugün de aynı şekilde dış mihraklar mağlup edilmiştir, bir kere daha emellerinin gerçekleştirilmesine izin verilmemiştir.

Cumhuriyetin ilk yıllarında 7 düvele karşı olunduğu söylenerek Ermeniler soykırıma uğratılıp, bu topraklarda sosyalist devrimci hareketin ilk temsilcileri Paramaz ve 19 yoldaşı Beyazıt’ta nasıl idam edildiyse bugün de dış mihraklar türküsüyle tekrar edilmek istenen odur. Bu sefer yerli asalakların hedefi Kürtler ve sınıfın bizzat kendisi ve onların örgütlü güçleri olmuştur.

Tayyip Erdoğan’ın Cumhuriyet Bayramı mesajında da aynı ritüele devam edildiğinin izleri görülmektedir. “Türkiye Cumhuriyetini ‘ilelebet payidar kılmak’ için var gücümüzle çalışmayı sürdüreceğiz”, “Ülkemizi ‘muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkarma’ mücadelemizde…” diyerek tek konuşmada bir asır öncesi M. Kemali’ne iki farklı gönderme yaptı. M. Kemal’in batıya kayma gayretine ve aydınlanmacılığına karşı duran AKP kliği, onun temsilcisi Tayyip Erdoğan’ın icraatlarındaki Kemalizm, bugün söylemleriyle de birlik teşkil etmektedir. Olay, tersten yorumlandığında ise bu sefer daha doğru bir zeminden bakıldığı görülecektir. Kemalizm karşıt gücü olarak yine Kemalizm’i güçlendirmektedir. Cilalı Kemalizm!

 

Tarih bu sefer firavunu değil, kitleleri yazacak!

  1. Havalimanının çalışma koşulları ve işçilerin durumunun değerlendirildiği yazılarda şartlar, Mısır Piramitlerini yapan kölelerin durumlarıyla özdeşleştirilmektedir. Ancak tarihin bu defa Firavunu değil kitleleri yazması an meselesidir. Krizi yaşamak, kitleler açısından zor olduğu kadar egemenler için korkutucudur. Şatafatın, şovun ve bol keseden atmanın arkasına gizlenen büyük bir tehlike bulunmaktadır. Bir yanda, milyar Euroların akıtıldığı, banka kredilerinin seferber edildiği, üstlenen şirketlere devlet garantisi verildiği, açılışına 50’nin üzerinde devlet temsilcisinin ve binlerce takım elbiselinin katıldığı İstanbul Havalimanı, diğer yanda ekonomi bom b*k diyen ismini bilmediğimiz bir yurttaş. Gerçeğin hangisi olduğunu mücadele ortaya koyacaktır.

Yüz ölçümü mü, yolcu kapasitesi mi yoksa taşıyacağı yolcu sayısı bakımından mı dünyanın en büyüğü olduğu belirtilmeyen fakat bunların hiçbirinde zaten dünyanın en büyüğü olmayan İstanbul Havalimanı 22 milyar 152 milyon Euro’ya mal olacak. Havalimanının ilk safhasının tamamlanabilmesi için 5 şirketin kurduğu İGA’ya 1 milyar Euro ilave kredi tahsis edildi.

Yap İşlet Devret usulü ile ihalesi verilen yeni havalimanı için yıllık 100 milyon yolcu sayısı da devlet garantisi altında. Yolcu sayısının 100 milyonun altında kalması durumunda ise yola çıkmayan her yolcu için İGA’ya 20 Euro ödenecek. Yapılan bir açıklamaya göre Türk Telekom’un özelleştirilmesinden sonraki Türkiye tarihinin ikinci en büyük yolsuzluğu yapıldığının belirtildiği İstanbul Havalimanı için bilinen rakamlar böyle. Madalyonun öteki yüzünü görmek için bazı haber başlıklarına bakmak yeterli olacaktır.

Havalimanındaki göçük örtbas mı ediliyor?, 3 havalimanı terminalini su bastı, Üçüncü havalimanı: İklim ve emek düşmanı, 3. Havalimanı, işçilerin cenazesi üzerine inşa ediliyor!, 3. havalimanında işçiler ayakta: Yüzlerce gözaltı var, Üçüncü havalimanı eylemine jandarmadan gaz!, 3. Havalimanı çalışanı 31 işçi tutuklandı, İSİG: bugüne kadar tespit ettiğimiz 38 ölüm var, 3. Havalimanında rögarda ölüm, İstanbul yeni havalimanında işçiler cezaevinde, Hükümet şovda.

Dış mihrakların kıskançlıklarından çatladıkları, iptal ettirmek için ellerinden geleni yaptıkları fakat amaçlarına ulaşamadıkları böylece ikinci zaferin kazanıldığı menüden servis edilenler bunlar. Ölüm, doğanın talanı ve işçilerin tutsaklığı işte bize zafer diye yutturulmaya çalışılan. İnsanların kanı üstünde yapılan bu gövde gösterisine çomak sokmak isteyenler ise devlet yalakası artık yiyicilerin baş hedefi haline geliyor.

Akit Yazarı Mehtap Yılmaz, direnen işçilere yönelik: “Bu işte bir tezeklik arayacaksın! Şayet bu itler, bitlendik falan diyorsa da üzerlerine biber gazı sıkıp, içlerindeki şeytanı çıkartacaksın!”

Haber Türk yazarı Fatih Altaylı sanki Ay’da yapılan bir inşaattan bahsediyormuş gibi: “Arada iş kazaları ile ilgili haberler geliyordu ama bunlar somutlaştırılamıyordu.” Sabah yazarı Engin Ardıç: Servis otobüsleri geç kalıyormuş, işçiler yağmur altında bekleşiyorlarmış. Yatakhanede tahta kurusu varmış. Bizim okulda da vardı (aynı dönem okuyan bir arkadaşı tarafından yalanlandı). Ücretler elden ödeniyormuş, bazıları bir süredir para alamıyorlarmış, falan filan.

Zerre vicdanı olanın zorlanmadan idrak edebileceği, insani taleplerle -mışlı bir anlatıyla, falan filan diyerek alay edenler; bir gazeteci olarak İstanbul’un aha şurasındaki ölümlü iş kazalarının nasıl olurda netleştirilemediğini değil de bir istihbaratçı gibi işçi eylemlerinin arkasındaki “görünmeyen” gücü sorgulayanların; burunları bizzat bahsettikleri o tezeğin içerisinde olduğu halde arama taramaya devam edenlerin, işçiler üzerinde bir üfürükçü gibi şeytan çıkarma ayini önerenlerin yazıp çizecekleri bunlardan ibaret olmak zorunda.

Bu akıl fikir mevzusu değil. AKP icraatlarının savunulabilecek her hangi bir uzvu kalmadı. Bitti, bu kadar. Kulluk etmeye meyilli olanların dolaştıracakları bir argümana ihtiyaçları var, faşizmi savunanlarında çıkartabilecekleri ancak bu olabilir, daha ötesi değil: “Neden 30 gün kala!”, hepsi bu.

Karşı tarafın ayakları o kadar havada, duruşları o kadar kof ki, artık onları seçim meydanlarında şovlarının bir parçası haline getirdikleri Kuran’ın sahibi bile gelse kurtaramaz.

İşte rahatlamak için aylardır açılışına hazırlandıkları İstanbul Havalimanı yalnızca 2 gün nefes aldırdı. Yönetmek için sıkı yönetim ve OHAL’lere sarılanların, en küçük bir kıpırdanışı şiddet yoluyla bastırmaya çalışanların çırpınışları mutlak nafiledir. Artık onları ne işçilerden dilenen özürler ne de “aldandık”lar kurtarabilir. Zalimlerin atacağı her adım onları biraz daha rahatlatmayacak aksine can çekişmelerini uzatacaktır. İşte göz hizamızdaki sınıfın hareketinin mal oldukları, bilinmelidir ki bu yalnızca küçük bir kıpırdanmaydı.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu