GüncelMakaleler

YORUM | Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Masalı

"Açıktır ki “Altılı Masa” HDP’nin kapatılmasını “anayasaya uygun olmasa da” destekliyor! Tıpkı milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması ve tutuklanmalarının sağlanmasında olduğu gibi…"

Altı partinin genel başkanlarının bir araya geldiği “Altılı Masa”, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Anayasa Değişikliği önerisini, Ankara Bilkent Otel’de yaptığı tanıtım toplantısıyla duyurdu. Öneri, “Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi”nin yarattığı büyük tahribatta onarıma giderek parlamenter sisteme dönüşe ilişkin vaatler içeriyor. Başlarken söylersek, belgede, Kürt sorunu, grevli-sözleşmeli sendikal haklar gibi konulardan uzak durulmuş, tek bir kelam edilmemiş. Ağızlarını her açtıklarında demokratikleşmeden dem vuranlar, örneğin sınır ötesi işgallere değinmemişler bile!

Bu durumdaki altılı masa sahipleri, nasıl demokratikleşmeden bahsediyorlar? Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem kimin çıkarlarını gerçekleştirecek? Patronların mı, işçilerin mi? Sermaye sahiplerinin mi, emekçilerin mi?

Hangi sınıftan yana olacak kurmak istediğiniz bu Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem?

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, daha önceki parlamenter sistemin devamı olarak yaşama geçirilen bir yönetim. Kaldı ki bu sistem, 2017’de çalınan 1.5 milyon oyla kabul edilen bir referandumun sonucu olarak ortaya çıkmıştı. Yani Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin geçmişin parlamenter sisteminden nitelik olarak pek bir farkının olduğunu söyleyemeyiz.

Geçmişte de parlamento faşizmin üzerini örten bir şaldı. Hakim sınıflar, işçi sınıfı ve ezilenler üzerinde, her türlü baskı ve saldırıyı gerçekleştiriyorlardı. Devrimciler üzerindeki tutuklama, işkence, katletme TC kuruluşundan itibaren yaşam bulmuştu. Mustafa Suphi ve yoldaşları henüz Türk devleti kuruluş aşamasındayken sistemin kurucu ideolojisinin sahibi Kemalistler tarafından katledildiler. Ardından gelen “takrir-i sükun” kanunuyla (“Huzurun Sağlanması” Kanunu) yaşananlar, baskılar, işkence ve tutuklamalar biliyor. Yine Cumhuriyet tarihi boyunca yaşanan kitlesel Kürt katliamları ortadadır. Dersim Kırımı unutulabilir mi?

1977’de 1 Mayıs katliamını unuttuk mu? 34 işçi, emekçi, devrimcinin katliamını gerçekleştirenler yargılandı mı? 19 Aralık katliamının kararı ne zaman alındı? Dönemin Bakanlar Kurulu bu operasyona yeşil ışık yakmadı mı? Başbakan Bülent Ecevit’in emriyle Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün uygulamaya geçirdiği bu katliam saldırısında devrimciler katledilmedi mi? Gerçek şu ki, devrimci tutsakları F Tipi hücrelere koymak için planlanan saldırıda ve sonrasında devam eden açlık grevleri ve ölüm oruçlarında 122 devrimci tutsak katledildi. Devam eden saldırılarda, açlık grevi ve ölüm orucundakilere yönelik zorla müdahale sonucu 500’ün üzerinde devrimci tutsak Wernico Korsakof hastası olarak şu an yaşamlarına devam ediyor.

Başkaları da var elbette… Ulucanlar, Burdur, Amed…

1971’in devrimci önderlerinden Mahir Çayan ve yoldaşlarının Kızıldere’de katledilmesi. İbrahim Kaypakkaya’nın Amed zindanlarında işkencede katledilmesi… Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edilmeleri…

Eşit yurttaşlık isteyen Alevilere yönelik Maraş, Çorum, Gazi katliamları vb.

Kırk satır mı kırk katır mı?

Halka yönelik saldırılar halen devam ediyor. TC devleti, Kürdün başına bomba yağdırmaktan, Alevileri “devletin kapıkulu” yapma hedefinden bir an için vazgeçmedi.

Son dönemde de Alevi inancına yönelik saldırıların merkezi Cemevleri oldu. R.T.Erdoğan Alevilerin ibadethaneleriyle ”cümbüş evi” diyerek alay etti. İlkokullardan başlamak üzere okullara din dersleri zorunlu ders olarak konularak Alevi ailelerin çocuklarının asimile edilmesinin yolunu açtılar.

Ayrıca Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni’nin temel hak ve özgürlükler başlığı kısmında “İstanbul Sözleşmesi” ile ilgili bir cümle bile yok.

Türkiye’de insan hakları, demokrasi, barış sorunu denilince ilk akla gelenlerden ve çözülmesi gereken Kürt sorunuyla ilgili de metinde bir açıklama, açılım yok. Ama bugün Türkiye’deki yakıcı sorunlardan birinden bahsediyoruz. Cumhurbaşkanı Hükümet Sisteminin ülke içerisinde ve sınır ötesinde savaş halindeki bir sorundan bahsediyoruz.

Gerçi bu sorun Türk devleti kurulduğundan bu yana süregelen ve çözülmesi gereken bir sorun. Ama ne yazık ki ne şu andaki Cumhurbaşkanı Hükümet sistemi ne de daha önceki Parlamenter Sistemi döneminde çözüm için çabayı bir kenara bırakalım her dönemde demokratik hakları için ayağa kalkan Kürt’e karşı silahla karşılık verilmiş. Bu durum devletin ilk kuruluş yıllarından bu yana bu şekilde devam etmiş. Dönem dönem katliamlara dönüşmüş ve bu günlere kadar hız kesmemiş.

Dersim katliamından Roboski katliamına kadar devam eden katliamlar TC devletinin sınırlarının dışına da taşıyor. 2017’de Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi oluşturulduktan bu yana da AKP’nin başı olan R.T.Erdoğan Irak Kürdistanı ve Rojava’da Kürtlere yönelik saldırı ve işgal girişimlerine hız vermiş durumdadır. Kürtlerin yaşadığı Afrin işgal edilerek Kürtler göç ettirildi, bölge Kürtlerden arındırıldı(!) Şimdi aynısı “Kürtler burada yaşamaya uygun değil” denilerek bütün Kuzey Suriye’ye yapılmak isteniyor. Konjonktür uygun olsa, tıpkı Ermeni, Rum ve Süryani soykırımı gibi bir soykırım hedefleniyor.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi yaşama geçireceklerin yaptıkları açıklamalarda Kürt sorununun çözümü konusunda açılımları ne? Bırakalım HDP’nin kapatılmak istenmesi konusunda bile ne diyorlar? Açıktır ki “Altılı Masa” HDP’nin kapatılmasını “anayasaya uygun olmasa da” destekliyor! Tıpkı milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması ve tutuklanmalarının sağlanmasında olduğu gibi…

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Anayasa Değişikliği önerileriyle açıklama yapanlar ülkede işçi sınıfının grev, toplu sözleşme, sendikal haklarla ilgili bir şey söylediklerine tanık olamadık. Maden işçilerinin madenlere gömülmesi, fabrikalarda, atölyelerde düşük ücretle çalışan işçilerle ilgili bir kelamları neden yok?

Çünkü patronlardan yana olanlar işçileri, emekçileri düşünmezler. “Altılı Masa” içerisindeki partilerden başta ana muhalefet partisi CHP olmak üzere işçi havzalarına, fabrikalara, grevlere giden yok. İşçilerin sorunlarını dinleyen yok ki çözüm arasınlar, çözüm üretebilsinler.

Açıktır ki düzeninin iktidarıyla muhalefeti, halka “kırk satır mı, kırk katır mı” ikilemini sunuyor. Ekonomik krizin etkisiyle yoksulluğun giderek arttığı koşullarda, halkın öfke ve tepkisi muhalefet tarafından “düzenin bekası” adına seçimler için oy desteğine dönüştürülmek isteniyor.

Yüzyıllık TC tarihi bize bunu fazlasıyla gösteriyor. Ne “Yeni Türkiye Yüzyılı” ne de “İkinci Yüzyıl Çağrısı” işçi ve emekçilerin sorunlarına çözüm olabilir. Olmayacaktır da!

Ne bugünkü Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi ne de “Altılı Masa”nın Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem işçilerin, emekçilerin, Kürtlerin, kadınların, gençlerin sorunlarının çözümü için çare değil. Çözüm; iktidar ve muhalefetin “şekere bulanmış” vaatlerinden değil, birleşik devrimci mücadeleyi güçlendirmek, devrim ve demokrasi mücadelesi vermekten geçiyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu