Makaleler

… Öyleyse her yer direniş!

Haziran ayaklanmasından sonra görece sakinleşen gündemin trendi, Eylül ayıyla birlikte yeniden yükseliş geçti. Rojava ve bir bütün olarak Suriye’de buna doğrudan bağlı olarak Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerin tansiyonunun giderek arttığı bir süreçte adeta bir sendrom haline gelen Eylül korkusunun ısıttığı sınıf mücadelesinin egemenler üzerinde ciddi bir baskılanma yarattığı açık.

Akıl hocalığına soyundukları Müslüman Kardeşlerin ordu darbesiyle düşürülmesinin şokunu henüz atlatamayan AKP hükümetini zor günlerin beklediğini söylemek yanlış olmaz. Elbette bu, geleceğin işçi sınıfı ve emekçi yığınlar açısından umutla dolu olduğu anlamına geliyor.

Kendini en güçlü hissettiği anda, ustalık mertebesinde; Gezi Ayaklanmasıyla toplumun ezilen, ötekileştirilen, baskı ve zorbalıkla terbiye edilmek istenen, itaate zorlanan tüm kesimlerinden ağır bir tokat yiyen AKP hükümeti bu sarsıntıyı henüz atlatabilmiş değil. Erdoğan’ın konu ne olursa olsun her sözü  Gezi’ye getirmesi ve önümüzdeki sürece dair hazırlıklarını yüksek perdeden, bağıra çağıra, bir bir sıralaması kimseyi şaşırtmasın.

Haziran ayaklanması, Erdoğan/AKP’nin karizmasını çizmiş, koltuğunu sallamıştır. Gürlemeleri, her vesileyle Gezi direnişçilerine saldırmaları bundandır. Türk hâkim sınıfları, Gezi’de küçük bir bölümü kırılan fakat uyguladıkları politikalarla gerilimini her gün artırdıkları büyük bir fay hattının tam üstünde durmaktadır. Sistemin, üniversitelere polisi sokması, ilköğretimden yüksek öğretime değin Gezi’ye katılan ya da katılma potansiyeli taşıyan herkesi fişlemesi, polisin yetkilerini artırması da bu yüzdedir.

İşçi sınıfı ve emekçi yığınların, emeği, kanı ve canıyla beslenen bir avuç asalağın sözcüsü AKP’nin, başka da bir seçeneği bulunmamaktadır. Komprador burjuvazi ve toprak ağalarının, emperyalist efendilerinin çıkarları doğrultusunda her şeyi yapabilecekleri sayısız tecrübeyle sabittir. Suriye gündemi bu “tutarlı” pratiğin en çarpıcı örneklerinden biridir. TC’nin Suriye politikasına geçmeden esas aktörde, ABD’de yaşananlara bir göz atmak faydalı olacaktır.

 

Süper Güç Çıkmaz Sokakta!

Bilindiği üzere ABD emperyalizmi Suriye’de kimyasal silahların kullanıldığı savıyla askeri bir operasyon için bir süredir çeşitli girişimlerde bulunuyor. Oysa gelişmeler ABD’nin giderek büyük bir çıkmaza doğru yol aldığını gösteriyor. Bu birkaç nedenden ötürü böyle.

Sözgelimi, Esad’la en fazla muhabbeti olan bürokratlardan olan Dışişleri Bakanı John Kerry kameralar karşısında “Rejimin yaptığından eminiz, sarin gazı kullanıldığına dair kanıtımız var” dese de sözcüsünün emri kimin verdiğini bilmedikleri yönündeki resmi açıklamaları ABD’nin bu temel argümanının büyük bir sahtekarlık olduğunu anlatıyor.

2003’te Irak işgali öncesinde kimyasal silah “kozunu” kullanan ABD’nin benzer bir manevrayla hem kendi kamuoyunu hem de dünyayı ikna etmesi mümkün görünmüyor.

Irak’ta yaşanan vahşete karşı dünyanın birçok ülkesinde gerçekleştirilen kitlesel protestolar hatırlanırsa İngiltere başta olmak üzere çok sayıda emperyalist gücün neden geri adım attığı da anlaşılabilir. Kuşkusuz sürecin ve bu geri viteslerin tek belirleyeni bu değil ancak ABD emperyalizminin Irak ve Afganistan’da yıkım, gözyaşı ve kandan başka bir şey getirmeyen ve kendisi açısından da büyük bir hezimet anlamına gelen politikalarının dünya halkları tarafından görüldüğü bir gerçek.

Öte yandan kimyasal silahların muhalifler tarafından kullanılmış olabileceğine dair açığa çıkan gerçekler de ABD’nin bu tezini çürütüyor. Mayıs ayında Adana’da El Nusra Cephesi’ne yönelik bir operasyonda 2 kilo sarin gazının ele geçirilmesi, 21 Ağustos’ta Şam kırsalında aynı örgütün tünellerde depoladığı kimyasal silahların ortaya çıkmış olmasını da hesaba katmak gerekir. Bunlardan başka, sıkıştığında kimyasal silah kullanmaktan çekinmeyeceği konusunda geniş bir kanaatin olduğu Esad’ın giderek güçlendiği, BM denetçilerinin birkaç kilometre yakınında böyle bir “işe” kalkışması da hipotezin bulanık tarafları arasında.

ABD için “işler” tıpkı Irak ve Afganistan’da olduğu gibi şimdi de Suriye’de ters gidiyor. Suriye üzerinden ön cephede Rusya ve İran, arka planda Çin’le girdiği bu dalaşta ibre giderek Esad’dan yana dönüyor.

Çok sayıda müttefiki tarafından yarı yolda bırakılan Obama’nın tam yetkili olmasına karşın Suriye’ye yönelik askeri bir saldırı için topu kongreye atması da ABD’nin bu geri gidişine işaret ediyor. Suriye’de muhaliflerin Esad karşısında güç kaybetmesine yönelik bir müdahalede bulunmak isteyen ABD, Suriye’nin Ortadoğu’da çıkar dalaşının tam merkezinde adeta büyük bir barut fıçısını andıran durumu karşısında vites küçültmek zorunda kalıyor. Obama’nın ya da Rusya’nın, benzer biçimde TC veya Esad’ın derdinin olası bir saldırıda, savaşta katledilecek, kanı dökülecek olan halklar olmadığını ise söylemeye gerek yok.

“Süper güç” ve müttefikleri dünyanın gözü önünde topu çevirmenin, taca atmanın hesabını yaparken TC saldırganlıktan taviz vermiyor. Suriye’ye bir an önce girip saldırmak için adeta gün sayan komprador burjuvazi ve toprak ağaları,  Gezi’de halk ayaklanması karşısında uyguladıkları şiddeti, katlettikleri direnişçileri unutarak Suriye’deki zulümden dem vuruyor.

Tarihsel gelişimi yağma ve talan üzerinden şekillenen komprador burjuvazi ve toprak ağalarının bu tutumu şaşırtıcı değildir. TC kraldan çok kralcı davranmakta, bir koyup beş almanın hesabını yapmaktadır: “Suriye’ye sınırlı müdahale bizi tatmin etmez. Kosova benzeri bir operasyon olmalı” dedi. Erdoğan, müdahalenin 1-2 günlük “vur çık” değil, rejimi bıraktırma noktasına getirmesi gerektiğini söyledi. (Erdoğan, 30 Ağustos 2013)

 

#DirenODTÜ; Her Yer Direniş!

İsyancı, muhalif duruşuyla hükümeti boyunca AKP’nin “başını ağrıtan”, Erdoğan’ı adeta çileden çıkaran ODTÜ öğrencileri “orantısız zeka”larıyla yeniden sokakta. ODTÜ’nün içinden geçirilmesi tasarlanan yolla birlikte 40 bin ağacın kesilmesine karşı çıkan ODTÜ öğrencileri ve 100. Yıl Mahallesi halkının kurduğu çadırların, Gezi Parkı’na yönelik saldırıyı aratmayan bir biçimde sökülerek kaldırılmasıyla binlerce insan sokağa döküldü.

Başka pek çok seçenek olmasına karşın doğal SİT alanı durumundaki ODTÜ ormanından geçirilmek istenen Anadolu Bulvarı-Konya Yolu Projesine yönelik tepkiler, eylemler Gezi’de ciddi bir sarsıntı geçiren AKP hükümeti için bir irade savaşına dönüşmüş durumda. 

Hâkim sınıflar, yığınların Gezi İsyanıyla açığa çıkan;  tepki gösteren, sokağa çıkan ve büyük bir karşı koyuş örgütleyen direnişini kırmayı hedeflemektedir. Okulların açılmasıyla Gezi eylemlerinin yeniden başlayacağı beklentisinin her kesimi sardığı bugünkü durumda, AKP hükümetinin korkusu anlaşılırdır.

Zira, devlet güçleri karşısında geri adım atmayan, daha şimdiden bir direniş merkezi haline gelen ve tüm coğrafyaya umut aşılayan, ilham veren ODTÜ’nün duruşu da bu korkunun haklı olduğunu göstermektedir. Haziran Ayaklanmasında direnişle birlikte anılan Taksim’e şimdiden ODTÜ eklenmiştir, yeni direniş merkezleri de sıradadır!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu