Güncel

GÜNCEL | COVİD-19’a Karşı Sıkıyönetim-OHAL değil, taleplerimizin peşindeyiz

"Yani Covid-19, sadece bir sağlık sorunu değil. İçinde bulunduğumuz emperyalist-kapitalist sistemin bir avuç azınlık hariç tüm insanlar ve tüm dünya için çürümüş, rezil ve öldürücü olduğunu gösteren bir kaynak aynı zamanda"

Belki de ilk defa tüm dünyanın gündeminin ortaklaştığı bir süreçten geçiyoruz. Konu, WHO tarafından küresel salgın (pandemi) ilan edilen Covid-19 ya da “arkadaşlar arasındaki adıyla” korona.

Özellikle sosyal medyaya yansıyanlara bakılırsa herkes bu gündemle bir şekilde ilişkili. “Virüs bize bulaşmaz” diyerek park-bahçe-sokaklarda rahat rahat gezenler, evinin kapısını-penceresini mühürleyip içeri kapananlar, “bakalım filmin sonunda ne olacak?” ruh haliyle olup biteni izleyenler, virüsün kaynağını “Allah’ın cezalandırması”ndan emperyalizmin oyununa kadar geniş bir skalada yorumlayanlar, 1 Haziran’a kadar kaç kişi ölecek diye tahminler yürütüp iddiaya girenler…

Görünüşe bakılırsa egemen sınıfların dönem dönem ısıtıp önümüze getirdiği “hepimiz aynı gemideyiz” mottosu ilk defa gerçek oluyor! “Tüm insanlık” aynı geminin yolcuları olarak virüse karşı savaşıyor! Siyasetçiler de, zenginler de, işçiler de, askerler de, mülteciler de, emekliler de… virüse yakalanma riski taşıyor.

Görünen o ki, Covid-19’un bir sınıfı, sosyal statüsü bulunmuyor… Hatta Zizek gibi liberallere bakılırsa, tüm toplumu eşitleyen ve komünizme yol açacak işleve sahip bir virüsle karşı karşıyayız.

Gerçekten öyle mi? Doğru, Covid-19’un sınıfı, sosyal statüsü vs. yok ancak virüse yakalananların ya da yakalanma riski olanların (yani herkesin) sınıfı var. Ve virüse yakalanma riski ya da korunma olanakları da herkesin sınıfına özgü.

Kimileri Hacı Sabancı gibi boğaz kıyısındaki yalısında kendine karantina uyguluyor, kimileri ailesi için ada satın alıyor, kimileri özel doktorları ile birlikte “güvenli” bölgelere-sığınaklara kaçıyor… Kimileri ise 7/24 yapılan “evde kal” çağrısının bir anlamı varmış gibi fabrikalarda, marketlerde hiçbir önlem olmaksızın çalışmak zorunda bırakılıyor.

“Evde kal” çağrısı herkeste farklı işliyor. Evsizler, mülteciler, ailesini geçindirebilmek için “tatil” edilmeyen işyerlerinde çalışmak zorunda kalanlar vb. için bu çağrının anlamı ironiye dönüşüyor. Yani beraber olduğumuz iddia edilen o geminin kimimiz güvertesinde, kimimiz lüks kamaralarında, kimimiz de kazan dairesinde bulunuyoruz. Bütün filikalar da küçük bir kesimin elinde ve hizmetinde.

Yani Covid-19, sadece bir sağlık sorunu değil. İçinde bulunduğumuz emperyalist-kapitalist sistemin bir avuç azınlık hariç tüm insanlar ve tüm dünya için çürümüş, rezil ve öldürücü olduğunu gösteren bir kaynak aynı zamanda.

Sokağa çıkmak yasaklansın”, “OHAL ilan edilsin”, “Ordu duruma el koysun”….

Covid-19 salgınının ortaya çıkardığı en tehlikeli durumlardan biri de bir kesimin en hafif deyimle “vurdumduymazlığı” ve meseleyi hafife alması ise diğeri de halkın çoğunluğunun yaşadığı panik ve korku. Gelinen aşamada günde bin kişinin öldüğü ve çok hızlı bir şekilde yayılan bu salgının korku ve paniğe yol açması elbette doğal.

Hele ki, durum hakkında sağlıklı ve doğru bilginin alınamadığı, test yaptırmanın –durumun ciddiyetine oranla- hemen hemen imkansız olduğu, 7/24 birbiriyle çelişen haber ve önlemlerin üzerimize boca edildiği, herkesin “uzman” kesildiği koşullarda korku ve paniği önlemek çok zor.

Korku-panik tehlikelidir ve egemen sınıfların, baskıcı rejimlerin egemenliğini sürdürmesinin en önemli araçlarından biridir. O yüzden tüm devletlerin halka karşı kullandığı hep bir (ya da daha fazla) “düşman” vardır. Ya sınır komşuları, ya teröristler, ya mülteciler, ya kapkaççılar, hatta uzaylılar, hatta sakallı doğan bebekler vs. Korku ezilenlerin aklından-yüreğinden silinmemelidir ki, hep “en çok birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz” günler yaşansın, devlet “kurtarıcı” rolünü oynasın ve iktidarına yönelik tepkileri ortadan kaldırsın. Bu korkuyu kullanarak ve herkesi bu noktaya odaklayarak başka alanlardaki saldırılarını sürdürebilsin…

Bu korku ve panik durumu ille de iktidarların ürettiği yapay ve soyut düşmanlar üzerinden gündeme gelmez. Egemenler Covid-19 gibi somut bir tehlike karşısında ortaya çıkan durumdan da faydalanmanın yollarını ararlar. Örneğin bugün hapishaneler sağlık koşulları açısından son derece riskli alanlar olmasına karşın, ikinci yargı “reformu” paketinde, koronavirüs nedeniyle öngörülen infaz kanunu değişikliğinde “terör suçluları” hariç denilerek politik tutsaklara yönelik uygulanan ayrımcılık gibi.

Virüse karşı önlem gerekçesiyle, avukatlar dahil tüm görüşlerin iptal edilmesi, telefon hakkının birçok hapishanede iki haftaya çıkarılması vb. gibi. Darbe girişimini açıktan “Allah’ın lütfu” olarak değerlendirenlerin, korona salgınında neler yapabileceğini herkes az çok tahmin edebilir.

Bu sadece Türkiye açısından değil, örneğin sağlık önlemlerinden önce askeri önlemlerin tartışıldığı Venezüella’da; polisin yıllardır giremediği Politeknik ve Exarcheia bölgelerinde artık boy gösterisi yaptığı Yunanistan’da; yüz tarama sisteminin tam kapasiteyle çalıştırılıp herkesin fişlendiği Rusya’da; salgının başlarından itibaren çok sıkı bir sansür ve tutuklama terörü uygulanan Çin’de vb. vb. tüm ülkelerde devletin militer güçlerinin “virüse karşı savaş” çerçevesinde halkın yaşamını denetime aldığı bir süreçten geçiyoruz.

Bu sürecin sonunda, gerçek bir Covid-19’u mumla arayacağımız gerçek bir “distopya”ya uyanmamak için “sokağa çıkma yasağı”, “OHAL ilan edilsin” gibi panik butonlarını değil; örneğin

1) Covid-19 testi en yaygın şekilde ve ücretsiz yapılsın! Tüm tedavi masrafları devlet tarafından karşılansın. Halka açık ve doğru bilgilendirme yapılsın.

2) Yaşamsal sektörler hariç tüm üretim durdurulsun, çalışanlara ücretli izin verilsin. Zorunlu sektörlerde sağlık koşulları eksiksiz yerine getirilsin ve çalışma saatleri kısıtlansın.

3) Sokaklarda yaşayan evsiz insanlar, gerekli hijyen koşulları sağlandıktan sonra kapatılan otel vb. yerlere yerleştirilsin.

4) Halka ücretsiz hijyen ve korunma araçları sağlansın.

5) Başta hasta tutsaklar olmak üzere, hapishaneler boşaltılsın!

6) Karantina koşullarında kadınlara yönelik ev içi şiddetteki artışa karşı önlemler alınsın!

gibi sloganları gündemleştirmeli ve bu devletin bunları sağlaması için mücadele etmeliyiz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu