Makaleler

Ortadoğu’da “mezhep savaşı” tehlikesi (S-40)

“Arap Baharı”nın Suriye kıyılarına vurmasıyla başlayan gelişmeler, geçen süre içinde oldukça hızlı bir biçimde yol aldı. Suriye halkının, Esad diktatörlüğüne karşı gelişen tepkisi, gelinen aşamada önemli bir kısmı çeşitli emperyalistler, işbirlikçi-uşaklarla ilişki halinde, bu devletlerden askeri, lojistik ve maddi anlamda önemli yardımlar alan muhalefet örgütlerinin kontrolüne geçmiş durumda.

Suriye halkının büyük çoğunluğunun Sünni inancına sahip olması ve Esad’ın Alevi kimliği, direnişin en etkili aktörlerinden Müslüman Kardeşlerin Sünni yapısı, direnişin doğallığında mezhepsel bir zeminde yol almasını beraberinde getirdi. Şii İran’ın desteklediği Alevi Esad’a karşı; Afganistan, Pakistan, Libya ve Afrika’ya kadar dünyanın dört bir yanından El Kaide militanlarının, Selefilerin, çeşitli İslamcı grupların, Katar, Suudi Arabistan ve birçok Körfez ülkesinin yardımıyla giderek inisiyatifi ele geçirmesi, mücadelenin mezhepsel yanının daha da belirgin hale gelmesine neden oldu.

TC’nin dış politikada, bugün herkes için açıkça belirgin hale gelen Sünni referansları ve Suriye gündeminde El Kaide gibi İslamcı örgütlerle kurduğu ilişki, Alevi Esad’a karşı cihat için ülkeye akın eden militanlara kucak açması, Ortadoğu halklarının mezhepsel bölünmesine sunduklarından birkaçı.

Sadece son birkaç hafta içinde basına yansıyan haberler, bu tehlikenin her gün biraz daha yaklaştığını gösteriyor. Suriye’nin Humus kentinde son aylarda Aleviler ve Sünniler arasında yaşanan şiddet bunun bir örneği. Kent adeta mezheplere bölünmüş durumda. Esad’ın zulmüne uğrayan Sünniler mahallelerini terk ediyor. Sünni/İslamcı gruplar Esad’a karşı mücadele ederken, Alevilerin yaşadığı mahallelere de saldırıyor. Aleviler ya Esad’a destek veriyor ya da kendilerini savunmak için silahlanıyor. Bu şiddet sarmalından kuşkusuz Ermeniler, Dürziler, Hıristiyanlar da nasibini alıyor.

Suriye’deki son gelişmelere paralel mezhep çatışmasının en hızlı geliştiği ve uzunca bir süredir devam ettiği ülkelerin başını ise Lübnan çekiyor. Lübnan’ın ikinci büyük kenti Trablusşam’da, Şubat ayından bu yana Alevi mahallesi Cebel Muhsin ve Sünni mahallesi Bab el Tabbana mahallelerini bölen Suriye Caddesi’nde yoğunlaşan çatışmalarda bugüne kadar onlarca insan yaşamını yitirdi. Ülke kaçırma olaylarıyla çalkalanıyor. Muhalif Suriye Ulusal Konseyi, Lübnan’daki Suriyelilerin kaçırılmasından Suriye rejimi yanlısı Hizbullah’ı sorumlu tutarken, Hizbullah ise olaylarla bir ilgisi olmadığını açıklıyor.

30 yıl boyunca Suriye’nin işgali altında kalan Lübnan, bugün Suriye’den alev alan mezhep çatışmasının, tüm bölgeye yayılmasına neden olabilecek bir sıçrama tahtası olma tehlikesi taşıyor. Zira, Lübnan bu konuda oldukça acılı bir geçmişe sahip. Bölgede güç dengelerinin karmaşık yapısı ve iç içe geçmişliği, bu ülkede yaşanacak bir gelişmenin kısa sürede domino etkisiyle tüm bölgeye yayılma riski taşıyor.

Lübnan’da yaşanan kaçırılma olaylarının ardından ülke Alevilerinde TC’ye yönelik gelişen öfke, olayların birbirine ne denli bağlı olduğunun yalnızca bir örneği. Aleviler, kaçırma eylemlerini düzenleyenlerin Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) olduğunu, bu örgütün TC tarafından desteklendiğini ve koordine edildiğini düşünüyor.

Öte yandan Lübnan’da, İran’ın desteğini arkasına almış Şii Hizbullah’ın Esad’ı desteklemesi ve gün geçtikçe sürece daha fazla dahil olması, mezhep çatışmalarının geldiği noktayı da gösteriyor. 150 bini aşkın mültecinin bulunduğu Sünni yönetimli Ürdün’ün, Esad’ın mülteci kamplarına yönelik roket atışlarından sonra verdiği nota, tansiyonun önümüzdeki günlerde daha da yükseleceğine işaret ediyor.

Halkların mezhepler ekseninde her gün daha fazla birbirinden ayrıştığı ve birbirinin boğazına daha fazla sarıldığı bu tablo içinde, egemen sınıfların bundan rahatsız olmadığı da bir gerçek. Aksine, böylece inancı, mezhebi ve milliyeti ne olursa olsun bölge halklarının kendi zalim iktidarlarına karşı bir araya gelmesinin önüne yüksek setler çekmiş; halklar ara-sında uzun süre sürecek olan kin ve nifak tohumları atmış oluyorlar.

Aleviler, Sünniler, Hıristiyanlar ile Dürzî, Yahudi, Yezidi ve Ermeniler arasındaki kanlı hesaplaşmalar bölgede iktidarı elinde bulunduran tiranların ömrünü uzatıyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu